Translation of "Yürekten" in English

Yürekten başlamak,

to start from the heart,

Yürekten katılıyorum.

I heartily agree.

Yürekten güldü.

He laughed a hearty laugh.

Onu yürekten yapmıyorum.

I'm not doing it wholeheartedly.

Tom yürekten güldü.

Tom laughed heartily.

Sana yürekten âşığım.

I'm deeply in love with you.

O konuklarını yürekten ağırladı.

She gave her guests a hearty reception.

O, onu yürekten seviyor.

He loves her dearly.

Onlar ona yürekten hayrandır.

They admire her deeply.

Ona yürekten teşekkür ettim.

I thanked him from the bottom of my heart.

Tom öneriyi yürekten destekledi.

Tom supported the proposal wholeheartedly.

Ben sanatla yürekten ilgiliyim.

I am deeply interested in art.

Tom Mary'yi yürekten seviyor.

Tom has a deep affection for Mary.

Yaptığımız şeye yürekten inanıyoruz.

We really believe in what we're doing.

Bay Wood Linda'yı yürekten seviyordu.

Mr. Wood loved Linda from the bottom of his heart.

Sana yürekten bir özür borçluyum.

I owe you a sincere apology.

Lütfen yürekten özürlerimizi kabul edin.

Please accept our heartfelt apologies.

Başkanın yürekten konuşmayı öğrenmesi lazım.

The president has to learn the speech by heart.

Tom'un söylediği her şeye yürekten katılıyorum.

I wholeheartedly agree with everything Tom said.

Tom onun gözlerinin içine yürekten baktı.

Tom stared deep into her eyes.

Mücadeleyi beyaz olmayan insanların kazanmasını yürekten istiyordum.

And I was sincerely rooting for people of color to win the struggle.

Tüm kalbimle neyin iyi olduğuna yürekten inanıyordum.

I believed I knew wholeheartedly what was good.

- Ona tüm kalbimle katılıyorum.
- Ona yürekten katılıyorum.

I agree wholeheartedly with that.

Sanki yıllarca birbirlerini görmemişler gibi İki insan yürekten tokalaşıyorlardı.

The two people were shaking hands heartily as if they had not seen each other for years.

Eğer yürekten dans edilirse herhangi bir dans güzel görünür.

Any dance looks beautiful, if it's danced from the heart.

- Tom yürekten güldü.
- Tom gönülden güldü.
- Tom candan güldü.
- Tom cansiperane güldü.

Tom laughed wholeheartedly.