Translation of "Oye" in Turkish

0.011 sec.

Examples of using "Oye" in a sentence and their turkish translations:

'¡Oye!'

'Hey!'

Oye, John.

Hey, John.

Oye, escúchame.

Hey, beni dinle.

¡Oye, aguarda!

Hey, bekleyin!

¿Alguien me oye?

Birisi beni duyuyor mu?

¿Me oye alguien?

Beni duyan var mı?

¿No me oye?

Beni duymuyor musun?

- Oye, no vayas.
- Oye, no vayáis.
- Oiga, no vaya.

Hey, gitme.

- Oye, ¿quieres pasarlo bien?, acompáñanos.
- Oye, ¿quieres entretenerte?, acompáñanos.

Hey, çok eğlenmek istiyor musun? Bizimle gel.

Dios, oye mi plegaria.

Tanrı, duamı duy.

Tom no oye nada.

Tom hiçbir şey duyamıyor.

Oye, ¿sabes una cosa?

Dinle, ne biliyorsun?

Oye dónde estaba hoy!

- Bugün nerede olduğuma bak.
- Bak bugün neredeyim.

Oye, quiero hablar contigo.

Hey, seninle konuşmak istiyorum.

- ¡Oye tú!
- ¡Che, vos!

Hey, sen!

Oye, ¿por qué lloras?

Hey, neden ağlıyorsun?

¡Oye! No seas tonto.

Hey, aptal olma!

Dios, oye mi súplica.

- Allah'ım, yalvarmamı duy.
- Allah'ım, ricamı işit.

oye dañar los rayos que vienen del sol oye año 10% menos

güneşten gelen zararlı ışınları hey yıl %10 daha az süzüyor

- Oye, ven aquí.
- Oye, venid aquí.
- Oiga, venga aquí.
- Che, vení acá.

Hey, buraya gel.

"¡Oye tú, esclavo!" "¿Quién, yo?"

"Hey, sen köle çocuk!" "Kim ben mi?"

¡Oye! ¡Nadie traduce mis frases!

Hey! Kimse cümlelerimi çevirmiyor.

¡Oye, Tom! Quiero hablar contigo.

Hey Tom, seninle konuşmak istiyorum.

- Oye, Tom, ábreme.
- Ey, Tom, abre.

Hey, Tom, görüşmeye başla.

¡Oye! ¿Qué haces en mi habitación?

- Hey! Odamda ne yapıyorsun?
- Hey! Odamda ne yapıyorsunuz?

¡Oye, menso! ¡Este es nuestro territorio!

Ya kerata! İşte burası bizim bölgemiz!

- Oye, te olvidas tu beso. Perdona, tus llaves.
- Oye, olvidaste tu beso. Perdona, tus llaves.

Hey öpücüğünü unuttun. Üzgünüm, anahtarlarınız.

"Oye, si estás solo, cuelga el teléfono,

"Hey, yalnızsan, telefonu elinden bırak,

A veces, cuando la gente lo oye,

Bazen insanlar bunu duyduğunda

- ¡Eh! ¿Adónde vas?
- Oye, ¿para dónde vas?

Hey, nereye gidiyorsun?

Oye, ¿ya te enteraste? Susan está embarazada.

Hey, duydun mu? Susan'ın fırında bir kurabiyesi var.

Oye, Tom, ¿ese no es tu gato?

Hey Tom, o senin kedin değil mi?

Por fin, la cachorra oye una llamada familiar.

Yavru, nihayet tanıdık bir çağrı duyuyor.

oye, es la pregunta correcta por mil años

hay aklınla bin yaşa işte doğru soru bu

- Oye, basta de quejarse.
- Che, dejá de quejarte.

Hey, şikayet etmekten vazgeç.

Tom llora cada vez que oye esta canción.

Tom bu şarkıyı her duyuşunda ağlar.

Tom oye de Mary de vez en cuando.

Tom zaman zaman Mary'den haber alır.

Dijo, "Oye, Will, ¿Por qué no bajas la bebida

"Will, neden içkiyi bir kenara bırakıp olumlu bir şey

- ¡Oye tú! ¿Qué estás haciendo?
- ¡Eh, tú! ¿Qué haces?

Hey, sen! N'apıyorsun?

- Oye bien lo que digo.
- Escucha bien lo que digo.

Lütfen söylediğimi dikkatlice dinle.

Cada vez se oye más eso de la brecha del orgasmo.

Orgazm farkıyla ilgili bir şeyler duyuyoruz.

Cuando Fred oye que la música está muy fuerte, se enfada.

Fred yüksek sesli müzik duyduğunda, rahatsız olur.

- Oye lo que tengo que decir.
- Oigan lo que tengo que decir.

Söylemek zorunda olduğum şeye kulak ver.

¡Oye! No esperaba encontrarte aquí. El mundo es pequeño, ¿no es así?

Hey! Seni burada görmeyi beklemiyordum. Dünya küçük, değil mi?

- En el parque de diversiones, Mary encontró un niño solo llorando, y le habló suavemente. "Oye, mijito, ¿qué pasa? ¿Estás perdido? ¿Quieres que te lleve al Departamento de Niños Perdidos?
- En el parque de atracciones, Mary encontró a un niño solo llorando, y le dijo amablemente. "Oye, chico, ¿qué te pasa, estás perdido? ¿Quieres que te lleve al centro de niños perdidos?

- Lunaparkta Mary yalnız başına ağlayan bir oğlan buldu ve yumuşak bir sesle "Merhaba yavrum, sorun nedir? Kayıp mı oldun? Seni Kayıp Çocuklar Şubesine götüreyim mi?" dedi.
- Eğlence parkında kendi kendine ağlayan bir erkek çocuk buldu, ve onunla kibarca konuştu. "Hey, evlat, Sorun nedir? Kayboldun mu? Seni kayıp çocuklar bölümüne götürmemi ister misin?"

Sentado en la oscuridad escribiendo en su ordenador, oye el ruido de los pájaros que pían por la mañana y se da cuenta de que se ha quedado despierto toda la noche, pero el insomne todavía se niega a dormir.

O karanlıkta otururken bilgisayarında yazı yazıyor, cıvıl cıvıl öten sabah kuşlarının sesini duyuyor ve bütün gece uyumadığını fark ediyor- fakat uykusuzluk hastası hâlâ uyumayı reddediyor.