Translation of "Gitmekten" in English

Gitmekten vazgeçtiler.

They refused to think of leaving.

- Gitmekten mutlu olurum.
- Gitmekten mutlu olacağım.

- I will be happy to go.
- I'll be happy to go.

- Sahile gitmekten hoşlanıyorum.
- Plaja gitmekten hoşlanıyorum.

I like going to the beach.

Onun gitmekten alıkoyacağım.

I will stop him from going.

Tom'u gitmekten durduramadık.

We couldn't stop Tom from leaving.

Ben gitmekten mutluydum.

I was happy to leave.

Savaşa gitmekten korkmuyoruz.

We're not scared to go to war.

Oraya gitmekten korktum.

I was afraid to go there.

Boston'a gitmekten hoşlanıyorum.

- I enjoy going to Boston.
- I like going to Boston.

Tom gitmekten korkuyor.

Tom is afraid to leave.

Mağaraya gitmekten korktum.

I was afraid to go into the cave.

Sohbet odasına gitmekten hoşlanırım.

I like to go to the chat room.

O, yurtdışına gitmekten vazgeçti.

He gave up going abroad.

Tom'la birlikte gitmekten mutluyum.

I'm happy to ride with Tom.

Seninle gitmekten mutlu olurdum.

I'd be happy to go with you.

Eve gitmekten korkuyor musun?

Are you afraid to go home?

Tom plaja gitmekten hoşlanıyor.

Tom likes to go to the beach.

Gitmekten başka seçeneğim yok.

- I have no choice but to go.
- I have no choice but to leave.

Tom okula gitmekten hoşlanmıyor.

Tom doesn't like going to school.

Gitmekten başka seçeneğim yoktu.

I had no choice but to go.

Gitmekten başka seçeneğimiz yok.

We have no choice but to go.

O, okula gitmekten hoşlanmaz.

She doesn't like going to school.

Tom kendisi gitmekten vazgeçti.

Tom ended up going himself.

Biz müzeye gitmekten hoşlanırız.

We like going to the museum.

Tiyatroya gitmekten hoşlanıyor musun?

Do you like going to the theater?

O, saunaya gitmekten hoşlanır.

She likes to go to the sauna.

Beyzbol izlemeye gitmekten hoşlanırım.

I like going to watch baseball.

Tom kütüphaneye gitmekten hoşlanır.

- Tom likes going to the library.
- Tom likes to go to the library.

Tom kütüphaneye gitmekten hoşlanıyor.

Tom likes to go to the library.

Büyükbabam denize gitmekten hoşlanıyor.

Grandpa likes to go overboard.

Tom'u oraya gitmekten vazgeçiremedim.

I wasn't able to talk Tom out of going there.

Balığa gitmekten hiç hoşlanmadım.

I never liked going fishing.

Alışverişe gitmekten nefret eder.

He hates going shopping.

Sami okula gitmekten utanıyordu.

Sami was embarrassed to go to school.

Tom mağaraya gitmekten korktu.

Tom was scared to go in the cave.

Tom okula gitmekten hoşlanıyor.

Tom likes to go to school.

Tom okula gitmekten korkuyor.

Tom is afraid to go to school.

Oraya gitmekten korkuyor musun?

Are you afraid to go there?

Tom Boston'a gitmekten hoşlanıyor.

Tom likes to go to Boston.

Okula gitmekten nefret ediyorum.

I hate going to school.

Boston'a gitmekten nefret ediyorum.

I hate going to Boston.

Ben dişçiye gitmekten hoşlanmam.

I don't like going to the dentist.

Tom okula gitmekten hoşlanmadı.

Tom didn't like going to school.

Almanya'ya gitmekten mutlu musun?

Are you happy to go to Germany?

Tom plaja gitmekten hoşlanır.

Tom likes going to the beach.

Müzelere gitmekten hoşlanıyor musunuz?

Do you enjoy going to museums?

Avustralya'ya gitmekten nefret ediyorum.

I hate going to Australia.

- Oraya gitmekten başka yolumuz yoktu.
- Oraya gitmekten başka seçeneğimiz yoktu.

We had no choice but to go there.

- Spor salonuna gitmekten nefret ediyorum.
- Spor salonuna gitmekten nefret ederim.

I hate going to the gym.

Seninle gitmekten çok memnun olurum.

I would be very pleased to go with you.

Korku filmlerine gitmekten zevk alır.

She takes pleasure in seeing horror films.

Tom okula gitmekten nefret ediyor.

Tom hates going to school.

Tom'un gitmekten başka seçeneği yok.

Tom has no choice but to go.

Bu kış İspanya'ya gitmekten bahsediyor.

He is talking of going to Spain this winter.

Tom'u yarın işe gitmekten alıkoyamazsın.

You can't keep Tom from going to work tomorrow.

Tom Mary'yi gitmekten durdurmaya çalıştı.

Tom tried to stop Mary from leaving.

- Gitmemeye karar verdim.
- Gitmekten vazgeçtim.

I decided not to go.

Tom'u bugün çalışmaya gitmekten alıkoyamazsın.

You can't keep Tom from going to work today.

Plaja gitmekten zevk aldığını duydum.

I heard you enjoy going to the beach.

Neden Tom uyumaya gitmekten korkar?

Why is Tom afraid to go to sleep?

Onların gitmekten başka seçenekleri yoktu.

They had no choice but to leave.

Gitmekten vazgeçirmek için Tom'la konuşamadım.

I couldn't talk Tom out of going.

Tom Mary'yi gitmekten alıkoymaya çalıştı.

Tom tried to keep Mary from leaving.

Tom yalnız başına gitmekten vazgeçti.

Tom ended up going by himself.

Tom'un gitmekten başka seçeneği yoktu.

Tom had no choice but to leave.

Tom'un Mary'yi gitmekten caydıracağını biliyordum.

- I knew Tom would try to talk Mary out of going.
- I knew that Tom would try to talk Mary out of going.

Ben arkadaşlarımla sinemaya gitmekten hoşlanırım.

I like to go to the movies with my friends.

Tom oraya gitmekten korktuğunu söyledi.

- Tom said he was afraid to go there.
- Tom said that he was afraid to go there.

Oraya kendi başıma gitmekten korkuyordum.

I was afraid to go there by myself.

Tom Mary'yi partiye gitmekten vazgçiremedi.

Tom couldn't talk Mary out of going to the party.

Tom Boston'a gitmekten nefret ediyor.

Tom hates going to Boston.

Yürüyerek gitmekten başka seçeneğimiz yoktu.

We had no choice but to go on foot.

Eve gitmekten başka seçeneğim yoktu.

I had no choice but to go home.

- Sami cumartesileri çalışmaya gitmekten nefret ediyordu.
- Sami cumartesi günleri çalışmaya gitmekten nefret etti.

Sami hated to go to work on Saturdays.

O arkadaşlarıyla gece kulübüne gitmekten hoşlanır.

She enjoys going clubbing with her friends.

Kendi kendime oraya gitmekten çok korkuyorum.

I'm too scared to go there by myself.

Genç insanlar bisiklet gezilerine gitmekten hoşlanırlar.

Young people like to go on bike trips.

Hiç kimse beni oraya gitmekten alıkoyamaz.

No one can stop me from going there.

Tom'u gitmekten alıkoymanın bir yolu yok.

There's no way to keep Tom from going.

Oraya gece geç saatlerde gitmekten kaçınırım.

I avoid going there late at night.

Hayır, fakat beyzbol izlemeye gitmekten hoşlanıyorum.

No, but I like going to watch baseball.

Sanırım bu gece konsere gitmekten hoşlanabilirsin.

I think you might like to go to the concert tonight.

Tom'un eve gitmekten memnun olduğuna eminim.

I'm sure Tom is glad to be going home.

Onu yurt dışına gitmekten caydırmaya çalıştım.

I have tried to discourage him from going abroad.

Benim oraya gitmekten başka seçeneğim yoktu.

- I went there of necessity.
- Even though I didn't want to, I went there because I had to.
- I had no choice but to go there.

Sık sık sinemaya gitmekten keyif aldık.

We often enjoyed going to the movies.

Gitmekten vazgeçirmek için Tom'la konuşabildin mi?

Were you able to talk Tom out of going?

Tom bana konserlere gitmekten hoşlandığını söyledi.

Tom told me you liked going to concerts.

Romanya'daki sergilere gitmekten keyif aldın mı?

Did you enjoy going to exhibits in Romania?

Okul zorunlu olmasa, oraya gitmekten vazgeçerim.

If school wasn't obligatory, I would stop going there.

Önce gitmekten korkuyorum, hava çok karanlık.

I'm afraid to go first, it's too dark.

Tom mağaraya kendisi başına gitmekten korktu.

Tom was afraid to go into the cave by himself.