Translation of "Alte" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Alte" in a sentence and their turkish translations:

Vermutlich alte Minenausrüstung.

Muhtemelen eski madenci aletleri.

- Er trug alte Schuhe.
- Er hatte alte Schuhe an.

O, eski ayakkabılar giydi.

- Der alte Mann lebt alleine.
- Der alte Mann lebt allein.

- Yaşlı adam tek başına yaşıyor.
- Yaşlı adam kendi başına yaşamaktadır.

- Ich lerne gern alte Sprachen.
- Ich lerne gerne alte Sprachen.

Eski dilleri öğrenmeyi istiyorum.

- Das alte Buch war schimmelig.
- Das alte Buch war schimmlig.

Eski kitap küflüydü.

Schaut, einige alte Werkzeuge.

Hey, bakın. Eski aletler var.

Der alte Mann sagte

Antik Adam demiş ki

Eine alte Frau fährt

Yaşlı bir kadın araba sürüyor,

Der Alte übertreibt gerne.

Yaşlı adam abartma eğilimindedir.

Alte Leute verdienen Respekt.

Yaşlı insanlar saygıyı hak ediyor.

Alte Leute gehen langsam.

Yaşlı insanlar yavaş yürür.

Der alte Mann verhungerte.

Yaşlı adam açlıktan ölüyordu.

Wir sind alte Freunde.

Biz eski arkadaşız.

Der alte Hund bellte.

Yaşlı köpek havladı.

Das gleiche alte Problem.

Aynı eski sorun.

Tom sammelte alte Münzen.

Tom eski bozuk paraları topladı.

Der alte Mann sitzt.

Yaşlı adam oturuyor.

Ich liebe alte Bücher.

Eski kitapları severim.

Ken sammelt alte Münzen.

Ken eski paralar toplar.

Tom sammelt alte Münzen.

Tom eski paraları toplar.

Alte Liebe rostet nicht.

Eski bir alev asla ölmez.

Er sammelte alte Münzen.

- Eski madeni paralar biriktiriyordu.
- Eski madeni para koleksiyonu yapıyordu.

- Die alte Frau ist eine Ärztin.
- Die alte Frau ist Ärztin.

Yaşlı kadın bir doktordur.

- Der alte Mann starb vor Hunger.
- Der alte Mann starb hungers.

Yaşlı adam açlıktan ölüyordu.

- Der alte Mann mied die Gesellschaft anderer.
- Der alte Mann lebte zurückgezogen.

- Yaşlı adam içine kapanmıştı.
- Yaşlı adam insanlardan uzaktı.
- Yaşlı adam insanlarla iç içe değildi.

- Der alte Mann stieg aus dem Bus.
- Der alte Mann ist ausgestiegen.

Yaşlı adam otobüsten çıkageldi.

- Sie passt auf ihre alte Mutter auf.
- Sie pflegt ihre alte Mutter.

O, yaşlı annesiyle ilgilenir.

- Ich reiße diese alte Mauer nieder.
- Ich reiße diese alte Mauer ab.

Bu eski duvarı yıkıyorum.

- Es gibt viele alte indianische Legenden.
- Es gibt viele alte indische Legenden.

Bir sürü eski Kızılderili efsaneleri vardır.

- Seine alte Katze ist noch am Leben.
- Seine alte Katze lebt noch.

Onun yaşlı kedisi hâlâ hayatta.

- Er hat ein paar alte Lieder gesungen.
- Er sang einige alte Lieder.

Birkaç eski şarkı söyledi.

- Tom sah sich alte Fotos an.
- Tom sah sich alte Fotografien an.

Tom eski fotoğraflara baktı.

- Sie haben das alte Haus abgerissen.
- Sie rissen das alte Haus ab.

Onlar eski evi yıktılar.

- Ich sah mir alte Bilder an.
- Ich schaute mir alte Bilder an.

Eski resimlere bakıyordum.

Schaut, ein paar alte Werkzeuge.

Hey, bakın. Eski aletler var.

Vermutlich alte Ausrüstung der Minenarbeiter.

Muhtemelen eski madenci aletleri.

Fledermäuse sind sehr alte Wesen

yarasalar çok eski canlılardır

Dieses alte Brot ist steinhart.

Bu bayat ekmek bir kaya kadar sert.

Das alte Ehepaar saß nebeneinander.

- Yaşlı çift yan yana oturdu.
- Yaşlı çift yan yana oturuyordu.

Der Alte sieht traurig aus.

Yaşlı adam üzgün görünüyor.

Der alte Mann lebte allein.

Yaşlı adam tek başına yaşadı.

Der alte Mann war verhungert.

Yaşlı adam açlıktan ölüyordu.

Der alte Mann sagte etwas.

Yaşlı adam bir şey söyledi.

Der alte Mann war schwerhörig.

Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.

Diese alte Tradition ist verschwunden.

O eski gelenek kayboldu.

Er beraubte eine alte Dame.

O, yaşlı bir bayanı soydu.

Rom ist eine alte Stadt.

Roma eski bir şehirdir.

Wir besuchten unsere alte Schule.

Biz eski okulumuzu ziyaret ettik.

Das ist eine alte Geschichte.

O, eski bir hikayedir.

Er ist ganz der Alte.

O, onun her zamanki hali.

Wer ist dieser alte Mann?

- Şu yaşlı adam da kim?
- Şu yaşlı adam kimdir?

Dies sind sehr alte Bücher.

Bunlar çok eski kitaplar.

Tom fand eine alte Goldmünze.

Tom eski bir altın sikke buldu.

Alte Traditionen müssen gepflegt werden.

Eski gelenekleri devam ettirmek lazım.

Ich vermisse meine alte Arbeit.

Eski işimi özlüyorum.

Ich bin eine alte Frau.

Ben yaşlı bir kadınım.

Dieses Geschäft verkauft alte Bücher.

Bu dükkan eski kitap satar.

Ich suche eine alte Frau.

Belirli bir yaşlı kadın arıyorum.

Der alte Mann aß Reisbrei.

Yaşlı adam biraz pirinç lapası yedi.

Ich trage gerne alte Kleider.

Eski elbiseleri giymeyi seviyorum.

Der Alte beneidet den Jugendlichen.

Yaşlı adam gençleri kıskanıyor.

Das alte Haus wurde abgerissen.

Eski ev yıkıldı.

Alte Menschen werden früh wach.

Yaşlı insanlar erken uyanıyor.

Die alte Scheune ist eingestürzt.

Eski ahır çöktü.

Die alte Scheune ist abgebrannt.

Eski ahır yandı.

Sie sind sehr alte Freunde.

Onlar çok eski dostlar.

Jay nahm die alte Schere.

Jay eski makası aldı.

Wer ist diese alte Frau?

O yaşlı kadın kimdir?

Leipzig ist eine alte Stadt.

Leipzig eski bir kenttir.

Alte Gewohnheiten sind schwer abzuschütteln.

- Eski alışkanlıklar zor biter.
- Can çıkar huy çıkmaz.
- Eski alışkanlıkları terk etmek kolay değil.

- Alte Gewohnheiten wird man schwer los.
- Alte Gewohnheiten kann man nicht so einfach abschütteln.
- Alte Gewohnheiten wird man nicht so einfach los.
- Alte Gewohnheiten wird man selten los.

- Eski alışkanlıkları kırmak zordur.
- Eski alışkanlıkları terk etmek kolay değil.

- Alte Menschen fangen sich leicht eine Erkältung ein.
- Alte Leute erkälten sich schnell.

- Yaşlı insanlar kolay üşütürler.
- Yaşlı insanlar kolayca soğuk alırlar.

- Ihre alte Katze ist noch am Leben.
- Ihre alte Katze lebt noch immer.

- Onun yaşlı kedisi hâlâ hayatta.
- Onun eski kedisi hâlâ hayatta.

- Der Alte hat einen großen Fisch gefangen.
- Der alte Mann fing einen großen Fisch.
- Der alte Mann hat einen großen Fisch gefangen.

Yaşlı adam büyük bir balık yakaladı.

- Der alte Mann spricht manchmal mit sich selbst.
- Der alte Mann führt manchmal Selbstgespräche.

Yaşlı adam bazen kendi kendine konuşur.

- Der alte Mann sprach auf Französisch zu mir.
- Der alte Mann sprach mich auf Französisch an.
- Der Alte sprach mit mir auf Französisch.

Yaşlı adam benimle Fransızca konuştu.

Und sie sind auch alte Kreaturen

ve bir o kadar da eski canlılardır

alte Leute mögen nicht viele Leute

eskiler bir çok kişinin hoşuna gitmez

Kabuki ist eine alte japanische Kunst.

Kabuki eski bir Japon sanatıdır.

Die alte Frau wurde beinahe überfahren.

Yaşlı kadın neredeyse çiğneniyordu.

Das alte Ehepaar hatte keine Kinder.

Yaşlı çiftin çocukları yoktu.

Der Alte lebt von seiner Rente.

Yaşlı adam emekli maaşı ile geçiniyor.

Der alte Mann starb letzte Woche.

Yaşlı adam geçen hafta öldü.

Der alte Mann verlor den Lebenswillen.

Yaşlı adam yaşama isteğini kaybetti.

Der alte Mann sah weise aus.

Yaşlı adam akıllı görünüyordu.

Der alte Mann hat genug Geld.

Yaşlı adamın yeterince parası var.

Der alte Mann verfasste sein Testament.

Yaşlı adam vasiyetini yaptı.

Der alte Mann starb an Krebs.

Yaşlı adam kanserden öldü.