Translation of "Kum" in English

0.006 sec.

Examples of using "Kum" in a sentence and their english translations:

Kum yedim.

I ate sand.

O kum.

It's sand.

Kum sevmem.

I don't like sand.

Kum sıcaktı.

The sand was warm.

Kum sıcak.

The sand is warm.

Kum sıcaktır.

Sand is hot.

- Plajdaki kum beyazdı.
- Sahildeki kum beyazdı.

The sand on the beach was white.

- Gözüme kum kaçtı.
- Gözüme kum tanesi kaçtı.

- A grain of sand has fallen into my eye.
- A grain of sand fell into my eye.

Plajda kum beyazdı.

The sand on the beach was white.

Saçımda kum var.

I've got sand in my hair.

Kum üzerinde uzanalım.

Let's lie on the sand.

Kum sıcaktan yanıyor.

The sand is burning hot.

Yatağa kum getirme.

Don't bring sand into the bed.

Ayakkabımda kum var.

I have sand in my shoe.

- İşçi, bir kürekle kum taşıyor.
- İşçi, kürekle kum taşıyor.

The worker is carrying sand with a shovel.

Kuru kum su emer.

Dry sand absorbs water.

Mary kum saati şekillidir.

- Mary is hourglass-shaped.
- Mary has an hourglass figure.

Bir kum fırtınası yaklaşıyor.

A dust storm is coming.

O biraz kum yedi.

He ate some sand.

Okyanusun dibinde kum vardır.

There is sand at the bottom of the ocean.

Gilles kum tepelerini geçti.

Gilles crossed the dunes.

Gözüme biraz kum kaçtı.

I got some sand in my eye.

Evde kum havuzumuz var.

We've got a sandbox at home.

Çölde çok kum var.

There's a lot of sand in the desert.

Kovaya biraz kum koy.

Put some sand in the bucket.

Burada bir şey yoktu, sadece kum ve biraz daha kum.

There was nothing here, just sand and more sand.

Kum sarıdır, ve güneş de sarıdır. Kum ve güneş sarıdır.

The sand is yellow, and also the sun is yellow. The sand and the sun are yellow.

Tom ve Mary birlikte kum havuzunda oynadılar ve kum kaleler yaptılar.

Tom and Mary played in the sandbox together and made sand castles.

Kum saati, mücadelenin sonunu gösterecek.

The hourglass will indicate the end of the fight.

Tom kum torbasına yumruk atıyordu.

Tom was punching a punching bag.

Askerler kum torbalarını kumla doldurdu.

The soldiers filled the sandbags with sand.

Bir kum dolar koleksiyonum var.

I have a collection of sand dollars.

Gelgit, kum kaleyi yok etti.

- The tide destroyed the sand castle.
- The flood tide destroyed the sandcastle.

Tom bir kum kale yaptı.

Tom made a sand castle.

Tom Mary'nin yüzüne kum attı.

Tom kicked sand in Mary's face.

Kovada ne kadar kum var?

How much sand is in the bucket?

Ama kazmaya yetecek kadar kum var.

But still sandy enough to dig.

"Ben kumun cadısıyım." "Kum cadısı mı?"

"I'm the witch of the sand." "The sand witch?"

Tom, çocukların kum kalesini imha etti.

Tom destroyed the children's sand castle.

Amcam bana bir kum saati verdi.

My uncle gave me an hourglass.

Tom ve Mary birbirlerine kum attılar.

Tom and Mary threw sand at each other.

Bir sahilde kum tanelerinin sayısı hesaplanabilir.

The number of grains of sand on a beach is calculable.

Tom el arabasını kum ile doldurdu.

Tom filled the wheelbarrow with sand.

- Kovayı kumla doldur.
- Kovaya kum doldur.

Fill the bucket up with sand.

- Yaşlı adam katırına çuvallar dolusu kum yükledi.
- Yaşlı adam katırına çuval çuval kum yükledi.

The old man loaded his mule with bags full of sand.

Şu çocuk kum havuzunda bir tünel kazdı.

That child dug a tunnel in the sandpit.

Teknem bir kum yığını üstünde karaya oturdu.

My boat ran aground on a sandbar.

Gemi bir kum yığını üzerinde karaya oturdu.

The ship ran aground on a sandbar.

İşe başlayın. Bu kum torbaları kendileri dolmaz.

Get to work. These sandbags won't fill themselves.

Tom ve Mary kum tepeleri etrafında yürüdüler.

Tom and Mary walked around the sand dunes.

Yüksek bir kum tepeciğinden bütün adayı görebildim.

From the tall dune I could see over the whole island.

Tom golf arabasını bir kum kapanına sürdü.

Tom drove his golf cart into a sand trap.

Kum o kadar sıcaktı ki ayaklarımı yaktı.

The sand was so hot that it burned our feet.

Tom'un kum kalesi gelgit tarafından yok edildi.

Tom's sand castle was destroyed by the tide.

Onlar kum tepelerinin üzerinde çıplak ayakla yürüdüler.

They walked barefoot over the sand dunes.

Ama biraz kum alıp bunu zımpara gibi kullanabilirsiniz.

What you can do is use some sand, though, use it as, like, grit.

Buza karşı yollara müdahale ederler ya? Kum kullanırlar.

You know when they grit the road against ice? They use sand.

Tom eğildi ve bir avuç dolusu kum aldı.

Tom bent down and picked up a handful of sand.

Bu, kum kale yapmak için iyi bir yer.

This is a good place to build a sand castle.

Kentin uzun kıyı şeridi kum ve çakıl içerir.

The long coastline of the city contains sand and gravel.

Bu bölgede, kum fırtınaları dört güne kadar sürebilir.

In this area, sandstorms can last up to four days.

Denizden kum tepelerinin üzerinde canlı bir rüzgar patladı.

A crisp wind blew up over the sand dunes from the sea.

Tom ve Mary sahilde bir kum kalesi inşa ettiler.

Tom and Mary built a sand castle on the beach.

"Kan ve Kum" Blasco Ináñez tarafından yazılan bir romanının adıdır.

"Blood and Sand" is the title of a novel by Blasco Ináñez.

Hangisi daha ağır - bir kilogram kum mu veya bir kilogram kağıt mı?

Which is heavier — a kilogram of sand, or a kilogram of paper?

Kum torbaları sele karşı korumak için geçici bir duvar inşa etmek için kullanılabilir.

Sandbags can be used to erect a temporary wall to protect against floods.

Tom ona kum gelincikler yapmayı pratik yapmaya bir fırsat verdiği için çoğunlukla plajda olmayı seviyor.

Tom likes being on the beach mostly because it gives him an opportunity to practice making sand stoats.

Sıcak kum üzerindeki beş saatten sonra ufukta bir çöl serabı gibi görünen bir şey görmeye başladı.

After five hours on the hot sand, he began to see something on the horizon that looked like a desert mirage.

Maskeler polenlerden bile daha küçük sarı kum tozunu ne kadar iyi engelleyebilir ki?Sanırım o polenden oldukça daha fazla baş belasıdır.

Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.