Translation of "ışığı" in Portuguese

0.014 sec.

Examples of using "ışığı" in a sentence and their portuguese translations:

Tom ışığı açtı.

Tom acendeu a luz.

O, ışığı kapattı.

Ele apagou a luz.

Lütfen ışığı kapat.

Apague a luz, por favor.

Tom ışığı kapattı.

Tom apagou a luz.

Tom ışığı söndürdü.

Tom apagou a luz.

Lütfen ışığı açın.

Por favor, acenda a luz.

Su ışığı yansıtır.

A água reflete a luz.

- Yatmadan önce ışığı kapatmayı unutma.
- Uyumadan önce ışığı kapatmayı unutma.
- Uykudan önce ışığı söndürmeyi unutma.

Não se esqueça de apagar a luz antes de ir dormir.

Bir set ışığı düşmesi

Um conjunto de luz cair

Bir prizma ışığı ayrıştırır.

Um prisma decompõe a luz.

Trafik ışığı kırmızıya döndü.

O semáforo ficou vermelho.

Bir ayna ışığı yansıtır.

- Um espelho reflete a luz.
- Um espelho reflete luz.

O, ışığı kapamayı unuttu.

Ele se esqueceu de apagar a luz.

Tom ışığı geri açtı.

Tom ligou as luzes novamente.

Ay ışığı göle yansımıştı.

- O luar refletiu sobre o lago.
- O luar refletia-se no lago.

Ben kırmızı ışığı gördüm.

Vi a luz vermelha.

Ay ışığı altında öpüştüler.

Eles se beijaram ao luar.

- Ben ışığı görebiliyorum.
- Anlayabiliyorum.

- Eu posso ver a luz.
- Posso ver a luz.

Trafik ışığı yeşil yandı.

O semáforo ficou verde.

Tom ışığı kapatmayı unuttu.

Tom se esqueceu de apagar a luz.

Kar ultraviyole ışığı yansıtır.

A neve reflete a luz ultravioleta.

Üzerine ışığı tutun ve çekin.

Ponho a luz e tiro.

Odadan ayrıldığınızda lütfen ışığı kapatın.

Por favor, apague a luz quando sair da sala.

- Işık yeşil.
- Trafik ışığı yeşil.

- O farol está verde.
- O sinal está verde.

Kırmızı trafik ışığı "dur" gösterir.

O farol vermelho indica "pare".

Tom odadan çıktığında ışığı kapattı.

Tom apagou a luz ao sair do quarto.

Hava kararıyor. Lütfen ışığı açın.

- Está ficando escuro. Por favor, ligue as luzes.
- Está ficando escuro. Ligue as luzes, por favor.

İlki, basit bir UV ışığı kullanmak.

A primeira é usarmos uma simples e pequena luz UV.

Dolunayın ışığı çitaların avlanmasına yardımcı oluyor.

A luz da lua cheia ajuda as chitas a caçar.

Zemine çok az ay ışığı ulaşır.

Os raios da Lua mal penetram pelo dossel.

Mercanların pigmentleri, zararlı morötesi ışığı emip

Os seus pigmentos absorvem as radiações letais do ultravioleta

Yatmaya gitmeden önce lütfen ışığı kapat.

Por favor, apague a luz antes de ir para a cama.

Rakam tuşlayamazsınız çünkü NumLock ışığı kapalı.

Você não consegue digitar os números porque o LED da tecla Num Lock está apagado.

Güneş ışığı D vitamininin esas kaynağıdır.

A luz do sol é a principal fonte de vitamina D.

Tom kapıyı açtı ve ışığı yaktı.

O Tom abriu a porta e acendeu a luz.

Bu oda biraz güneş ışığı alıyor.

Nesse cômodo não bate muito sol.

Odadan çıkarken ışığı kapattığından emin ol.

Tenha certeza de ter desligado a luz quando você sair da sala.

Yatağa gitmeden önce ışığı söndürmeyi unutma.

Não se esqueça de apagar a luz antes de dormir.

Bu tünelden çıkmak için ışığı takip edeceğiz.

Vamos seguir a luz no fundo do túnel e voltar a sair.

Temiz hava ve yüze vuran güneş ışığı.

Ar fresco e sol na cara.

Güneş ışığı olmayınca yosunlar oksijen üretmeyi bırakıyor.

Sem luz solar, as algas deixam de produzir oxigénio.

Neil Armstrong'un üzerine bir set ışığı düşmesi

Uma luz incide sobre Neil Armstrong

Lütfen yatağa gitmeden önce ışığı kapatmayı unutmayın.

Por favor, não esqueça de apagar a luz antes de ir dormir.

Tanrım, lütfen bize biraz güneş ışığı gönder.

Deus, por favor, envia-nos o sol!

- Işık yeşile döndü.
- Trafik ışığı yeşile döndü.

O sinal ficou verde.

Bu oda çok fazla güneş ışığı almaz.

- Este cômodo não recebe muito sol.
- Não bate muito sol neste cômodo.

UV ışığı kullanarak akrep avına çıkmak istiyorsunuz demek?

Vamos à caça de um escorpião usando a luz ultravioleta.

Yıldızların ışığı, ay ışığından 200 kat daha sönüktür.

A luz do firmamento é cerca de 200 vezes mais fraca do que a do luar.

O, trafik ışığı kırmızıya döndüğü için, arabasını durdurdu.

Como o semáforo ficou vermelho, ele parou o carro.

Gözlerinde bulunan yansıtıcı katman çok az olan ışığı kuvvetlendirir.

Têm uma camada refletora nos olhos que capta a pouca luz existente.

Hilalin sönük ışığı avcının müttefiki. Antiloplar uyumaya cüret edemez.

A luz ténue é aliada de um predador. Os gnus não se atrevem a dormir.

Ay ışığı, iç içe geçmiş ormandan içeri sızmakta zorlanıyor.

A luz do luar dificilmente atravessa o emaranhado de ramos da floresta.

O zaman bize ümit ışığı olacak şey bu video

Então este vídeo será a nossa esperança

Gözlerinde bulunan aynaya benzer hücreler var olan düşük ışığı kuvvetlendiriyor.

O puma tem células idênticas a espelhos que refletem a luz que atinge os olhos.

Ay'dan yansıyan morötesi ışığı absorbe edip florışı şeklinde etrafa yayıyorlar.

... absorvendo luz ultravioleta refletida pela Lua e emitindo-a como fluorescência.

Yapılacak en iyi şeyin bu ışığı açık bırakmak ve tüm böceklerin

Acha que o melhor a fazer é deixar isto aceso

Ama zifiri karanlık değil. Dolunayın ışığı Güneş'inkinden 400.000 kat daha sönüktür.

Mas não é completa. A luz da lua cheia é 400 mil vezes mais fraca do que a do sol.

Binlerce ufak lensten oluşan gözleri ortamda bulunan en ufak ışığı bile süzer.

Os seus olhos, compostos por milhares de lentes minúsculas, absorvem toda a luz disponível.

Devasa gözleri ışığı âdeta kana kana içiyor. Böylece karanlıkta çok çevik hareket edebiliyor.

Tem olhos enormes que absorvem luz... ... conferindo-lhe uma agilidade notável no escuro.

Hatta bu ışığı avlanmakta da kullanıyor olabilirler. Belki de sadece gösterinin tadını çıkarıyorlardır.

É inclusive possível que usem a luz para caçar. Ou talvez estejam a desfrutar do espetáculo.

- Bu, gün gibi ortada.
- Gün gibi aşikar.
- Gün gibi açık.
- Bu açık seçik.
- Bu, gün gibi aşikar.
- Bu bariz.
- Bu besbelli.
- Bu, gün ışığı kadar aşikar.

Está claro como o dia.