Translation of "Parçalara" in German

0.003 sec.

Examples of using "Parçalara" in a sentence and their german translations:

O, parçalara ayrıldı.

Es zerfiel in Stücke.

Şişe parçalara bölündü.

Die Flasche zerbrach in tausend Stücke.

Çocuk radyoyu parçalara ayırdı.

Der Junge nahm das Radio auseinander.

Bu motoru parçalara ayırmalıyım.

Ich muss diesen Motor auseinanderbauen.

Ben soğanı parçalara bölüyorum.

Ich schneide eine Zwiebel.

O, mektubunu parçalara ayırdı.

- Sie riss seinen Brief in Stücke.
- Sie zerriss seinen Brief.

Tom resmi parçalara ayırdı.

Tom riss das Bild in Stücke.

Mary resmi parçalara ayırdı.

Maria zerriss das Bild.

Somon balığını küçük parçalara ayır.

Schneiden Sie den Lachs in kleine Stücke.

Kitabımı parçalara ayıran sizin çocuğunuzdu.

Es war dein Kind, das mein Buch zerrissen hat.

Onuda küçücük parçalara ayırıp yuvalarına taşıyorlar

sie schneiden es in kleine Stücke und tragen es zu sich nach Hause

Tamir etmek için radyoyu parçalara ayırdım.

Ich zerlegte das Radio, um es zu reparieren.

Bir arabanın ön camı parçalara ayrıldı.

Die vordere Windschutzscheibe wurde in Stücke zertrümmert.

Meteor dünya atmosferine girdiğinde küçük parçalara ayrıldı.

Der Meteorit teilte sich beim Eintritt in die Erdatmosphäre in kleine Stücke auf.

Ne yazık ki bütün şey parçalara ayrıldı.

Die ganze Sache ging leider den Bach runter.

O mektubu okuduktan sonra, onu parçalara ayırdı.

Nachdem sie den Brief gelesen hatte, zerriss sie ihn in Stücke.

Bir pastayı eşit parçalara ayırma oldukça zordur.

Einen Kuchen in gleiche Teile aufzuteilen ist ziemlich schwierig.

Uşak geldi ve ağacı küçük parçalara ayırdı.

Und der Diener kam und hackte den Baum in kleine Stücke.

Nasıl çalıştıklarını görmek için aygıtları parçalara ayırmayı seviyorum.

Ich mag es, Dinge auseinander zu nehmen, um zu verstehen, wie sie funktionieren.

Hangisi daha kötü bilmiyorum: parçalara ayrılmak veya boğulmak.

Ich weiß nicht, was schlimmer ist: zerstückelt zu werden oder zu ersticken.

Bomba Tom'un evini parçalara ayırdı. İyi ki o anda evde değildi.

Die Bombe hat Toms Haus in Schutt und Asche gelegt. Zum Glück war er da nicht zu Hause.