Translation of "حقاً" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "حقاً" in a sentence and their turkish translations:

حقاً؟"

"Gerçekten mi?"

حقاً؟

- Gerçekten mi?
- Valla mı?
- Esas mı?
- Harbi mi?
- Harbiden mi?
- Sahiden mi?
- Hakikaten mi?
- Harbici misin?
- Cidden mi?

حقاً ..

Ben.

- أنا حقاً محرج.
- لقد أُحرجت حقاً.

Ben gerçekten mahcubum.

والغضب، حقاً

gerçekten öfke dolu --

حقاً؟ لماذا؟

Gerçekten mi? Niçin?

- أنا حقاً لستُ جائعاً.
- أنا حقاً لستُ جائعة.

Gerçekten aç değilim.

‫هذا جيد حقاً.‬

Bu gerçekten çok iyi.

هذا رائع حقاً.

Gerçekten şaşırtıcı.

ذلك رائع حقاً!

Bu gerçekten muhteşem!

أنت موهوبٌ حقاً.

Gerçekten yeteneklisin.

لقد تأُثرت حقاً

Gerçekten etkilenmiştim.

ولم أعرها اهتماماً حقاً.

ve dikkat bile etmiyordum bu konuya.

إذا كنت حقاً تتمنى

Eğer gerçekten

وهذه التجربة مذهلة حقاً.

Ve deneyim gerçekten inanılmaz.

أنا أفكر هكذا حقاً.

Ben gerçekten böyle düşünüyorum.

حقاً لا يمكن حلها.

Gerçekten çözülemez.

أريد قول ذلك حقاً:

Şunu gerçekten söylemek isterim ki;

وهذا يكسر قلبي حقاً،

Bu gerçekten kalbimi kırdı,

‫عندها شعرت بالألم حقاً...‬

İşte acıyı o an hissettim...

وهل العالم مسطح حقاً؟

ve dünya gerçekten düz mü acaba

إن ذلك يغيظني حقاً.

O, gerçekten sinirlerimi bozuyor.

تلك السيارة حقاً جديدة

O araba çok yeni.

أنا حقاً أثق بقدرته.

Ben gerçekten onun yeteneğine güveniyorum.

- هل تريدني حقاً أن أفعل هذا؟
- هل تريديني حقاً أن أفعل هذا؟

Bunu gerçekten yapmamı istiyor musun?

وكنت شغوفةً حقاً بالأخبار التجارية.

Ben iş dünyasını seviyordum.

لقد اخترناهم حقاً لأننا أردناهم.

Gerçekten onları istediğimiz için onları seçtik.

أنا حقاً أتتطلع لحفلة الليلة.

Bu geceki konseri iple çekiyorum.

أعتقد أنك شخص لطيف حقاً

Sanırım sen gerçekten hoş bir insansın.

هل يمكنك أن تسبح حقاً؟

- Gerçekten yüzebilir misin?
- Gerçekten yüzebilir misiniz?

تستطيع السناجيب الركض حقاً بسرعة.

- Sincaplar gerçekten hızlı koşabilirler.
- Sincaplar gerçekten hızlı bir şekilde kaçabilirler.

لقد كان حقاً سريعاً جداً.

O gerçekten oldukça hızlıydı.

الأخدود العظيم هو حقاً منطقة برية

Büyük Kanyon tam bir bakir doğa

خلال طفولتي، شعرت بأنني أرجنتينية حقاً،

Çoucukluğum süresince gayet Arjantinli hissediyordum

لا فائدة من المحاولة معك حقاً.

Sen gerçekten ümitsizsin.

أنتَ حقاً لا تريد أن تعرف.

Gerçekten bilmek istemezsin.

ما يحتاجه حقاً هو وظيفة جيدة.

Onun en çok ihtiyacı olan iyi bir iştir.

هذا المنتزه جميل و نظيف حقاً.

Bu park gerçekten güzel ve temiz.

- هل أنتِ تريد حقاً التحدث بشأن هذا الأن؟
- هل أنتِ حقاً تريدين التحدث عن هذا الأن؟

Şimdi gerçekten onun hakkında konuşmak istiyor musun?

- هل تريدني حقاً أن أذهب إلى هناك الأن؟
- هل تريديني حقاً أن أذهب إلى هناك الأن؟

Gerçekten oraya hemen gitmemi istiyor musun?

وما فاجأني حقاً أني وجدتُ أناساً مجروحين.

Beni gerçekten şaşırtan şey ise bulmayı umduğum ve aradığım

ما صدمني حقاً هو أن الكثير الكثيرمنهم --

Ve beni en çok etkileyen şey, bunların çoğunun,

لذا، كخلاصة، أنا أؤمن حقاً بالثقة بمعاناتك،

Toparlarsam, mücadelenize güvenin,

هل هو موجود حقاً أم مجرد مجاز؟

Gerçek mi yoksa tamamen mecazi mi?

كتب نجف أوغورلو أشياء رائعة جداً حقاً.

Necef Uğurlu çok şahane şeyler yazdı gerçekten.

ما يهم حقاً هو مدى البراعة الذي لديك.

Gerçekten önemli olan ne kadar iyi olabileceğin.

لا أحد يعلم حقاً كيف يبدو الطبق الطائر .

UFO'nun neye benzediğini gerçekten kimse bilmiyor.

كل ما كان يحتاجه توم حقاً هو عناق.

Tom'un hakikaten ihtiyacı olduğu tek şey, kucaklaşmaktı.

كان سقوط جدار برلين حقاً مناسبة بالغة الأهمية.

Berlin duvarının düşüşü gerçekten önemli bir fırsattı.

لا تفعلوا أموراً لا تريدون حقاً القيام بها

Gerçekten yapmak istemediğiniz bir şeyi yapmayın.

أنا حقاً لا أظن أنه بإمكانك أن تسبق دُبّاً.

Bir ayıdan daha hızlı koşabileceğinizi hiç sanmıyorum.

الآن أريد حقاً أن أكون واضحة بخصوص شيء ما.

Bir konuda açık olmak istiyorum.

‫يمكنني حقاً الشعور بالتيار الصاعد‬ ‫القادم من هذه الجروف.‬

Şu tepelerden gelen hava akımını hissedebiliyorum.

وأسوأ ما في اﻷمر حقاً هي حركة التكنولوجيا البشرية.

Aralarından en kötüsü ise insancıl teknoloji hareketi.

ولكن عندما رأى ما حدث حقاً انفجر في البكاء.

Gerçekten ne olduğunu görünce de gözyaşlarına hakim olamadı.

سطح البحر وما ينذر حقاً بالكارثة التآكل الكبير في

ve felakete işaret eden şey, son zamanlarda sahillerin

أخي الأكبر طويل القامة حقاً، يبلغ حوالي 1.8 متر.

Ağabeyim gerçekten uzun boylu, yaklaşık 1.80m.

وأذكر أني لم أستطع حقاً أن أرى وعيوني كانت تقطر

gözlerim yaşardı ve göremez oldum

يجب أن تكون هذه مزحة، حقاً يجب أن تكون مزحة.

Bu bir şaka olmalı, bak gerçekten şaka olmalı.

هل تريدني حقاً أن أخبر توم بشأنك أنتَ و ماري؟

Senden ve Mary'den gerçekten Tom'a bahsetmemi ister misin?

كل ما كان يحتاجه توم حقاً كان شيئاً ما ليأكله.

Tom'un gerçekten tüm istediği yiyecek bir şeydi.

كل ما كان يريده توم حقاً كان كأساً من الماء.

Tom'un gerçekten tüm istediği bir bardak suydu.

كل ما كان يريده توم حقاً كتن مكان للجلوس والراحة.

Tom'un gerçekten tek istediği oturmak ve dinlenmek için bir yerdi.

كل ما كان يحتاجه توم كان حقاً بخصوص عشرة دولارات.

Tom'un gerçekten ihtiyacı olan tüm şey yaklaşık on dolardı.

لا أستطيع ان أعدك أنك حقاً ستعرف أنك اتخذت القرار الصائب،

Kusursuz bir karar verdiğinizi gerçekten bildiğinize dair size bir söz veremem

أريد أن أقول لكل الأصدقاء عديمي الخبرة، وأنا أعتقد ذلك حقاً،

Gerçekten buna inanıyorum ve bir yazarın dediği gibi,

لكن هل يمكن حقاً أن تُنسب هذه القصائد إلى هارالد هاردرادا؟

Ama bu şiirler gerçekten Harald Hardrada'ya atfedilebilir mi?

إنهم لا يحاولون حقاً حل النزاع بعد ذلك ، فقط قم بإدارته.

Çatışmayı gerçekten çözmeye çalışmıyorlar. Artık sadece yönetin.

كنت أود حقاً أن أضع ملمع الشفاه، و أن ألبس تنورتي الأنثوية

Dudak parlatıcımı sürmeyi ve eteğimi giymeyi gerçekten istiyordum

‫ما نريده حقاً هو أن نجد مكاناً في الظل،‬ ‫بعيداً عن الشمس.‬

Yapmak istediğimiz şey gölgelik bir yer bulup onları güneşten saklamak.

- قيادة السيارة أمر سهل للغاية.
- قيادة السيارة أمر في غاية البساطة حقاً.

Araba kullanmak gerçekten çok basit.

‫يمكنه حقاً أن ينقذك.‬ ‫ليس فقط لحفر مأوى، ‬ ‫ولكن أيضاً في الانهيارات الجليدية.‬

Bu gerçekten sizi kurtarabilir. Sadece sığınak kazmak için değil, çığlar için de gerekli.

أنا سوف أذهب إلى بوستن الإسبوع القادم, ولكن أنا حقاً لا أتتطلع لهذا.

Gelecek hafta Boston'a gideceğim fakat bunu dört gözle beklemiyorum.

أنا سوف ألعب تنس مع توم بعد الظهر, لكن هذا لا شيئ أنا حقاً أتتطلع لهذا.

Bugün öğleden sonra Tom'la tenis oynuyor olacağım fakat bu gerçekten çok istediğim bir şey değil.