Translation of "Practices" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Practices" in a sentence and their turkish translations:

He practices medicine.

- O, tıp uygulaması yapıyor.
- O, tıp mesleğini icra ediyor.

Tom practices black magic.

Tom kara büyü uyguluyor.

Mary practices rhythmic gymnastics.

Mary ritmik jimnastik yapıyor.

My father practices medicine.

Babam doktorluk uygulaması yapmaktadır.

Tom practices martial arts.

Tom dövüş sanatları çalışır.

Tom practices every single day.

Tom her gün pratik yapar.

Many traditional practices are immoral.

Birçok geleneksel uygulama ahlak dışıdır.

Tom practices piano every day.

Tom her gün piyano çalıyor.

Tom practices all the time.

Tom her zaman pratik yapar.

Tom practices what he preaches.

- Tom verdiği öğütleri uygular.
- Tom'un fikri zikri birdir.

She practices playing the piano regularly.

O düzenli olarak piyano çalışması yapar.

She practices the piano every day.

Her gün piyano çalışır.

Tom practices the piano every day.

Tom her gün piyano çalışır.

She practices the violin every day.

O her gün keman çalışır.

Mr. Sato practices archery on weekends.

Bay Sato hafta sonlarında okçuluk çalışması yapar.

And it promotes sustainable agricultural practices.

ve sürdürülebilir tarım uygulamalarını destekledi.

Tom practices the violin every day.

Tom her gün keman çalıyor.

We constructed similar rituals, practices and behaviors

Dünyanın neresinde olursak olalım,

She always practices the piano before dinner.

Akşam yemeğinden önce her zaman piyano çalışır.

Old practices died hard in the country.

Taşrada eski âdetler, kolay kolay kaybolmadı.

She practices playing the violin every day.

Her gün keman çalma çalışması yapar.

Tom practices the piano almost every day.

Tom neredeyse her gün piyano çalışır.

Our denomination practices exclusive psalmody in worship.

Tarikatımız ibadetlerinde sadece Zebur'daki ilahileri okumaktadır.

Tom practices playing the bassoon every day.

Tom her gün fagot çalarak pratik yapar.

Restrictive practices can be damaging for industries.

Sınırlayıcı uygulamalar sanayiler için zararlı olabilir.

Sami knew all about the cult's practices.

Sami tarikatın uygulamaları hakkındaki her şeyi biliyordu.

He practices playing the kemenche every day.

Her gün kemençe çalıp pratik yapar.

What might these commercial practices mean to you?

bu ticari uygulamalar sizin için ne ifade edebilir?

Reducing tillage and other disturbances from agricultural practices,

ziraat ve tarımsal uygulamaların diğer rahatsızlıklarını azaltarak,

Tom practices the piano three hours a day.

Tom günde üç saat piyano çalışır.

And will give a 100% effort in practices.

ve pratiklerde %100 çaba gösterebilecek birini istiyorlar.

Tom practices speaking French every chance he gets.

Tom yakaladığı her fırsatta Fransızca konuşmayı pratik yapar.

Tom practices playing the piano almost every day.

Tom neredeyse her gün piyano çalışıyor.

We need to promote policies and institutions and practices

bizi topluluklar olarak birbirimize bağlayan düzenlemeler,

He practices playing the guitar until late at night.

O, gece geç saatlere kadar gitar çalma uygulaması yapar.

The water polo team practices at 5:30 a.m.

Su polosu takımı sabah 5:30'da çalışma yapar.

Now, though these practices are no longer in effect today,

Şimdi, günümüzde bu uygulamalar artık kullanılmıyor,

The targeting of black communities through predatory practices like bail.

kefalet gibi düşmanca uygulamalarına izin vermiş olacağız.

He practices the piano every day to become a pianist.

O piyanist olmak için her gün piyano çalışır.

Tom practices the piano at least thirty minutes every day.

Tom piyanoyu her gün en az otuz dakikalık bir süreyle uygular.

The company didn't make any effort to improve its business practices.

Şirket, iş uygulamalarını geliştirmek için herhangi bir çaba sarf etmedi.

Tom practices playing the violin at least thirty minutes every day.

Tom her gün en az otuz dakika keman çalmayı pratik yapar.

In this country, the majority of the population practices Sunni Islam.

Bu ülkede, nüfusun çoğunluğu Sünni İslam'ı uygular.

So they're experimenting with practices that are less about the happy ending --

Mutlu sonla daha az ilgisi olan eylemlerle deneyler yapıyorlar --

He practices the piano every day, so he can become a pianist.

O her gün piyano çalar, bu yüzden bir piyanist olabilir.

If she practices hard, someday she will be able to play the cello.

sıkı çalışırsa bir gün çello çalabileceğini söylemek gibi.

Management practices at Japanese corporations are often very different from those at foreign companies.

Japon şirketindeki yönetim uygulamaları çoğunlukla yabancı şirketlerdeki uygulamalardan farklı.