Translation of "Fingen" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Fingen" in a sentence and their turkish translations:

- Beide fingen an zu lachen.
- Beide fingen zu lachen an.

- İkisi de gülmeye başladı.
- İkisi de kahkaha atmaya başladı.

- Sie fingen an zu tanzen.
- Sie fingen zu tanzen an.

Dans etmeye başladılar.

Die Wehen fingen an.

Kasılmalar başladı.

Sie fingen einen Löwen lebend.

Onlar bir aslanı canlı yakaladı.

Sie fingen einen lebenden Bären.

Onlar bir ayıyı canlı yakaladılar.

Alle fingen an zu jubeln.

Herkes tezahürat yapmaya başladı.

Alle fingen an zu lachen.

- Herkes gülmeye başladı.
- Herkes kahkaha atmaya başladı.

Sie fingen an zu sprechen.

Onlar konuşmaya başladılar.

Die Mädchen fingen an zu lachen.

Kızlar gülmeye başladılar.

Sie fingen an, sich zu küssen.

Birbirlerini öpmeye başladılar.

Wir fingen an, uns zu küssen.

Biz öpüşmeye başladık.

Die Hunde fingen an zu bellen.

Köpekler havlamaya başladı.

Toms Augen fingen an zu leuchten.

Tom'un gözleri parladı.

Alle Kirchenglocken fingen zusammen an zu läuten.

Bütün kilise çanları beraber çalmaya başladı.

Sie fingen eine Menge Fische am Fluss.

Nehirde bir sürü balık yakaladılar.

Die Menschen fingen an, sich zu bewaffnen.

İnsanlar silahlanmaya başladı.

Die hohen Bäume fingen die Sonne ab.

Uzun ağaçlar güneşi kesiyordu.

Und dann fingen alle an zu lachen.

Ve sonra herkes gülmeye başladı.

Und dann fingen alle an zu singen.

Ve sonra herkes şarkı söylemeye başladı.

Und dann fingen alle an zu tanzen.

Ve sonra herkes dans etmeye başladı.

Manche Leute fingen Ratten und aßen sie.

Bazı insanlar sıçanları yakaladılar ve onları yediler.

Tom und Maria fingen an zu reden.

Tom ve Mary konuşmaya başladı.

Letztes Jahr fingen sie an, Englisch zu studieren.

Onlar geçen yıl İngilizce çalışmaya başladı.

Die beiden Länder fingen an, Friedensverhandlungen zu führen.

Her iki ülke barış görüşmelerine girdi.

Tom und Maria fingen gleichzeitig an zu reden.

Tom ve Mary aynı anda konuşmaya başladı.

- Die Gardinen fingen Feuer.
- Der Vorhang fing Feuer.

Perde ateş aldı.

Wir fingen beide fast gleichzeitig an zu lächeln.

Her ikimiz de hemen hemen aynı anda gülümsemeye başladık.

Wir setzten uns und fingen an zu essen.

Oturup yemeğe başladık.

Und nach einer Weile fingen sie an zu kämpfen

ve bir süre sonra çarpışmaya başladılar

- Sie eröffneten das Feuer.
- Sie fingen an zu schießen.

Onlar ateş etmeye başladı.

- Wir haben drei Füchse gefangen.
- Wir fingen drei Füchse.

Üç tilki yakaladık.

Aber durch den Druck fingen sie wieder an zu bluten.

ama en ufak baskıda yeniden kanamaya başlıyorlardı.

- Die Sirenen gingen los.
- Die Sirenen fingen an zu heulen.

Sirenler çaldı.

Die Kinder fingen an, auf dem Sofa auf- und abzuspringen.

Çocuklar kanapenin üstünde yukarı aşağı sıçramaya başladı.

Toms Augen fingen an zu leuchten, als Maria den Raum betrat.

Mary odaya doğru yürüdüğünde Tom'un kaşı gözü oynadı.

Wir fingen mit 20 Schülern an. Jetzt haben wir über 200.

20 öğrenciyle başladık. Şimdi 200'den fazla var.

Darauf fingen alle Mädchen, eines nach dem anderen, an zu weinen.

Sonra bütün kızlar birbiri ardına ağlamaya başladılar.

Innerhalb von ein paar Tagen fingen andere Familienmitglieder an, Symptome zu zeigen.

Birkaç gün içinde ailenin diğer üyeleri de belirtileri göstermeye başladılar.

Die Mädchen fingen an zu weinen, als sie den Roman gelesen hatten.

Kızlar, romanı okuduktan sonra gözyaşı döktüler.

Tom und Maria fingen sofort an, sich zu küssen, als das Licht ausging.

Tom ve Mary ışık kapanır kapanmaz birbirlerini öpmeye başladılar.

Tom setzte sich neben Maria, und die beiden fingen an, sich zu unterhalten.

Tom Mary'nin yanında oturdu ve onlar birbirleriyle konuşmaya başladı.

Als die gegnerische Mannschaft aufs Spielfeld kam, fingen die Fans zu buhen an.

Taraftarlar, rakip takım sahaya çıkınca yuhalamaya başladı.

- Wir fingen dort ein paar große Fische.
- Wir haben dort ein paar große Fische gefangen.

Orada bazı büyük balıklar yakaladık.

Tom und Maria fingen an, sich zu unterhalten, kaum dass sie beide das Zimmer betreten hatten.

Tom ve Mary her ikisi de odaya girer girmez konuşmaya başladılar.

- Die zwei Jungen begannen, sich gegenseitig Vorwürfe zu machen.
- Die zwei Jungen fingen an, sich einander die Schuld zuzuschieben.

İki erkek çocuk birbirlerini suçlamaya başladı.