Translation of "ışığı" in Spanish

0.009 sec.

Examples of using "ışığı" in a sentence and their spanish translations:

Gözlerindeki ışığı görseniz

el entusiasmo en sus miradas,

Elektrik ışığı gitti.

Se fue la luz eléctrica.

Tom ışığı açtı.

Tom encendió la luz.

O, ışığı kapattı.

- Ella apagó la luz.
- Él apagó la luz.
- Apagó las luces.

O ışığı açtı.

Ella apagó la luz.

Lütfen ışığı kapat.

- Por favor, apaga la luz.
- Por favor apaga la luz.

Tom ışığı kapattı.

Tom apagó la luz.

Tom ışığı söndürdü.

Tomás apagó la luz.

Lütfen, ışığı aç!

- ¡Por favor, da la luz!
- ¡Enciende la luz, por favor!

Lütfen ışığı açın.

Haga el favor de encender la luz.

Su ışığı yansıtır.

El agua refleja la luz.

O ışığı yaktı.

- Ella encendió la luz.
- Él prendió la luz.

- Yatmadan önce ışığı kapatmayı unutma.
- Uyumadan önce ışığı kapatmayı unutma.
- Uykudan önce ışığı söndürmeyi unutma.

No te olvides de apagar la luz antes de ir a dormir.

Yani ışığı farklı yansıtıyorlar.

así que reflejan la luz de forma diferente.

MB: Bu ışığı açalım.

MB: Prende la luz aquí.

Bir set ışığı düşmesi

un conjunto de caída de luz

Güneş ışığı odayı aydınlatıyor.

La luz del sol ilumina la habitación.

Güneş ışığı odamı ısıtır.

La luz del sol hace mi habitación más cálida.

Trafik ışığı kırmızıya döndü.

- El semáforo cambió a rojo.
- El semáforo se puso rojo.
- El semáforo se puso en rojo.

Gece stüdyomdaki ışığı açmam.

En la noche no prendo la luz en mi estudio.

Odayı ay ışığı kapladı.

La luz de la luna inundaba la habitación.

Ay'ın kendi ışığı yoktur.

La luna no tiene luz propia.

Sürücü kırmızı ışığı umursamadı.

El conductor se saltó el semáforo.

Bir ayna ışığı yansıtır.

Un espejo refleja la luz.

O, ışığı kapamayı unuttu.

Él se olvidó de apagar la luz.

Ay ışığı göle yansımıştı.

La luz de la luna se reflejaba en el lago.

Yatmadan önce ışığı söndürmelisin.

Deberías apagar la luz antes de irte a dormir.

- Ben ışığı görebiliyorum.
- Anlayabiliyorum.

Puedo ver la luz.

Lütfen ışığı açar mısınız?

¿Puedes dar la luz, por favor?

Trafik ışığı yeşil yandı.

La luz del semáforo cambió a verde.

Tom ışığı kapatmayı unuttu.

Tom se olvidó de apagar la luz.

Bu ışığı nasıl kapatabilirim?

¿Cómo puedo apagar esta luz?

Giderken ışığı kapatmayı unutma.

Asegúrate de apagar la luz al salir.

Birisi ışığı açık bırakmış.

Alguien dejó la luz prendida.

Üzerine ışığı tutun ve çekin.

Alejan la luz, y ya no se ve.

ışığı toplayan holografiyi de anlıyorum.

Incluso la holografía dispersa la luz.

çünkü tüm kırmızı ışığı filtreliyoruz.

porque filtramos toda la luz roja.

Odadan ayrıldığınızda lütfen ışığı kapatın.

Apaga la luz cuando salgas de la pieza, por favor.

Bu el fenerinin ışığı azalıyor.

- Esta linterna se está poniendo tenue.
- Esta linterna se está apagando.

Trafik ışığı yeşil yandığında gidebilirsin.

Puedes pasar cuando el semáforo está en verde.

Güneş ışığı yerine yapay LED'ler kullanılır.

la luz natural es sustituida por luz artificial como lámparas LED.

İlki, basit bir UV ışığı kullanmak.

El primero es usar una simple luz ultravioleta.

Sonra istersek ışığı tekrar beyne odaklayabilir

Podemos opcionalmente enfocar la luz hacia abajo en el cerebro

Dolunayın ışığı çitaların avlanmasına yardımcı oluyor.

La luz de la luna llena ayuda a los guepardos a cazar.

Zemine çok az ay ışığı ulaşır.

Muy poca luz de luna la penetra.

Mercanların pigmentleri, zararlı morötesi ışığı emip

Sus pigmentos absorben la dañina luz ultravioleta

Yatmaya gitmeden önce lütfen ışığı kapat.

Apaga la luz antes de acostarte, por favor.

Toplantı salonundan ayrılırken lütfen ışığı kapatın.

Por favor, apague la luz al salir de la sala de reuniones.

O, odayı terk ederken ışığı kapattı.

Al salir del cuarto, apagó la luz.

Bulutların arasından güneş ışığı demeti geldi.

Un rayo de sol atravesó las nubes.

Rakam tuşlayamazsınız çünkü NumLock ışığı kapalı.

No puedes teclear números porque el LED NumLock está apagado.

Güneş ışığı D vitamininin esas kaynağıdır.

La luz solar es la principal fuente de vitamina D.

Tom kapıyı açtı ve ışığı yaktı.

Tom abrió la puerta y encendió la luz.

Odadan çıkarken ışığı kapattığından emin ol.

Asegúrate de apagar la luz cuando salgas de la habitación.

Yatağa gitmeden önce ışığı söndürmeyi unutma.

No olvides apagar la luz antes de dormir.

Bu oda fazla güneş ışığı almıyor.

A esta pieza no le llega mucha luz del sol.

Bu tünelden çıkmak için ışığı takip edeceğiz.

Seguiremos la luz del túnel para salir.

Temiz hava ve yüze vuran güneş ışığı.

Aire fresco y sol en la cara.

Güneş ışığı olmayınca yosunlar oksijen üretmeyi bırakıyor.

Sin luz solar, las algas dejan de producir oxígeno.

Neil Armstrong'un üzerine bir set ışığı düşmesi

Una luz fija cae sobre Neil Armstrong

Lütfen gitmeden önce ışığı kapattığından emin ol.

Antes de salir apaga sin falta las luces.

Ofisi son terk eden kişi ışığı söndürmeli.

El que se salga último de la oficina tiene que apagar la luz.

Odadan dışarı gittiğinizde ışığı söndürdüğünüzden emin olun.

Cuando salgas de la habitación asegúrate de apagar la luz.

Tanrım, lütfen bize biraz güneş ışığı gönder.

¡Dios, envíanos el sol!

Gün ışığı ortalığı aydınlatır, acılar da ruhu.

El sol ilumina el paisaje, el dolor ilumina el alma.

Yatmaya gitmeden önce ışığı kapatsan iyi olur.

Más te vale apagar la luz antes de dormir.

Pil gösterge ışığı pilin şarj edilmediğini gösteriyor.

- El testigo de la batería indica que la batería no está cargándose.
- El piloto de la batería indica que la batería no está cargándose.

UV ışığı kullanarak akrep avına çıkmak istiyorsunuz demek?

Entonces quieren buscar un escorpión con la luz ultravioleta.

Yıldızların ışığı, ay ışığından 200 kat daha sönüktür.

La luz de las estrellas es 200 veces más débil que la de la luna.

O, trafik ışığı kırmızıya döndüğü için, arabasını durdurdu.

Como el semáforo se puso rojo, paró el coche.

Hava karardı. Lütfen benim için ışığı açar mısın?

Se ha puesto oscuro. Por favor, enciende la luz por mí.

Gözlerinde bulunan yansıtıcı katman çok az olan ışığı kuvvetlendirir.

Una capa reflectante en sus ojos amplifica la poca luz que hay.

Hilalin sönük ışığı avcının müttefiki. Antiloplar uyumaya cüret edemez.

La luz menguante es la aliada del cazador. El ñu no se atreve a dormir.

Ay ışığı, iç içe geçmiş ormandan içeri sızmakta zorlanıyor.

La luz de la luna lucha por penetrar este bosque enredado.

O zaman bize ümit ışığı olacak şey bu video

Entonces este video será la esperanza de nosotros

Gözlerinde bulunan aynaya benzer hücreler var olan düşük ışığı kuvvetlendiriyor.

Las células de espejo en sus ojos amplifican la poca luz que hay.

Ay'dan yansıyan morötesi ışığı absorbe edip florışı şeklinde etrafa yayıyorlar.

Absorben la luz ultravioleta reflejada por la luna y la emiten como fluorescencia.

- Çıkarken ışıkları kapattığından emin ol.
- Çıkarken ışığı kapattığından emin ol.

- No te olvides de apagar la luz al salir.
- Asegúrate de apagar la luz al salir.

Yapılacak en iyi şeyin bu ışığı açık bırakmak ve tüm böceklerin

Creen que lo mejor es dejar esto con la luz encendida

Ama zifiri karanlık değil. Dolunayın ışığı Güneş'inkinden 400.000 kat daha sönüktür.

Pero no es total. La luz de la luna llena es 400 000 veces más tenue que la del sol.

Binlerce ufak lensten oluşan gözleri ortamda bulunan en ufak ışığı bile süzer.

Sus ojos, hechos de miles de pequeñas lentes, recogen hasta la última luz disponible.

Eğer evren yıldızlarla doluysa, neden onların ışığı sürekli olarak tüm evreni aydınlatmıyor?

Si el universo está lleno de estrellas, ¿por qué la luz que proviene de todas ellas no hace que brille continuamente el cielo entero?

Devasa gözleri ışığı âdeta kana kana içiyor. Böylece karanlıkta çok çevik hareket edebiliyor.

Sus ojos enormes absorben la luz, y le dan una agilidad notable en la oscuridad.

Hatta bu ışığı avlanmakta da kullanıyor olabilirler. Belki de sadece gösterinin tadını çıkarıyorlardır.

Puede que hasta usen la luz para cazar. O, tal vez, solo disfrutan del espectáculo.

- Bu apaçık.
- Bu, gün gibi ortada.
- Bu açık seçik.
- Bu, gün gibi aşikar.
- Bu bariz.
- Bu besbelli.
- Bu, gün ışığı kadar aşikar.

Está más claro que el agua.