Translation of "Yeşil" in Portuguese

0.011 sec.

Examples of using "Yeşil" in a sentence and their portuguese translations:

- Işık yeşil.
- Trafik ışığı yeşil.

- O farol está verde.
- O sinal está verde.

Ağaç yeşil.

A árvore é verde.

Bu, yeşil.

É verde.

Masa yeşil.

A mesa é verde.

Su yeşil.

A água é verde.

Deniz yeşil.

O mar é verde.

Ağaçlar yeşil.

- As árvores são verdes.
- As árvores estão verdes.

- Yeşil size uyar.
- Yeşil size uyuyor.

- Você fica bem de verde.
- O verde fica-te bem.
- O verde fica-vos bem.

- Yeşil Alice'e uyuyor.
- Yeşil Alice'e yakışır.

- Verde cai bem em Alice.
- Alice fica bem de verde.

- Sahada yeşil çimler var.
- Sahada yeşil çim var.
- Zeminde yeşil çimen var.

Tem grama verde no campo.

Yeşil gözleri var.

Ela tem olhos verdes.

Yeşil çayı seviyorum.

- Eu gosto de chá verde.
- Gosto de chá verde.

Muzlar hâlâ yeşil.

As bananas ainda estão verdes.

Elma yeşil değil.

A maçã não é verde.

Yeşil biberleri severim.

Eu adoro pimentões verdes.

- Tom bir yeşil karta sahip.
- Tom'un yeşil kartı var.

Tom tem um green card.

Afrika yeşil maymun hücresinde

Macaco verde africano na célula

Kalbim yeşil ve sarıdır.

Meu coração é verde e amarelo.

Yeşil biberi çok severim.

Eu gosto muito de pimentão verde.

Yeşil çay içer misin?

- Você toma chá verde?
- Você bebe chá verde?

Yeşil çay içiyor musun?

Você está bebendo chá verde?

Bir yeşil çay, lütfen.

Um chá verde, por favor.

Tom yeşil çay içmiyor.

Tom não está bebendo chá verde.

Yeşil bir tana istiyorum.

- Eu quero um verde.
- Eu quero uma verde.

Bu yeşil şey nedir?

O que é essa coisa verde?

Tom'un yeşil gözleri var.

Tom tem olhos verdes.

Millie'nin yeşil gözleri var.

Millie tem olhos verdes.

Bir yeşil ışık açık.

Uma luz verde está acesa.

Bu sarı değil, yeşil.

Isso não é amarelo; é verde.

Yeşil bir gömleğim var.

Eu tenho uma camisa verde.

Bu yeşil bir balıktır.

Isto é um peixe verde.

Yeşil bir arabam var.

Eu tenho um carro verde.

Bu yeşil bir defter.

Esse é um caderno verde.

Dağlar mutlaka yeşil değildir.

Uma montanha não é necessariamente verde.

Trafik ışığı yeşil yandı.

O semáforo ficou verde.

Yeşil kırmızı ile gitmez.

Verde não combina com vermelho.

- Renksiz yeşil fikirler öfkeli uyur.
- Renksiz yeşil fikirler öfkelice uyur.
- Renksiz yeşil fikirler öfkeli bir şekilde uyur.

Ideias verdes incolores dormem furiosamente.

Kırmızı, yeşil ve sarı olabiliyorlar.

Pode ser vermelha, verde ou amarela,

...geri geliyor bu yeşil kaplumbağa.

... uma tartaruga-verde regressou...

Yeşil, benim en sevdiğim renktir.

- O verde é a minha cor favorita.
- Verde é a minha cor favorita.

Lütfen bana yeşil gömleği gösterin.

Por favor, me mostre a camisa verde.

Elektrikli arabalar aslında yeşil değildir.

Carros elétricos não são bons para o meio ambiente de verdade.

Yeşil su içmeye uygun değildir.

A água verde não é adequada para beber.

Yeşil, mor ile iyi gitmez.

Verde não combina com roxo.

Dünyadaki en yeşil şehirlerden biri.

É uma das cidades mais verdes do mundo.

Tom, Mary'ye yeşil defteri uzattı.

Tom entregou o caderno vermelho à Mary.

O, açık yeşil sütyeni seviyor.

Ela gosta do sutiã verde claro.

Yeşil alanlar kentin gerçek akciğerleridir.

As zonas verdes são os legítimos pulmões da cidade.

Tom kırmızı yeşil renk körü.

- Tom é daltônico.
- Tom não distingue o verde do vermelho.

Tom duvarı yeşil renkte boyadı.

Tom pintou a parede de verde.

- Tom'un sarı saçları ve yeşil gözleri var.
- Tom sarışın ve yeşil gözlü.

Tom tem cabelos loiros e olhos verdes.

çünkü yeşil bitkiler genelde kaynak demektir.

porque plantas verdes simbolizam mais recursos naturais.

Yediğim elma yeşil olduğu için mutluyum!

Fico feliz que a maçã que eu estou comendo seja verde!

Yeşil butona bas ve ışık yanacaktır.

Aperte o botão verde e a luz acenderá.

Yeşil su içmek için iyi değildir.

Água verde não é boa para beber.

Ceketinde bir yeşil yıldızın olduğunu görüyorum.

Vejo que no seu paletó há uma estrela verde.

İtalyan bayrağı, yeşil, beyaz ve kırmızıdır.

A bandeira italiana é verde, branca e vermelha.

Tom'un evi yeşil bir çatıya sahiptir.

A casa do Tom tem um telhado verde.

Masanın üstünde yeşil bir kitap var.

Sobre a mesa está um livro verde.

Burası kanyonun üst kısmından çok daha yeşil.

O fundo da ravina é mais verdejante do que o topo.

Turuncu bir tişört ve yeşil pantolon giyiyorum.

Estou vestindo uma camiseta laranja e calças verdes.

Mary dün giydiği aynı yeşil elbiseyi giyiyor.

Mary está usando o mesmo vestido verde que usou ontem.

Bu yeşil yapraklar sonbaharda kızarır veya sararır.

- Essas folhas verdes se tornam vermelhas ou amarelas no outono.
- Estas folhas verdes ficam vermelhas ou amarelas no outono.

Anne Shirley, saçlarına ne yaptın? Neden, yeşil!

Anne Shirley, o que você fez com o cabelo? Ficou verde!

- Minibüs yeşile boyandı.
- Kamyonet yeşil renge boyandı.

A van foi pintada de verde.

Çiçekler büyümeye başlıyor ve her şey yeşil oluyor.

As flores estão começando a crescer e tudo está ficando verde.

Uzaktaki o yeşil noktanın ne olduğunu merak ediyorum.

Me pergunto o que seria aquele ponto verde lá longe.

Üç elbise kazandım, biri beyaz ve ikisi yeşil.

Ganhei três camisas, uma branca e duas verdes.

Bu yeşil yapraklar güz aylarında kızarır veya sararırlar.

Essas folhas verdes ficam vermelhas ou amarelas no outono.

Sıcak metan gazı Uranüs'ün mavi-yeşil renginin nedenidir.

O gás metano frio é o responsável pela cor azul-esverdeada de Urano.

Torunlarımıza temiz ve yeşil bir dünya bırakmak istiyoruz.

Nós queremos deixar uma Terra limpa e verde para os nossos descendentes.

Yeşil Burun Adalarında konuşulan diller Portekizce ve kreollerdir.

Os idiomas falados em Cabo Verde são o português e crioulos.

O yalnızca mavi-yeşil gözlü Polonya kızlarını sever.

Ele só gosta de polonesas com olhos azuis.

Yeşil gözlü bir kız görünce hemen âşık olur.

Ele se apaixona assim que vê uma garota de olhos verdes.

Burada bir yeşil alan vardı; şimdi bir süpermarket var.

Havia um campo verde aqui. Agora há um supermercado.

Duvarın iç kısmı beyaz, dış kısmı ise yeşil renkte.

A parede é branca por dentro e verde por fora.

Sen Aziz Parik gününde her zaman yeşil giyer misin?

Você sempre usa verde no dia de São Patrício?

Burada yeşil bir alan vardı; şimdi o bir süpermarket.

Aqui havia um campo verde; agora é um supermercado.

Arkamı döndüğümde bir çift güzel yeşil göz aşağıdan bana bakıyordu

e virei-me e vi estes lindos olhos verdes mesmo abaixo de mim

Benim en sevdiğim rengin yeşil olduğunu sana düşündüren şey nedir?

O que te fez pensar que a minha cor favorita era verde?

- Işık yeşile dönene kadar bekleyin.
- Işık yeşil olana kadar bekleyin.

- Espere até a luz mudar para o verde.
- Espere até que a luz do semáforo mude para verde.

O kırmızı kravat takım elbisene uymuyor-Niçin yeşil olanını takmıyorsun?

Essa gravata vermelha não combina com o seu terno. Por que você não usa a verde?

Bana siyah çay ve yeşil çay arasındaki farkı tanımlayabilir misin?

Você pode me explicar a diferença entre o chá preto e o chá verde?

Hayır, çiçekler yeşil değil, kırmızı, beyaz, sarı veya mavi renktedir.

Não, as flores não são verdes, mas sim vermelhas, brancas, amarelas ou azuis.

Mavi ve yeşil renkleri çok iyi görebilen omurgasızlar için karşı konulmazdırlar.

Para os invertebrados, que veem melhor as cores azul e verde, são irresistíveis.

Bir gökkuşağı kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, çivit ve mordan oluşur.

Um arco-íris é vermelho, laranja, amarelo, verde, azul, índigo e violeta.

Dün yeşil bir kanepe aldım, ama kapıdan sığdıramadım, bu yüzden geri iade etmek zorunda kaldım.

- Eu comprei um sofá verde ontem, mas ele não passou pela porta, então tive que devolvê-lo.
- Comprei um sofá verde ontem, mas ele não passou pela porta, então tive que devolvê-lo.

Ölüm çok güzel olmalı. Kafanın üzerinde sallanan yeşil otları olan yumuşak kahverengi toprakta uzanmak ve sessizliği dinlemek. Dünü ve yarını olmamak. Zamanı unutmak, hayatı bağışlamak, barışık olmak.

A morte deve ser muito bela. Jazer na terra macia e morena, com a relva ondulando acima de nossa cabeça, e escutar o silêncio. Não ter nem ontem nem amanhã. Esquecer o tempo, perdoar a vida, estar em paz.

Anneannem bir avuç yeşil fasulyeyi çıkardı. Onları eski bir tavanın içine döktü. Sabırla onları kızarttı, bakır kulplu bir ahşap el değirmeninde öğüttü, sonucu eski moda bir Macar espresso makinesi içine sıktı, onu bir tepsiye koydu ve iki saat sonra, o kahveydi.

Minha avó colheu um punhado de grãos verdes, despejou-os em uma panela velha, torrou-os pacientemente, triturou-os em um almofariz de madeira com um pilão de cobre, comprimiu cuidadosamente o resultado em uma antiquada cafeteira húngara, colocou-a em um bandeja e, duas horas mais tarde, tínhamos café.