Translation of "يلعب" in Turkish

0.004 sec.

Examples of using "يلعب" in a sentence and their turkish translations:

توني يلعب.

Tony oynuyor.

يلعب بمهارة.

O çok iyi oynuyor.

يلعب الأولاد باللعب.

Çocuklar oyuncakları ile oynarlar.

وكان الطفل يلعب بكرة.

top oynayan çocuğu ile birlikte.

يلعب الآن في أوروبا.

Şu an Avrupa'da oynuyor.

هل يلعب على الهاتف؟

hani telefonla mı oynuyor?

توم يلعب الصحن الطائر.

Tom frizbi oynuyor.

رأيته يلعب كرة القاعدة.

Ben onu beyzbol oynarken gördüm.

توم يلعب الجولف المُصَغَر.

Tom minigolf oynuyor.

هو يلعب على البيانو.

O, piyano çalıyor.

هل يلعب كين التنس؟

- Ken tenis oynuyor mu?
- Ken tenis oynar mı?

يلعب توم وماري الشطرنج.

Tom ve Mary satranç oynuyorlar.

محتال محتال محتال يلعب بواب

çıkarcı düzenbaz hileci bir kapıcı oynuyordu

إنه يعرف كيف يلعب البوكر.

O poker oynamayı biliyor.

يلعب توم وماري كرة المضرب.

Tom ve Meryem tenis oynuyorlar.

توم يلعب الورق مع ماري.

Tom Mary ile kart oynuyor.

- صديقي لا يلعب كرة المضرب.
- صديقتي لا تلعب كرة المضرب.
- صديقي لا يلعب التنس.

Arkadaşım tenis oynamaz.

يلعب 2.3 مليار شخص ألعاب الفيديو.

Yeryüzünde 2,3 milyar insan video oyunları oynuyor.

وعندها يلعب الثلج دور كوخ الأسكيمو

Sonra buz adeta bir iglo halini aldı,

كان الشخص الغريب يلعب بجانبه هنا

gariban bir yanaşmayı oynuyordu burada

نادرا ما يلعب في فترات الراحة

tenefüslerde nadiren de olsa oynanır

سوف يلعب كرة المضرب مع أصدقائه.

O, arkadaşlarıyla tenis oynayacak.

يلعب الحظ دورا هاما في الحياة.

Şans, hayatta önemli bir rol oynar.

يلعب كِن كرة القدم كل يوم.

Ken her gün futbol oynar.

كان سامي يلعب لعبة خطيرة للغاية.

Sami çok tehlikeli bir oyun oynuyordu.

يلعب التلفاز دوراً هاماً في الحياة اليومية.

TV günlük yaşamda önemli bir rol oynar.

أتساءل عما إذا كان هناك شخص لا يلعب بينكم.

aranızda oynamayan var mı acaba ben gerçekten merak ediyorum

‫هذا حيوان غير اجتماعي بالمرة‬ ‫وها يلعب مع السمك.‬

Buradaysa oldukça antisosyal bir hayvan balıklarla oyun oynuyor.

هذا المرشح لمجلس الشيوخ يلعب أيضاً عالم من العلب.

Bu senato adayı da World of Warcraft oynuyor.

توم في الخارج يلعب لعبة الصحن الطائر مع كلبه.

Tom dışarıda köpeği ile frizbi oynuyor.

يلعب توم و أصدقاؤه البوكير كل مساء جمعة تقريبا.

Tom ve arkadaşları neredeyse her cuma gecesi poker oynar.

لم يلعب سامي كرة القدم أبدا مع زملائه المسلمين.

Sami Müslüman sınıf arkadaşlarıyla hiç futbol oynamadı.

لا أحد يريد أن يلعب مع تانغو باستثناء صبي صغير.

Küçük çocuk hariç hiç kimse Tango ile oyun oynamak istemedi.

أرجوك لا تقل بأنك لن تدع توم يلعب معي بعد الآن.

Lütfen, Tom'un artık benimle oynamasına izin vermeyeceğini söyleme.

واعتمدت على قبول بيرتيير الكامل لدوره المرؤوس: لم يلعب أي دور في وضع

oldukça etkili bir çalışma ilişkisi kurdular. Bu ilişki Berthier'in ikincil rolünü tam olarak kabul etmesine