Translation of "Büyüleyici" in English

0.006 sec.

Examples of using "Büyüleyici" in a sentence and their english translations:

- Bu büyüleyici.
- O büyüleyici.

That's fascinating.

Bu büyüleyici.

This is fascinating.

Büyüleyici görünüyor.

It looks fascinating.

Hatıralar büyüleyici şeyler.

Memories are fascinating things.

Bu gerçekten büyüleyici.

That's just fascinating.

Onu büyüleyici buldum.

I found that fascinating.

O büyüleyici görünüyordu.

She looked ravishing.

Sanırım o büyüleyici.

I think it's fascinating.

O büyüleyici olmalı.

That must be fascinating.

O büyüleyici görünüyor.

That sounds fascinating.

Büyüleyici bir hikayeydi.

It was a fascinating story.

Konuyu büyüleyici buldum.

I found the subject fascinating.

O gerçekten büyüleyici.

It's really challenging.

Mary büyüleyici görünüyordu.

Mary looked ravishing.

Dilleri büyüleyici buluyorum.

I find languages fascinating.

Bu biyografi büyüleyici.

- This is a fascinating biography.
- This biography is fascinating.

Bu kitap büyüleyici.

- This is a fascinating book.
- This book is fascinating.

Yani büyüleyici bir şey.

So, it's a fascinating thing.

Büyüleyici, inanılmaz bir şey.

Fascinating, it's amazing.

Mary büyüleyici ve gizemli.

Mary is fascinating and mysterious.

O büyüleyici bir kız.

She's a glamorous girl.

O büyüleyici bir kadındır.

She is a charming woman.

- Bu büyüleyici.
- Bu etkileyici

That's impressive.

O büyüleyici bir kadındı.

She was a charming woman.

Ben büyüleyici olacağını düşünüyorum.

I think that would be fascinating.

Tom büyüleyici ve dayanılmaz.

Tom is charming and irresistible.

Sualtı fotoğraflarını büyüleyici buluyorum.

I find underwater photos fascinating.

Avustralya'nın büyüleyici olduğunu düşünüyorum..

I think Australia is fascinating.

Mary büyüleyici ve çekicidir.

Mary is charming and attractive.

Büyüleyici bir biyografi okuyorum.

I'm reading a fascinating biography.

Büyüleyici bir otobiyografi okuyorum.

I'm reading a fascinating autobiography.

Büyüleyici bir kitap okuyorum.

I'm reading a fascinating book.

Bu büyüleyici bir kitap.

- This is a fascinating book.
- This book is fascinating.

Bu büyüleyici bir biyografi.

- This is a fascinating biography.
- This biography is fascinating.

O büyüleyici bir konuşmacı.

He's a captivating speaker.

İnsanlar büyüleyici ve korkutucu.

People are fascinating and scary.

Bazı büyüleyici dönüşümlere tanık oldum.

I've witnessed some very awe-inspiring transformations.

Gerçekten de büyüleyici bir an.

It's literally watching magic happen.

Okyanusun en büyüleyici yüzünü sergilemesiyse

And it's during the moon's darkest phase

Oldukça büyüleyici bir keşif yaptı.

made a pretty fascinating discovery.

Kate kız kardeşi kadar büyüleyici.

- Kate is no less charming than her sister is.
- Kate is as charming as her sister.

Bu aslında bir tür büyüleyici.

It's actually kind of fascinating.

Bu kesinlikle büyüleyici bir konudur.

This is an absolutely fascinating topic.

O büyüleyici ve karşı konulmaz.

He's charming and irresistible.

Şu bebeğin büyüleyici gözleri var.

That baby has charming eyes.

Gece gökyüzü güzel ve büyüleyici.

The night sky is beautiful and awe-inspiring.

Tom büyüleyici olduğumu düşündüğünü söyledi.

- Tom said he thought I'm charming.
- Tom said that he thought I'm charming.
- Tom said that he thought that I'm charming.
- Tom said he thought that I'm charming.

Büyüleyici bir anı yazısı okuyorum

I'm reading a fascinating memoir.

Tom Mary'nin büyüleyici olduğunu söyledi.

Tom said that Mary was charming.

Ender görülen büyüleyici bir an bu.

in a rarely-seen moment of magic.

Venedik'in büyüleyici bir şehir olduğunu düşünüyoruz.

- We think Venice a fascinating city.
- We think Venice is a fascinating city.

Hiç şüphesiz, büyüleyici bir andı bu.

That was without doubt a magical moment.

"Evet!", o, kulağıma büyüleyici sesiyle fısıldadı.

"Yes!", he whispered in my ear with his charming voice.

Müze Kelt eserlerinden büyüleyici bir koleksiyona sahiptir.

The museum has a fascinating collection of Celtic artifacts.

Evimin önünde büyüleyici bir pasta salonu var.

In front of my house there is a charming patisserie.

Komşumuz kendini büyüleyici bir at satın aldı.

Our neighbour bought himself a charming horse.

Bir aksan büyüleyici veya rahatsız edici olabilir.

An accent can be either charming or irritating.

Fadıl, Dania adlı büyüleyici bir kızla tanıştı.

Fadil met a charming girl named Dania.

Tom bana Mary'nin büyüleyici olduğunu düşündüğünü söyledi.

- Tom told me that he thought Mary was charming.
- Tom told me he thought Mary was charming.
- Tom told me he thought that Mary was charming.
- Tom told me that he thought that Mary was charming.

Şehir merkezinde birçok büyüleyici eski bina var.

There are many charming old buildings in the city center.

Öte yandan, karanlık ve büyüleyici bir tarafa sahip,

In contrast, there is a surplus of captivating biopics

Ama alevlere bakmanın büyüleyici bir yanı da vardır.

But also there's something magical about looking at the flames.

Mary, Tom'un şimdiye kadar gördüğü en büyüleyici yaratıktı.

Mary was the most enchanting creature that Tom had ever seen.

Bayan Yamada büyüleyici Japon masalını düz Japoncaya çevirdi.

Ms. Yamada translated the fascinating fairy tale into plain Japanese.

- Tom, Mary'yi ilginç buldu.
- Tom, Mary'yi büyüleyici buldu.

Tom found Mary fascinating.

- Leyla büyüleyici bir kadındı.
- Leyla çekici bir kadındı.

Layla was a charming woman.

O büyüleyici bir hikayeydi ve o onu iyi anlattı.

It was a fascinating story, and he told it well.

Dedemin bana verdiği büyüleyici kitabı okumak için tüm gece oturdum.

I was up all night reading the captivating book my grandfather gave me.

Bazıları büyüleyici bir yardım çağrısında bulunur. Biyolüminans özelliği olan mantarlar kendi ışıklarını saçar.

Some have an enchanting way to call for help. Bioluminescent fungi make their own light.

Kendi hayatımıza benzer bir hayatın başka gezegenlerde var olabileceği fikri benim için büyüleyici.

- The idea that life similar to our own could exist on other planets, I find fascinating.
- The idea that life similar to our own could exist on other planets is fascinating to me.

Kendi hayatımıza benzer bir hayatın başka gezegenlerde var olabileceği fikri, ben büyüleyici buluyorum.

- The idea that life similar to our own could exist on other planets, I find fascinating.
- The idea that life similar to our own could exist on other planets is fascinating to me.