Translation of "Can" in Dutch

0.030 sec.

Examples of using "Can" in a sentence and their dutch translations:

Milyarlarca can kurtarmak,

Miljarden levens redden,

Ne can sıkıcı!

- Hè, wat irritant!
- Wat irritant!

Can kulağıyla dinliyorum.

Ik ben een en al oor.

can kaybına sebep olabiliyor.

en kan het levens kosten.

Doğum günüme can atıyorum.

Ik verheug me op mijn verjaardag.

Her şey can yakar.

Alles doet pijn.

O, can havliyle koştu.

Hij rende voor zijn leven.

Bu gerçekten can sıkıcı.

Het is erg vervelend.

Seninle görüşmeye can atıyorum.

Ik kijk ernaar uit u te ontmoeten.

Seninle tanışmaya can atıyorum.

Ik kijk ernaar uit om je te ontmoeten.

O, ona can atıyor.

Hij verheugt zich erop.

O, can sıkıcı bir soru.

- Het is een gênante vraag.
- Het is een beschamende vraag.

O can sıkıcı ve bencildir.

Ze is irritant en egoïstisch.

Bu çok can acıtır mı?

Doet het veel pijn?

Tom'la tanışmaya gerçekten can atıyorum.

Ik kijk er echt naar uit om Tom te leren kennen.

Paris'i görmek için can atıyorum.

Ik zou heel graag Parijs zien.

Bu sorun gerçekten can sıkıcı.

Dit probleem is heel vervelend.

Ameliyat etmek için can atıyordum yahu!

Ik zou haar heel graag willen opereren.

Çocuklar can sıkıcı öğretmenlerden nefret ederler.

- Kinderen hebben een hekel aan irritante leraren.
- Kinderen hebben er een hekel aan om leraren te irriteren.

Onun can sıkıcı bir kişiliği var.

Hij heeft een lastig karakter.

Bu yıl Noel için can atmıyorum.

Ik kijk niet uit naar Kerstmis dit jaar.

Seni ve aileni görmeye can atıyorum.

We kijken ernaar uit om jou en je familie te zien.

Bu nisanda seni görmeye can atıyorum.

Ik kijk ernaar uit je in april te zien.

Tom gibi olmak için can atıyorum.

Ik streef ernaar om zoals Tom te zijn.

- Bu konu ile ilgili düşüncelerini duymaya can atıyorum.
- Bu konu hakkındaki düşüncelerini duymaya can atıyorum.

Ik wacht met ongeduld op uw ideeën over dat thema.

Bu deprem de yüz elli can aldı.

De aardbeving heeft ook honderdvijftig doden veroorzaakt.

Düz takla mı? Pekâlâ, bu biraz can yakabilir!

Voorwaarts? Oké, dit kan pijn doen.

Yapmaya çalıştığım şey, bunu can yeleği gibi kullanmak.

Ik probeer een reddingsvest te maken.

Uçak kazası can kaybı riski %99 daha az,

99% minder kans om in een vliegtuigongeluk om te komen,

Iş kazası can kaybı riski %95 daha az,

95% minder kans om te worden gedood op het werk,

Ellili yaşlardaki bu baba can havliyle kaçmaya çalışıyor.

De man, een vader van in de 50, probeert wanhopig te ontsnappen...

Kendi can güvenliğini garantiye almak için bunları kasıtlı olarak yapar.

Dat doen ze met opzet om te zorgen voor hun eigen veiligheid en overleving.

Herkes daha iyi bir hayata sahip olmak için can atıyor.

Iedereen streeft naar een beter leven.

Evet, bir yıldırım çarpması sonucu can kaybı riski de %97 daha az.

We hebben nu 97% minder kans om te worden gedood door een bliksemschicht.

- O adam can almak için doğmuş.
- O adam yaşamları sona erdirmek için doğmuş.

Die man is geboren om levens te beëindigen.

- Ne biçim bir çocuk!
- Ne can sıkıcı bir çocuk!
- Ne sevimsiz bir çocuk!

Wat een vervelend kind!

- Ben onun için sabırsızlanıyorum.
- Ben ona can atıyorum.
- Ben onu dört gözle bekliyorum.

Ik kijk ernaar uit.

Pazar öğleden sonra yağmurlu bir günde kendileriyle ilgili ne yapacaklarını bilmeyen milyonlarca insan ölümsüzlük için can atıyorlar.

Miljoenen mensen die naar onsterfelijkheid verlangen, weten niet wat ze met zichzelf aanmoeten op een regenachtige zondagmiddag.

- Depremde yaşanan can kayıplarına ilişkin rapor aldılar mı?
- Depremde kaybedilen canların raporlarını aldılar mı?
- Depremde kaybedilen hayatların raporlarını aldılar mı?

Hebben ze enig bericht ontvangen van het aantal slachtoffers van de aardbeving?

Benim müthiş büyükannem dil için öylesine titizdi ki ne zaman birinin "Can I.."ile soru sorduğunu duysa onların sözünü keser ve ani reaksiyon gösterirdi, "ben bilmiyorum, sen? Neyi yapabildiğini kendin bilmiyorsan ben nasıl bilirim? Eğer izin istiyorsan 'May I...' de"

Mijn geduchte grootmoeder was zo'n pietje-precies als het om taal ging, dat telkens als ze iemand hoorde vragen: "Kan ik ...", ze onderbrak en antwoordde: "Ik weet het niet. Kan je? Als je jezelf niet kent, hoe zou ik dan weten waartoe je in staat bent? Als je om toestemming vraagt, zeg dan 'Mag ik ...'."