Translation of "Extra" in Turkish

0.011 sec.

Examples of using "Extra" in a sentence and their turkish translations:

Extra! Extra! Read all about it!

Yazıyor, yazıyor!

That's extra.

O ekstra.

I'll pay extra.

Fazladan ödeyeceğim.

Utilities are extra.

Faturalar ekstraya girer.

The batteries are extra.

Piller ekstradır.

A permanent is extra.

Süreklilik ekstra bir maliyettir.

They require extra help.

Onların ekstra yardıma ihtiyacı var.

A permanent costs extra.

Kalıcılık ekstra bir maliyettir.

Tom is extra careful.

Tom çok dikkatli.

We have extra toothbrushes.

Bizim fazladan diş fırçalarımız var.

I'll be extra careful.

Ben çok dikkatli olacağım.

To swim this extra distance

harcanan kaloriler

I need an extra pillow.

Ekstra bir yastığa ihtiyacım var.

The service charge is extra.

- Servis ücreti ekstradır.
- Ayrı bir servis ücreti tahsil edilecektir.

We have no extra money.

Bizim ekstra paramız yok.

Let's go the extra mile.

Elimizden gelenin fazlasını yapalım.

I'll just be extra careful.

Ben sadece çok dikkatli olacağım.

I have an extra ticket.

Benim fazladan bir biletim var.

I need an extra blanket.

Ekstra bir battaniyeye ihtiyacım var.

They have an extra bed.

Onların fazladan bir yatağı var.

Everyone should be extra careful.

Herkes ekstra dikkatli olmalı

This is an extra one.

Bu ilave bir tane.

Get me an extra blanket.

Bana ekstra bir battaniye alın.

Let's be extra careful today.

Bugün ekstra dikkatli olalım.

Is there any extra charge?

Ekstra masraf var mı?

You added an extra parenthesis.

Fazladan bir parantez eklediniz.

Tonight's get-together is extra special.

Bu akşam buluşmanın ayrı bir ehemmiyeti var.

We'll need an extra ten dollars.

Fazladan bir on dolara ihtiyacımız olacak.

Do you have an extra blanket?

Fazladan bir battaniyeniz var mı?

Do you need an extra blanket?

Fazladan bir battaniyeye ihtiyacın var mı?

We might need the extra room.

- Bize ekstra oda gerekebilir.
- Bizim ekstra odaya ihtiyacımız olabilir.

I needed a little extra time.

Biraz daha fazla zamana ihtiyacım vardı.

Do you have an extra one?

Fazladan bir taneye sahip misin?

Do you have an extra room?

Ekstra bir odan var mı?

Would a little extra time help?

Biraz ekstra zaman yardımcı olur mu?

There's an extra charge for breakfast.

Kahvaltı için ekstra bir ücret var.

Do you have an extra ticket?

Fazladan bir biletiniz var mı?

Do you have any extra tickets?

Hiç ekstra biletin var mı?

Do you have an extra key?

- Bir tane daha boş anahtarın var mı?
- Yedek anahtarın var mı?

We want to be extra cautious.

Ekstra tedbirli olmak istiyoruz.

Luckily, Tom had an extra umbrella.

Neyse ki, Tom'un fazladan bir şemsiyesi vardı.

You gave me an extra coin.

Bana fazladan bir madeni para verdin.

I could use some extra money.

- Fazladan biraz daha param olsa fena olmazdı.
- Biraz daha paraya hayır demem.

Do you want an extra blanket?

Ekstra battaniye ister misin?

Tom ordered an extra large pizza.

Tom ekstra büyük bir pizza sipariş etti.

Pack an extra pair of socks.

Fazladan bir çift çorap al.

- We have no spare money.
- We have no extra money.
- We don't have any extra money.

Hiç ekstra paramız yok.

- You have to be extra careful around Tom.
- You need to be extra careful around Tom.

Tom'un etrafında ekstra dikkatli olmak zorundasın.

Now, any extra body warmth is welcome.

Artık ekstra her vücudun sıcaklığı hoş karşılanıyor.

I'm not forcing them to pay extra.

Ekstra ödemeleri için onları zorlamıyorum.

I made an extra sandwich for you.

Senin için ekstra bir sandviç yaptım.

Where do you put your extra change?

Ekstra bozuk paranı nereye koyarsın?

You decide to stay an extra hour.

Bir saat daha kalmaya karar verdin.

What is the charge for extra luggage?

- Ekstra bagaj ücreti nedir?
- Ekstra bagaj için ücret nedir?

They decided to leave extra food behind.

Ekstra yiyeceği geride bırakmaya karar verdiler.

You can always use some extra cash.

Her zaman biraz fazla nakit kullanabilirsin.

The body converts extra calories into fat.

Vücut ekstra kaloriyi yağa dönüştürür.

We'll get paid extra for doing that.

- Bunu yaptığımız için ek ücret alacağız.
- Bunu yaptığımız için bize ekstra para ödenecek.

Will there be an extra charge for that?

- Onun için fazladan bir masraf olacak mı?
- Onun için ekstra bir ücret olacak mı?

You need to pay extra for the batteries.

Piller için ekstra ücret ödemeniz gerekir.

I've got a little extra time right now.

Şu anda biraz ekstra zamanım var.

You should pack an extra pair of socks.

Fazladan bir çift çorap paketlemelisin.

Would you like to earn some extra money?

Biraz ekstra para kazanmak ister misin?

We stayed an extra three days in Boston.

Biz Boston'da fazladan üç gün kaldık.

I requested extra salt on my french fries.

Patates kızartmam için ekstra tuz rica ettim.

Are they paying you extra to work late?

Onlar sana geç saatlere kadar çalışmak için ekstra para ödüyorlar mı?

How much extra will we have to pay?

Ne kadar ekstra ödemek zorunda kalacağız.

Tom approved of his wife's extra-marital affair.

Tom karısının evlilik dışı ilişkisini onayladı.

You have to be extra careful around him.

Onun etrafında ekstra dikkatli olmak zorundasın.

You need to be extra careful around Tom.

Tom'un etrafında ekstra dikkatli olman gerekiyor.

We won't get paid extra for doing this.

Bunu yapmamızın karşılığında ek ücret almayacağız.

I have an extra five-gigabyte memory card.

Fazladan beş gigabaytlık bir hafıza kartım var.

I have some extra tickets for the concert.

Konser için fazladan birkaç biletim var.

Tom causes me a lot of extra work.

Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.

Tom ordered a pepperoni pizza with extra cheese.

- Tom ekstra peynirli bir biberli pizza ısmarladı.
- Tom ekstra peynirli bir biberli pizza sipariş etti.

Could you use an extra pair of hands?

- Biraz yardım ister misin?
- Biraz yardım kullanır mısın?

- I have an extra pen I could lend you.
- I have an extra pen that I could lend you.

Ödünç verebileceğim fazladan bir dolma kalemim var.

- Do you have an extra bicycle I could borrow?
- Do you have an extra bicycle that I could borrow?

Ödünç alabileceğim fazladan bir bisikletin var mı?

Whether you really need that extra glass of wine.

biri hakkında olabiliyor.

There was an extra problem: the car wasn't his.

Ekstra bir sorun vardı: araba onun değildi.

You have to pay 10,000 yen extra on holidays.

Tatillerde 10,000 yen fazladan ödemek zorundasın.

I just think we need to be extra careful.

Sadece ekstra dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Tom has three extra tickets he wants to sell.

Tom'un satmak istediği üç ekstra bileti var.

We're going to have an extra class soon, guys!

Yakında ekstra bir sınıfımız olacak, çocuklar!

Do you have an extra shelf I can use?

Kullanabileceğim fazla bir rafın var mı?

Do you have any race shirts in extra small?

Hiç ekstra küçüklükte koşu gömleğiniz var mı?

It's easy to forget that the microphone costs extra.

Mikrofonun ek ücrete tabi olduğunu unutmak kolay.

- I need an extra blanket.
- I need another blanket.

Ekstra bir battaniyeye ihtiyacım var.

I have an extra umbrella I could lend you.

Size ödünç verebileceğim ekstra bir şemsiyem var.

- He didn't know what to do with the extra food.
- He did not know what to do with the extra food.

Fazla yiyeceği ne yapacağını bilmiyordu.

Do you have an extra English dictionary by any chance?

Bir ihtimal fazladan bir sözlüğün var mı?

You can stay in the extra bedroom if you want.

İstiyorsanız ekstra yatak odasında kalabilirsiniz.

Tom probably has an extra pencil he could lend you.

Tom'un muhtemelen sana ödünç verebileceği fazla bir kalemi vardır.

I decided to stay a couple extra days in Boston.

Birkaç ekstra gün Bostonda kalmaya karar verdim.

There's an extra charge at the hotel for Internet access.

Otelde internet erişimi için ek bir ücret var.

Tom didn't know what to do with the extra food.

Tom ekstra yiyecekle ne yapacağını bilmiyordu.