Translation of "ışık" in Spanish

0.016 sec.

Examples of using "ışık" in a sentence and their spanish translations:

Yeşil ışık kullanacağım,

Voy a cambiar a luz verde ahora,

...ışık yitip gidince...

cuando la luz se desvanece,

Güneş ışık yayar.

El sol irradia luz.

Gölgesız ışık yoktur.

No hay luz sin sombra.

Hiç ışık yok.

No hay luces.

Bakın, ileride ışık var.

Miren, hay una luz adelante.

Çünkü ışık yayılırken dağılır.

Eso es porque la luz se esparce, se dispersa.

Bütün gökyüzünü ışık kapladı.

El cielo se llenó de luz.

ışık yaymıyor veya soğurmuyor.

no emite ni absorbe luz.

Uzakta bir ışık gördüm.

Vi una luz en la distancia.

Yapay ışık elektrikle üretilir.

La luz artificial se desarrolló por medio de la electricidad.

Siyah kumaş ışık emer.

La ropa negra absorbe la luz.

Gezegenler kendiliğinden ışık yaymazlar.

Los planetas no emiten luz propia.

Ben bir ışık görüyorum.

Veo una luz.

Dur. Kırmızı ışık var.

Para. Hay luz roja.

Bir ampul ışık verir.

- Una ampolleta entrega luz.
- Un bombillo da luz.

Ekran yeşil ışık veriyor.

La pantalla solo emite luz verde.

O olayda ışık tutacağım.

Yo arrojaré luz sobre ese incidente.

Güveler ışık tarafından çekilirler.

- Las polillas son atraídas por la luz.
- La luz atrae polillas.

Buna ışık tutabilir misin?

¿Puedes arrojar alguna luz en esto?

Bu duvarı aydınlatan ışık dalgaları

Estas ondas de luz que iluminan la pared

Hologram burada, yeşil ışık geçiyor,

Holograma aquí, luz verde entrando,

Bizim zamanımız ışık hızına eşit

Nuestro tiempo es igual a la velocidad de la luz.

Uzakta loş bir ışık gördük.

Vimos una débil luz en la distancia.

Karanlıkta loş bir ışık gördük.

Vimos una débil luz en la oscuridad.

Güneş ışık ve ısı verir.

El sol entrega luz y calor.

Ben uzakta bir ışık gördüm.

- He visto una luz a lo lejos.
- Vi una luz lejana.

Tünelin bitiminde bir ışık gördüm.

Vi una luz al final del túnel.

Tünelin sonunda bir ışık gördüm.

Vi una luz al final del túnel.

Çok fazla ışık gözü incitir.

Demasiada luz daña la vista.

O, çatıya bir ışık koydu.

Él colgó una lámpara del techo.

Eski lamba loş ışık verdi.

- La lámpara vieja dio una luz tenue.
- La vieja lámpara daba una tenue luz.

Sokak lambaları yeterli ışık vermez.

Los faroles de la calle no alumbran lo suficiente.

Beyaz boya odaya ışık katacaktır.

Si la pintamos de blanco, la habitación se volverá más luminosa.

Biz uzakta bir ışık gördük.

Vimos una luz a lo lejos.

Karanlıkta bir kırmızı ışık parlıyordu.

Una luz roja brillaba en la oscuridad.

Hapishanedeydik ve kırmızı ışık espirisini yaptım,

Estamos en prisión y hago la broma sobre la luz roja,

Içinize temiz,berrak bir ışık aldığınızı

imaginen y crean

Hatta yapay ışık kullanımını azaltmak amacıyla

e incluso se usan cables de fibra óptica como estos

İçeri gireceksek ışık kaynağına ihtiyacımız olacak.

Si vamos a entrar allí, necesitaremos una fuente de luz.

Ve bana ışık veriyor. Tamam, gidelim.

y, así, tendré algo de luz. Bien, vamos.

ışık deriye nufüz edecek kadar güçlü.

y verán qué tan potente es la luz que lo traspasa.

Veya belki de girişteki ışık anahtarı

O quizás el interruptor de la luz del vestíbulo

Morötesi ışık gizli avcıları ortaya çıkarıyor.

La luz ultravioleta revela cazadores ocultos.

Bu ürkünç ışık, insan gözüyle görülmüyor.

Esta luz misteriosa es invisible para el ojo humano.

Yaydıkları ışık altında kitap bile okunabilir.

Su brillo basta para leer.

Oysaki Ay'ın tek ışık kaynağı Güneş'ti

Sin embargo, la única fuente de luz de la Luna era el Sol.

Bu durumda zaman ışık hıza eşitse

En este caso, si la luz es igual a la velocidad

Ama ışık yaymıyor ya da soğurmuyor

Pero no emite ni absorbe luz

Isı ve ışık, varlığımız için gereklidir.

El calor y la luz son necesarios para nuestra existencia.

Bu yıldız beş ışık yılı uzaktadır.

Ésta estrella está a 5 años luz de aquí.

Yeşil butona bas ve ışık yanacaktır.

- Oprime el botón verde y la luz se enciende.
- Aprieta el botón verde y la luz se prende.

Yüzü ışık vermeyen asla yıldız olamaz.

Aquél cuyo rostro no resplandece no se convertirá nunca en una estrella.

O küçük yanıp sönen ışık nedir?

¿Qué es esa lucecita intermitente?

Güneş bizi ışık ve ısı verir.

El sol nos da luz y calor.

Bu güçlü ışık beni kör eder.

Me ciega esa luz tan fuerte.

Fotoğraf çekmek için yetersiz ışık var.

No hay suficiente luz para tomar fotos.

Yeşil düğmeye basın ve ışık yanar.

- Oprime el botón verde y la luz se enciende.
- Aprieta el botón verde y la luz se prende.

Buradaki ışık okuma için yararlı değil.

Aquí la luz no es buena para leer.

Ve ışık kullanarak nöronların ateşlemelerini kontrol ediyoruz.

y luego usar la luz para controlar cómo se activan las neuronas.

Bir ışık kaynağı olmadan  mahsur kalmak istemeyiz.

Y no queremos quedar varados  sin una fuente de luz.

Bu ultraviyole ışık altında fosforlu görünmelerini sağlar.

y los hace fluorescentes ante la luz ultravioleta.

Bu, ultraviyole ışık altında fosforlu görünmelerini sağlar.

y los hace fluorescentes ante la luz ultravioleta.

Bu gördüğünüz, sonik noktadan çıkan turuncu ışık,

Esa es la luz anaranjada eso viene del punto sónico,

Bir yandan ışık ve sesle okuyup yazarken

lectura y escritura neurales con luz y sonido,

Küçülen Ay, çok az ışık anlamına gelir.

La luna menguante significa que hay poca luz.

Huzurları bozulunca kimyasal reaksiyon aracılığıyla ışık üretiyorlar.

Cuando se los molesta, producen luz a través de una reacción química.

Odada dikiş dikmek için yeterli ışık yok.

En esta habitación no hay suficiente luz para coser.

Yeşil düğmeye bas. Öyle yaparsan ışık yanacak.

Pulsa el botón verde. Si lo haces, se encenderá la luz.

Bu saatte ofiste bir ışık olması garip.

Es extraño que las luces de la empresa estén encendidas a esta hora.

"Kırmızı ışık trafik olduğunda yoldan geçerken kullanılıyor." dedi.

"Una luz roja es lo que usan para controlar el tráfico en la calle".

Ve kesik ışık parçaları atan bir lazerle eşledik.

y la combinamos con un láser que emite pulsos cortos de luz.

Sizce hangi meşale en iyi ışık kaynağı olur?

¿Qué antorcha creen que sea nuestra mejor fuente de luz?

Bakın, orada bir ışık demeti de var, bakın!

Miren, y también, un halo de luz allí arriba. ¡Miren!

Aslında akrep ararken UV ışık kullanmak oldukça akıllıcadır.

Es inteligente usar luz ultravioleta para buscar escorpiones.

Çünkü kan kırmızı ışık ve kızılötesini absorbe ediyor.

Y eso es porque la sangre absorbe luz roja y luz infrarroja.

Akreplerin morötesi ışık altında neden parladığı gizemini korumaktadır.

Por qué los escorpiones brillan bajo la luz ultravioleta aún es un misterio.

Maymunların algılamadığı kızılötesi ışık tünedikleri yerleri ortaya çıkarıyor.

La luz infrarroja, invisible para los monos, revela su posición elevada.

...kameralarımızın olup biteni görmesi için kızılötesi ışık gerekiyor.

que nuestras cámaras necesitan luces infrarrojas para ver qué pasa.

Burnundaki termal girintiler ışık yerine ısı tespit ediyor.

Las fosas termales de su nariz detectan el calor en vez de la luz.

ışık kullanmadan gazete okunabilecek kadar bir aydınlık vardı

había suficiente luz para leer el periódico sin usar luz

Alpha Centauri, güneşimizden yaklaşık 4.37 ışık yılı uzaktadır.

Alpha Centauri queda a alrededor de 4,37 años luz de nuestro sol.

- Yeşil lamba yanıyor mu?
- Yeşil ışık yanıyor mu?

¿Está encendida la luz verde?

Bu balıklar yüksek basınç ve ışık yokluğu alışıktır.

Estos peces están acostumbrados a altas presiones y a la presencia de luz.

Polis Tom'un olaya biraz ışık tutacağını umut ediyordu.

La policía estaba esperando que Tom pudiese arrojar alguna luz sobre el incidente.

Dikenlerle süslenmiş ve göz alıcı bir ışık yayan kalp

Adornado con espinas y emitiendo luz etérea,

Bunda ne kadar ışık kaldığı konusunda endişeliyim. Hayır, olamaz.

Me preocupa cuánto tiempo más arderá. No.

Bu biraz ışık verecektir. Tamam, şimdi yılanı bulmaya çalışalım.

Eso me dará algo de luz. Bien, busquemos a esa serpiente.

Bana biraz ışık verecektir. Tamam, şimdi yılanı bulmaya çalışalım.

Eso me dará algo de luz. Bien, busquemos a esa serpiente.

Kıvırcık tarantulanın sekiz ufak gözünün pek ışık algıladığı söylenemez.

Los ocho ojos diminutos de una tarántula ondulada de Honduras ven poco más que luz y sombra.

Bu canlı ışık olgusunu daha yeni yeni anlamaya başlıyoruz.

Este fenómeno de luz viviente apenas comienza a entenderse.

Yapay ışık eşliğinde fok avladığının bilindiği dünyadaki tek yer.

donde se sabe que los tiburones blancos cazan lobos mediante la luz artificial.

Bunu göstermek için bu, siyah ışık altında parlayan spreyi kullandım.

Para demostrarlo, use este spray, que brilla bajo luz negra.

Hiçbir şey vakum içindeki ışık hızından daha hızlı seyahat edemez.

Nada puede ir más rápido que la velocidad de la luz por el vacío.

Bir ışık atımının, bir metrelik mesafeyi katetmesi saniyenin 3,3 milyarda biri

Un rayo de luz demora unas 3300 millonésimas de segundo,