Translation of "Krijgen" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Krijgen" in a sentence and their turkish translations:

Krijgen we pizza?

Pizza alıyor muyuz?

We krijgen het.

Onu alacağız.

Ze krijgen ook hulp.

Destek de görüyorlar tabii.

Je moet hulp krijgen.

Yardım almak zorunda kalacaksın.

Tom zal honger krijgen.

Tom aç olacak.

Tom zal nachtmerries krijgen.

Tom kâbuslar görecek.

- Wil je trouwen en kinderen krijgen?
- Willen jullie trouwen en kinderen krijgen?

Evlenmek ve çocuklara sahip olmak ister misin?

Zo krijgen we slechte data.

İşte bu noktada, kötü veriler ediniyoruz.

Ik moet dit eraf krijgen.

Bunu temizlemem gerek.

Te krijgen op een jaarabonnement.

.

Hoorns op hun kop krijgen.

Kafalarında boynuz çıkarabiliyorlar.

We zullen binnenkort sneeuw krijgen.

Yakında kar alıyor olacağız.

Je gaat een broertje krijgen.

Yeni bir erkek kardeşin olacak.

Kan ik een kussen krijgen?

Bir yastık alabilir miyim?

Vrijwilligers krijgen een T-shirt.

Gönüllüler bir tişört elde edecek.

Tom kon geen piano krijgen.

- Tom hiç piyano alamamış.
- Tom'un hiç piyanosu olmamış.

Mary kan geen kinderen krijgen.

Mary çocuk sahibi olamaz.

Advertenties kunt krijgen en hulp kunt krijgen bij het kiezen van toekomstige onderwerpen.

Patreon sayfamızı ziyaret edin . Ekstra epik tarih içeriği

Toegang kunt krijgen en hulp kunt krijgen bij het kiezen van toekomstige onderwerpen.

Patreon sayfamızı ziyaret edin . Ekstra epik tarih içeriği

- Kan ik iets krijgen om te eten?
- Kan ik iets te eten krijgen?

Yiyecek bir şey alabilir miyim?

- Wat krijgen we nou?
- Wat zullen we nou krijgen?
- Wat moet dit voorstellen?

Hayırdır inşallah?

- Welk cadeau wilt u voor Kerstmis krijgen?
- Welk cadeau wil je voor Kerstmis krijgen?
- Welk cadeau willen jullie voor Kerstmis krijgen?

Noel için ne hediye almak istersiniz?

- Van wie verwacht je kerstcadeaus te krijgen?
- Van wie verwacht u kerstcadeaus te krijgen?
- Van wie verwachten jullie kerstcadeaus te krijgen?

Kimden Noel hediyesi almayı bekliyorsun?

Kan ik iets te eten krijgen?

Yiyecek bir şey alabilir miyim?

Tom hoopte een kus te krijgen.

Tom bir öpücük almayı umuyordu.

Ze gaat hier spijt van krijgen.

O bundan pişman olacak.

Tom en Maria krijgen een baby.

Tom ve Mary'nin bir bebekleri olacak.

Hij kon het voor elkaar krijgen.

O bunu yapabilirdi!

Heb je de opslag kunnen krijgen?

Zammı alabildin mi?

Kan ik nog een biertje krijgen?

Bir bardak daha bira alabilir miyim?

Je zou een ongeluk kunnen krijgen.

Bir kaza geçirebilirsin.

Hoeveel eieren kon je gisteren krijgen?

Dün kaç tane yumurta alabildin?

Jullie zullen er spijt van krijgen!

Üzülürsün!

Ze krijgen me niet te pakken.

Yakalanmayacağım.

Je zult er spijt van krijgen!

Pişman olacaksın!

Ze krijgen vanavond gasten te eten.

Akşam yemeğe misafir alacaklar.

Ik verwachtte niet betaald te krijgen.

Ödeme almayı beklemiyordum.

- Dankuwel, kan ik een beetje meer krijgen?
- Dank je wel, kan ik nog een beetje krijgen?

Teşekkür ederim, biraz daha alabilir miyim?

Het heeft me geholpen steun te krijgen

Bu bana aynısını diğerlerine yapmak üzere

We proberen hem hier in te krijgen.

Tamam, onu buraya sokmaya çalışacağız.

We moeten hem eruit zien te krijgen.

Onu bir şekilde dışarı çıkartmaya çalışacağız.

En die hun energie krijgen van rotsen,

enerjilerini kayalardan alan,

Konden we mensen zover krijgen te zeggen:

İnsanlara şunu dedirtebilir miyiz:

Kan ik een glas water krijgen alstublieft?

Bir bardak su istiyorum, lütfen.

Mary kan er niet genoeg van krijgen.

Mary'de yeterince yok.

Ik kon geen contact krijgen met hem.

Onunla temas kuramadım.

Zal ze het vandaag af kunnen krijgen?

Onu bugün bitirebilecek mi?

- Wat krijgen we nou?
- Wat is er?

Sorun ne?

U zult er geen spijt van krijgen!

Bundan pişman olmayacaksınız!

Zij zal waarschijnlijk de prijs niet krijgen.

O galiba ödülü alamayacak.

We gaan niet veel slaap krijgen vannacht.

Biz bu gece çok uyumayacağız.

Water is hier niet gratis te krijgen.

Burada su almak parasız değil.

Kan ik alsjeblieft een kopje thee krijgen?

Bir fincan çay alabilir miyim, lütfen?

Tom begon een beetje honger te krijgen.

Tom biraz acıkmaya başladı.

Tom kan misschien een levenslange gevangenisstraf krijgen.

Tom hapishanedeki hayata katlanabildi.

Tom probeerde de deur open te krijgen.

Tom kapıyı açmaya çalışıyordu.

...en krijgen geld om dit soort dingen te doen... ...ze grijpen elke kans die ze kunnen krijgen.

böyle bir şey yapmaları için para teklif ediliyor, onlar da bu fırsatı değerlendiriyorlar.

- Volgens mij zal je daar spijt van krijgen.
- Ik denk dat je daar spijt van zult krijgen.

Bence bunu yaptığına pişman olacaksın.

- Ik neem liever medicijnen dan een injectie te krijgen.
- Ik neem liever geneesmiddelen dan een spuitje te krijgen.

Ben iğne olmak yerine, ilaç almayı tercih ederim.

We zouden neon megasteden en vliegende auto's krijgen.

Neon mega şehirler ve uçan araçlar olacaktı.

Zo snel mogelijk uit het ziekenhuis te krijgen.

montaj hatları gibi kurulmuş hastaneler gördük.

En krijgen voortdurend te maken met levensbedreigende situaties

hayatı zorlaştıran zor adımlarla karşılaşıyoruz

En meer culturele en financiële hulp steun krijgen,

bir toplumda yaşamak istiyorum,

En ze hun eigen grotere sociale impact krijgen.

kendi büyük sosyal etkilerini yaratmalarına yardım ediyor.

Dan krijgen zij een deel van hun rijkdom.

Onların servetlerinin birazını alırlar.

Je wilt deze stekels niet op je krijgen.

Bu dikenlerin size batmasını istemezsiniz.

Bent u ervoor dat arbeiders meer geld krijgen?

- İşçilerin daha fazla para kazanmasını mı istiyorsun?
- İşçilerin daha fazla para kazanmasının lehinde misin?

Daar is kop noch staart aan te krijgen.

O herhangi bir anlam ifade etmiyor.

Kan ik een aanvraagformulier in het Japans krijgen?

Japonca bir başvuru formu alabilir miyim?

Ik probeer contact te krijgen met haar zus.

Kız kardeşiyle temasa geçmeye çalışıyorum.

Kan ik iets warms krijgen om te drinken?

İçecek sıcak bir şey alabilir miyim?

We krijgen waarschijnlijk niet veel sneeuw deze winter.

Bu kış muhtemelen fazla karımız olmayacak.

Kan ik nog een beetje water krijgen, alstublieft?

Biraz daha su alabilir miyim, lütfen?

Blijf kalm. Je zult morgen je beloning krijgen.

Sakin ol. Yarın ödülünü alacaksın.

- Ik begin dorst te krijgen.
- Ik krijg dorst.

Ben susuyorum.

Je zult me nooit levend in handen krijgen.

Beni asla canlı ele geçiremeyeceksin!

We gebruiken parachutekoord om het touw erover te krijgen.

Halatı atmaya yardımcı olması için paraşüt kordonunu da kullanacağız.

Je kunt salmonella krijgen... ...en dat is niet best.

Salmonella kapma ihtimaliniz var ve bu berbat bir şey!

Laten we hem in deze pot zien te krijgen.

Tamam, onu şu kaseye alalım.

Maar ik lijk er geen grip op te krijgen.

fakat herhangi bir çekicilik görmüyorum.

De jongen krijgen dorst. De pasgeborene is helemaal uitgeput.

Küçükler susamaya başladı. Yenidoğan bitap düşmüş durumda.

Of hoeveel vind-ik-leuks we krijgen op Facebook.

Facebook'ta ne kadar beğeni aldığımızı.

De leeuwen vochten tegen elkaar om eten te krijgen.

Aslanlar yiyecek almak için birbirleri ile dövüştüler.

De meeste werknemers krijgen elk jaar een automatische loonsverhoging.

Çoğu işçi her yıl otomatik ödeme zammı alır.

Ik kijk ernaar uit om je brief te krijgen.

Mektubunu almayı dört gözle bekliyorum.

Vroeg of laat zal hij er spijt van krijgen.

- Önünde sonunda pişman olacaktır.
- Eninde sonunda pişman olacak.

Help mij alstublieft om dit naar beneden te krijgen.

Bunu aşağı indirmeme yardım et.

Je zal verschillende antwoorden krijgen van verschillende mensen hierover...

Bu konuda farklı kişilerden farklı cevaplar alacaksınız,

Tom heeft alle oefening nodig die hij kan krijgen.

Tom'un alabildiği tüm uygulamaya ihtiyacı var.

Help me alsjeblieft met dit deksel eraf te krijgen.

Lütfen bu kapağı çıkartmama yardım et.

Dit boek is maar in één winkel te krijgen.

Bu kitap sadece bir dükkânda bulunur.