Translation of "Zamanlar" in Portuguese

0.010 sec.

Examples of using "Zamanlar" in a sentence and their portuguese translations:

İlk zamanlar şüpheciydim.

Eu estava cético a princípio.

Bir zamanlar oradaydım.

Eu estive lá uma vez.

Bir zamanlar Kyoto'daydım.

Estive em Quioto uma vez.

Bir zamanlar gençtim.

Eu era jovem antes.

O zamanlar farklıydı.

Naquela época era diferente.

O zamanlar öğrenciydim.

Naqueles tempos era um estudante.

- Bir zamanlar sana benziyordum.
- Bir zamanlar senin gibiydim.

- Já fui como você.
- Já fui como tu.
- Já fui como vocês.

O zamanlar çok gençtim.

Eu ainda era um rapaz.

O zamanlar televizyonumuz yoktu.

Não tínhamos TV nesses dias.

O zamanlar ben öğrenciydim.

- Eu era estudante nessa época.
- Eu era estudante naquela época.

Eski zamanlar hakkında konuşalım.

Vamos falar sobre os velhos tempos.

Otel bir zamanlar restorandı.

O hotel foi outrora um restaurante.

Bunlar sıra dışı zamanlar.

Estes são tempos extraordinários.

Bazı zor zamanlar geçirdik.

Nós passamos por uns tempos difíceis.

O zamanlar çok zengindik.

Então éramos bastante ricos.

O zamanlar tabi elektirik yoktu

Claro, não havia eletricidade.

Bazı zamanlar Kanazawa'da tipi olur.

Às vezes há nevadas em Kanazawa.

Nijerya bir zamanlar İngiliz sömürgesiydi.

Uma vez, a Nigéria foi uma colônia britânica.

O zamanlar hiç radyo yoktu.

Não havia rádio naquela época.

Bir zamanlar Hong Kong'ta bulundum.

Já fui para Hong Kong uma vez.

Bir zamanlar bir panda gördüm.

Avistei uma panda uma vez antes.

Bir zamanlar o hikayeyi duydum.

- Eu ouvi essa história uma vez.
- Ouvi essa história uma vez.

Bir zamanlar, her sabah koşardım.

Houve uma época em que eu costumava correr todas as manhãs.

Zaten onu bir zamanlar söyledin.

Você já disse isso uma vez.

Dinozorlar bir zamanlar dünyayı yönetti.

Os dinossauros outrora dominaram a Terra.

Ben bir zamanlar Roma'da yaşadım.

Já vivi em Roma.

O zamanlar için çok paraydı.

Era muito dinheiro para aqueles tempos.

Bütün yetişkinler bir zamanlar çocuklardı.

Todos os crescidos foram uma vez crianças.

Fakat o zamanlar İspanyolca'da gayet akıcıydım.

Mas, até então, eu já era fluente em espanhol.

Yani kötü arkadaş yoktu o zamanlar

então não havia maus amigos então

Bir zamanlar onu caddede gördüğümü hatırlıyorum.

Lembro de tê-la visto uma vez na rua.

O zamanlar çok kadın doktor yoktu.

Não havia muitas médicas nessa época.

Bir zamanlar bir astrofizikçi olmak istedim.

Uma vez eu quis ser um astrofísico.

Bir zamanlar burada bir köprü vardı.

Havia um tempo em que havia uma ponte aqui.

Bir zamanlar bir yıldız kayması gördüm.

Eu vi uma estrela cadente, uma vez.

Bir zamanlar güzel bir prenses varmış.

Era uma vez uma bela princesa.

Angola bir zamanlar bir Portekiz bölgesiydi.

- Angola já foi território português.
- Angola foi uma vez território português.

Bir zamanlar Nijerya bir Britanya kolonisiydi.

Uma vez, a Nigéria foi uma colônia britânica.

O zamanlar tek yaptığım şey onu düşünmekti.

Na altura, só conseguia pensar nele.

O ada bir zamanlar Fransa tarafından yönetildi.

Aquela ilha foi governada pela França uma vez antes.

Bir zamanlar İngiltere'de kötü bir kral vardı.

Era uma vez em Inglaterra um rei malvado.

Mary ve Tom birlikte mutlu zamanlar yaşadılar.

Mary e Tom vivenciaram juntos momentos felizes.

Bir zamanlar matematik bildiğim kadar kimya bilirdim.

Em certa época eu sabia tanto química, quanto matemática.

O zamanlar kendimi çok iyi hissettiğimi hatırlıyorum.

Eu lembro que me senti tão bem naquela época.

Peri masalları hep aynı başlar: bir zamanlar.

Os contos de fadas começam sempre da mesma forma: era uma vez.

Amerika bir zamanlar soyutlanma politikasını tercih etti.

Houve uma época em que a América favorecia uma política de isolacionismo.

O zamanlar, şeker tuzdan daha az değerliydi.

Nesses dias, o açúcar foi menos valorizado do que o sal.

Biz bir zamanlar gençtik, değil mi, Linda?

Nós já fomos jovens um dia, não é mesmo, Linda?

Ben zaten o şarkıyı bir zamanlar duymuştum.

Eu já tinha ouvido essa música uma vez.

Tom bir zamanlar olduğu kadar hızlı değil.

O Tom não é tão rápido quanto já foi um dia.

Ben bir zamanlar olduğum kadar zengin değilim.

Eu não sou tão rico quanto eu era.

Tom o zamanlar şimdiki gibi zengin değildi.

- Tom não era tão rico naquela época.
- O Tom não era tão rico naquela época.

- Bir zamanlar üç kızı olan bir kral yaşıyordu.
- Bir zamanlar üç kızı olan bir kral vardı.

Era uma vez um rei que tinha três filhas.

Lejre, bir zamanlar Ledreborg, gerçekten de erken Viking

Lejre, uma vez Ledreborg, era realmente um grande centro de poder no início do

Sülfürik asit bir zamanlar kezzap yağı olarak bilinirdi.

Outrora o ácido sulfúrico era conhecido como "óleo de vitríolo".

Tom bir zamanlar uzaylılar tarafından kaçırıldığını iddia ediyor.

Tom alega uma vez ter sido abduzido por alienígenas.

Bir zamanlar üç kızı olan bir kral varmış.

Era uma vez um rei que tinha três filhas.

Bir zamanlar üç kızı olan bir kral vardı.

Era uma vez um rei que tinha três filhas.

Bir zamanlar küçük bir adada yaşlı bir kadın yaşıyordu.

Uma vez viveu uma velha mulher numa pequena ilha.

Bir zamanlar güzel bir kızı olan bir kral vardı.

Era uma vez um rei que tinha uma linda filha.

Bir zamanlar sadece bir kızı olan bir kral vardı.

Era uma vez um rei que tinha uma filha única.

- Bir zamanlar best seller olan bu kitap artık baskı dışıdır.
- Bir zamanlar bir best seller olan bu kitabın artık baskısı kalmamış.

Este livro, que já foi um best-seller, agora está esgotado.

Bir gülün bir parça ekmekten daha önemli olduğu zamanlar vardır.

Há momentos em que uma rosa é mais importante que um pedaço de pão.

Bir zamanlar fakir bir adam ve zengin bir kadın vardı.

Era uma vez um homem pobre e uma mulher rica.

Bir zamanlar yoksul bir adam ve zengin bir kadın vardı.

Era uma vez um homem pobre e uma mulher rica.

Bir zamanlar fakir bir adam ve zengin bir kadın yaşardı.

Era uma vez um homem pobre e uma mulher rica.

Öğretmen bir zamanlar Emma'ya birlikte bir çocuk sahibi olmaları gerektiğini önerdi.

O professor sugeriu a Emma uma vez que tivessem um filho juntos.

- Bir zamanlar bir yıldız kayması gördüm.
- Bir defasında bir yıldız kayması gördüm.

Eu vi uma estrela cadente, uma vez.

Bir zamanlar yaşlı bir adam ve karısı küçük bir köyde birlikte yaşarmış.

Era uma vez um velho e sua esposa, vivendo juntos numa pequena aldeia.

O, bir zamanlar yalan söyledi ve ona dolabında nadir bir yaratığın yaşadığını söyledi.

Uma vez ele mentiu e disse a ela que uma criatura rara vivia no guarda-roupas dela.

Bir zamanlar büyük bir savaş vardı ve savaştan sonra birçok asker görevden alındı.

Houve uma vez uma grande guerra, e depois da guerra muitos soldados foram desmobilizados.

Belki de hayatımızdaki tüm ejderhalar, sadece bir zamanlar güzel ve cesur görmeyi bekleyen prenseslerdir.

Talvez todos os dragões de nossas vidas sejam princesas que estejam apenas esperando para nos ver uma vez belos e corajosos.

Bir zamanlar seni severdim ve her ne olursa olsun, her zaman hayatımın bir parçası olacaksın.

Uma vez eu amava você, e não importa, você sempre será uma parte de minha vida.

Bir zamanlar Zhuangzi, rüyasında bir kelebek olduğunu gördü ama uyandığında bir kelebek olduğunu gören Zhuangzi mi yoksa şu anda Zhuangzi olduğunu gören bir kelebek mi olduğuna emin olamadı.

Uma vez Zhuangzi sonhou que era uma borboleta, mas quando acordou, ele não tinha certeza se era Zhuangzi que sonhara ser uma borboleta ou se era uma borboleta que agora sonhava ser Zhuangzi.