Translation of "Olor" in Turkish

0.006 sec.

Examples of using "Olor" in a sentence and their turkish translations:

El olor.

o koku.

¿El olor intenso?

Ağır kokudan mı?

¿Qué es ese olor?

- O koku da ne?
- Bu koku ne?

Tiene un olor agradable.

Hoş bir kokusu var.

Tienes un olor extraño.

Tuhaf bir kokun var.

El olor era desagradable.

Koku rahatsız edici idi.

El olor era espantoso.

Koku korkunçtu.

El olor era insoportable.

Koku katlanılmazdı.

El olor me repugna.

Koku beni tiksiniyor.

- Esta leche tiene un olor extraño.
- Esta leche tiene un olor peculiar.

Bu sütün kendine özgü bir kokusu vardır.

¡Probablemente ya sintió mi olor!

Muhtemelen şimdiye kadar kokumu almıştır!

Este huevo tiene mal olor.

Bu yumurtanın kötü bir kokusu var.

No me importa el olor.

Koku umurumda değil.

Pero tiene un olor muy fuerte.

Ama oldukça güçlü bir kokusu var.

Las lilas tienen un olor dulce.

Zambaklar mis gibi kokar.

El mal olor nos dio asco.

Kötü koku bizi tiskindirdi.

Esta fruta tiene un olor desagradable.

Bu meyvenin hoş olmayan bir kokusu var.

La comida tiene un olor delicioso.

Yemek lezzetli kokuyor.

Esta flor tiene un olor dulce.

Bu çiçek tatlı kokuyor.

Estas flores tienen un olor único.

Bu çiçeklerin eşsiz bir kokusu var.

Sé lo que es ese olor.

O kokunun ne olduğunu biliyorum.

Las flores exhalan un olor fuerte.

Çiçekler güçlü bir koku yayarlar.

Ese olor me está poniendo malo.

Koku beni hasta ediyor.

El mal olor me dio asco.

Kötü koku beni rahatsız etti.

¡Este olor podría provenir del horno!

Bu koku fırından gelebilir!

Si uso lodo, eso disimulará mi olor.

Çamuru kullanacaksam bu kokumu kapatacaktır.

Lo primero que sentí fue el olor.

Kokuyu hemen fark ettim.

El olor a comida me dio hambre.

Yemeğin kokusu beni acıktırdı.

- Eso huele bien.
- Tiene un olor agradable.

Onun hoş bir kokusu var.

El pequeño animal emanaba un mal olor.

Küçük hayvan kötü bir koku yaydı.

Hay un mal olor en el aire.

- Havada rahatsız edici bir koku var.
- Havada iğrenç bir koku var.

Si lo fuera, tendría un olor más fuerte.

Tilki olsaydı, gerçekten çok güçlü bir kokusu olurdu.

Marcan los límites frotando su olor a almizcle.

Ağır kokularını etrafa sürerek sınır belirliyorlar.

Las rosas del jardín despiden un dulce olor.

Bahçedeki güllerin tatlı bir kokusu var.

Esta flor tiene un fuerte olor, ¿puedes olerla?

Bu çiçeğin çok keskin bir kokusu var, duyuyor musun?

Amo el olor a napalm por la mañana.

Sabahleyin napalmın kokusunu severim.

El olor de calcetines sucios me da náusea.

Kirli çorapların kokusu beni kusturur.

Me gusta particularmente el olor de las lilas.

Ben özellikle leylağın kokusunu severim.

Odio la lluvia pero me encanta su olor.

Yağmurdan nefret ederim ama kokusunu severim.

El olor a cedro repele a las polillas.

Sedir kokusu güveleri iter.

Pero el pelo de felino casi no tiene olor.

Ama büyük kedilerin kürklerinde nadiren koku bulunur.

A ella le gusta el olor de los pinos.

O, çam ağaçlarının kokusunu sever.

Amo el olor de hot cakes por la mañana.

Sabahleyin krebin kokusunu severim.

Me encanta el olor del café por la mañana.

Sabahleyin kahvenin kokusunu severim.

El olor de macarrones con queso me da náuseas.

Makarna ve peynir kokusu midemi bulandırıyor.

Tom dice que no puede ignorar más el olor.

Tom kokuyu daha fazla görmezden gelemiyeceğini söylüyor.

Tom no soporta el olor del humo de cigarro.

Tom sigara dumanının kokusuna dayanamaz.

- En el aire había el olor de las flores de primavera.
- El olor de las flores de primavera estaba en el aire.

Havada ilkbahar çiçeklerinin kokusu vardı.

Sin darme cuenta de que ahora contribuía a ese olor.

ve o kokuya nasıl katkıda bulunduğumu fark etmemiştim.

Una estrella que pasa fuera de esta nube de olor

bu oort bulutunun dışından geçen bir tane yıldız

El cuerpo estaba inclinado hacia adelante y rastreaba el olor.

Bedeni hafifçe öne eğilmiş, kokunun izini takip ediyordu.

- Este hedor me parece repugnante.
- Este olor me da asco.

Bu koku beni bezdiriyor.

A la comadreja se le reconoce por su mal olor.

- Sansar kötü kokusuyla bilinir.
- Gelincik kötü kokusuyla dikkat çeker.

Ese lobo puede olerme a kilómetros. ¡Probablemente ya sintió mi olor!

O kurt kokumu kilometrelerce öteden alabilir. Muhtemelen şimdiye kadar kokumu almıştır!

- Su ropa siempre huele mal.
- Sus ropas siempre tienen mal olor.

Onun elbiseleri her zaman kötü kokar.

- Esta pieza huele a gas.
- Esta pieza tiene olor a gas.

Bu oda gaz kokuyor.

Sigo sintiendo ese feo olor... ...y gusto a hongo en la boca.

Ağzıma o mantarımsı tat geliyor. Ağzımda... Kötü bir tat ve koku var.

No me gusta el olor del perfume que María está llevando hoy.

Bugün Mary'nin kullandığı parfümün kokusunu sevmiyorum.

El amoniaco es un líquido o gas incoloro con un olor muy fuerte.

Amonyak çok güçlü bir kokusu olan renksiz bir sıvı veya gaz.

Como el horrible sabor en la boca, el olor a quemado, a pescado podrido,

ağzındaki berbat tat, yanık kokusu, çürümüş balık

El olor es una herramienta poderosa para enviar señales a través de la oscuridad.

Koku, karanlıkta sinyal yollamanın güçlü bir aracı.

Las algas estaban impregnadas del olor, así que el tiburón las mordía y rompía.

Bütün koku yosunda olduğu için köpek balığı yosunu ısırıp koparmaya başladı.

Él no podía tolerar bajo ninguna circunstancia el espantoso olor de cebollas en putrefacción.

O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.

Luego vi al tiburón en la periferia, rastreando su olor. Y pensé: "No, es otra…

Köpek balığının etrafında yüzüp kokusunu aldığını gördüm. "Olamaz, yine aynı kâbusu yaşayacağız."

Ella me envió una tarjeta postal que decía que odia el olor de los animales.

Bana hayvanların kokusundan nefret ettiğini yazdığı bir kartpostal göndermiş.

Pero el problema era que debía regresar. Del otro lado, el tiburón percibió su olor de nuevo.

Ama sorun şu ki geri dönmesi gerekiyor. Diğer tarafta, köpek balığı kokusunu tekrar aldı.