Translation of "Yalnız" in Chinese

0.007 sec.

Examples of using "Yalnız" in a sentence and their chinese translations:

- Yalnız mısın?
- Yalnız mısınız?

你一個人嗎?

Yalnız mısın?

你一個人嗎?

Yalnız gelmemeliydin.

你不該一個人來。

Yalnız gitmemelisin.

你不應該一個人去。

Onu yalnız bırakalım.

别去打扰她。

Yalnız yürümeyi seviyorum.

我喜歡獨自行走。

Asla yalnız olmayacaksın.

你永远不会一个人的。

Kendimi yalnız hissediyorum.

我觉得很孤独。

Oraya yalnız gidiyorum.

我一个人去那边。

Arabamı yalnız bırakın.

- 離我的車遠一點。
- 不要碰我的車。

Ben yalnız gideyim.

讓我一個人去。

Yalnız yaşamak istemiyorum.

- 我不想獨自生活。
- 我不想一個人住。

O yalnız görünüyordu.

她看起來很孤單。

O yalnız yaşıyor.

- 他一个人生活。
- 他独自生活。

Yalnız yürümeyi severim.

- 我喜歡一個人散步。
- 我喜欢独自一人散步。

Yalnız yaşamaya katlanamam.

我無法忍受獨居。

Kendimi yalnız hissettim.

我觉得很孤独。

Tom orada yalnız.

Tom獨自在那。

Yalnız gitmeye korkuyorum.

我害怕一個人去。

Onu yalnız bırak.

让他一个人待着。

- Karanlıktan sonra yalnız yürüme.
- Hava karardıktan sonra yalnız yürümeyin.

不要一個人在黑暗中走。

Ben yalnız olmaktan hoşlanmam.

我不喜歡獨處。

Buraya yalnız geldin mi?

你是一个人来这儿的吗?

Mayuko yalnız yaşamaya katlanamıyor.

Mayuko 受不了一個人的生活。

Benim kameramı yalnız bırakın.

別碰我的相機。

Lütfen beni yalnız bırak.

请让我静一静。

Yalnız bir hayat yaşadı.

她的生活很寂寞。

O, dairesinde yalnız yaşıyor.

他一個人住在公寓裡。

O, oraya yalnız gitti.

她自己来那儿。

Oğlunu arabada yalnız bıraktı.

她把她兒子忘在車裡。

Yalnız seyahat etmeyi severim.

我喜欢独自旅行。

Tom'la yalnız konuşmak isterim.

我想和汤姆单独谈一谈。

Yalnız olmaktan tamamen mutluyum.

- 我快乐独自。
- 我非常乐于独处。

Mary yalnız uyumaktan hoşlanmaz.

玛丽不喜欢一个人睡。

Tom yalnız ve mutsuz.

汤姆又孤单又不幸。

O zaman yalnız değildim.

我当时不孤单。

Bu evde yalnız yaşıyorum.

我一个人住在这幢房子里。

Ona yalnız gitmesini önerdim.

我建議她一個人去。

Yalnız olmayı sever misin?

你喜歡一個人嗎?

Tom eve yalnız gitti.

汤姆一个人回家了。

Beni burada yalnız bırakma.

別把我一個人留在這裡。

Ben bunu yalnız yapmadım.

我没有独自做。

Tom çok fazla yalnız.

汤姆非常孤单。

Tom'la yalnız konuşmak istiyorum.

我想和汤姆单独谈一谈。

O yalnız yürümekten hoşlanır.

她喜欢独自散步。

Tom yalnız olmaktan hoşlanıyor.

汤姆喜欢自己带着.

Tom çok yalnız hissetti.

湯姆感到十分寂寞。

- Oraya yalnız gitmeyi tercih etmem.
- Oraya yalnız gitmeyi tercih etmiyorum.

我寧可不要單獨去那裡。

Ben yalnız seyahat etmek istiyorum.

我想一個人去旅行。

Yalnız kalır kalmaz mektubu açtı.

等到周围只有她一个人的时候,她迫不及待地打开了那封信。

Sakıncası yoksa yalnız olmak istiyorum.

如果你不介意的话,我想一个人呆着。

Tom onu yalnız bırakmamızı istedi.

汤姆要我们留他独自一人。

Onlar beni oraya yalnız gönderdiler.

他們讓我獨自去了那裡。

Bu günlerde çok yalnız hissediyorum.

- 我最近很寂寞。
- 我最近非常寂寞。

O, bir apartmanda yalnız yaşar.

她單獨一人在公寓裏住。

Bu şehirde kendimi yalnız hissediyorum.

我在这座小镇感到很孤独。

Onun onu yalnız yapmasını istiyorum.

我想让他单独去做。

Çocuğun Tokyo'ya yalnız geldiğine inanmıyorum.

我不相信孩子能独自到东京。

Tom gece yalnız çıkmaya korkuyor.

汤姆害怕晚上一个人出门儿。

O, yalnız seyahat etmekten korkardı.

她怕獨自旅行。

- O onun yalnız gitmesine izin verdi.
- O ona yalnız gitmesi için izin verdi.

她允许他一个人去。

Oraya yalnız gidemeyecek kadar çok genç.

他年紀還小,不應該自己一個人去。

Sana bu nedenle yalnız gitmemeni söylüyorum.

所以我叫你不要一个人去咯。

Gerçeği söylemek gerekirse, kendimi yalnız hissettim.

說實話,我感到孤獨。

Yalnız gitmemen gerektiğini söylememin nedeni buydu.

因此我跟你說,你不要一個人去。

O, bizim onu yalnız bırakmamızı istedi.

她要求我們別吵她。

O, onu yalnız gitmemesi için uyardı.

她警告了他不要一個人去。

Sevgililer Gününde yalnız olmaktan nefret ederim.

我讨厌在情人节一人独处。

Yalnız kalmak istemiyorsanız size eşlik edebilirim.

如果你不想一个人呆着,我可以陪着你。

O, yalnız yaşayamayacak kadar çok genç.

他太年輕了無法獨自生活。

Onun oraya yalnız gitmesine itiraz ediyorum.

我不同意她一个人去那儿。

Tom Mary'nin onu yalnız bırakmasını istedi.

汤姆想让玛丽一个人从他身边离开。

Tom'a Mary'yi yalnız bırakacağı zaten söylenmişti.

汤姆已经被告知别再打搅玛丽了。

İncil'de, " İnsan yalnız ekmek ile yaşamayacak " diyor.

圣经里有一句话,叫做“人不能只靠面包生活”。

Ben yalnız olduğumda her zaman onu düşünürüm.

我孤单的时候总会想起他。

- O yalnız yaşıyor.
- O tek başına yaşar.

他独自生活。

O, yalnız seyahat etmek için yeterince yaşlıdır.

他够大了,可以独自旅行了。

- Yalnız gitmek istemiyorum.
- Tek başıma gitmek istemiyorum.

我不想独自前往。

Tom'un bunu yalnız başına yapmasına izin vermiyorum.

我不会让汤姆独自去做。

Tom kapının yanındaki masalardan birinde yalnız oturuyordu.

湯姆獨自坐在門邊一個桌子旁。

Her gün bir süre yalnız yaşamaktan hoşlanır.

他喜歡每天都享受一下一個人的時間。

Bu şehir sen olmadan soğuk ve yalnız.

- 没有你这个城市孤单又冷清。
- 没有你,这座城市寒冷又孤寂。

Bu evi yalnız inşa ettiğin doğru mu?

你真是自己造了这栋房子吗?

Bu yalnız hasta dikiş dikmekten zevk alır.

這個孤獨的病人從縫紉中得到樂趣。

- Onu tek başıma yapabilirim.
- Onu yalnız başıma yapabilirim.

我可以獨自做。

Hava soğuduğunda neden çok yalnız hissettiğimi merak ediyorum.

我很疑惑为什么天气变冷的时候我会觉得很孤单。

Tom bana gece yalnız dışarı çıkmamam gerektiğini söyledi.

汤姆跟我说我不应该晚上一个人出门。

- Yumi oraya yalnız gitti.
- Yumi oraya tek başına gitti.

由美一個人去了那裏。

"Juma pazara Hasani'yle mi gidecek?" "Hayır o yalnız gidecek."

“Juma会和Hasani一起去赶集么?”“不,他会一个人去。”

O, gece vakti yalnız dışarıya çıkmaması için onu uyardı.

她警告他晚上不要一个人出去。