Translation of "Vermekten" in English

0.004 sec.

Examples of using "Vermekten" in a sentence and their english translations:

Kadınlara hak vermekten, özgürlüğünü vermekten,

To give women rights, to give freedom,

Tom cevap vermekten kaçıyordu.

Tom was evasive.

Sorulara cevap vermekten usandım.

I'm tired of answering questions.

Ona zarar vermekten korkuyordu.

She was afraid of hurting him.

Rahatsızlık vermekten nefret ederim.

I hate to be a nuisance.

Yoko soruma cevap vermekten kaçındı.

Yoko avoided answering my question.

Tom sorularımıza cevap vermekten kaçındı.

Tom avoided answering our questions.

Tom soruma cevap vermekten kaçındı.

Tom avoided answering my question.

Tom Mary'ye zarar vermekten korktu.

Tom was afraid of hurting Mary.

Onu Tom'a vermekten söz ettin.

You said to give it to Tom.

Sorulara cevap vermekten memnun olurum.

I'll be glad to answer questions.

Sorularınıza cevap vermekten memnun olurum.

I'll be glad to answer your questions.

Sosyal yaşamda ve yönetimde yer vermekten

from giving place in social life and management

İnsanların hislerine zarar vermekten kaçınmaya çalışmalısınız.

You must try to avoid hurting people's feelings.

Kendisine yöneltilen sorulara cevap vermekten kaçındı.

He declined to answer the questions put to him.

Tom Mary'nin sorusuna cevap vermekten kaçındı.

Tom avoided answering Mary's question.

Tamamen iyileştiğimi haber vermekten mutluluk duyuyorum.

I am happy to notify you that I have fully recovered.

Yani size kötü haberler vermekten nefret ediyorum

And as you've seen, I hate to be the bearer of bad news,

Ona zarar vermekten korktukları için sessiz kaldılar.

They kept silent for fear of offending her.

Ona ödünç para vermekten daha iyisini bilmeliydin.

You should have known better than to lend him money.

Tom'a bir bıçak vermekten pişman olacağımızı biliyordum.

I knew we'd regret giving Tom a knife.

Onlar gazetecileri seçimlerle ilgili rapor vermekten engelledi.

They barred journalists from reporting on the elections.

Tom'un Mary'ye istediğini vermekten başka seçeneği yoktu.

Tom had no choice but to give Mary what she wanted.

Tom size ödünç para vermekten daha iyisini bilmeli.

Tom should know better than to lend you money.

Tom'un onun istediğini Mary'ye vermekten başka çaresi yoktu.

Tom had no choice but to give Mary what she asked for.

Tom Mary'ye ödünç para vermekten daha iyisini bilmeliydi.

- Tom should have known better than to lend money to Mary.
- Tom should've known better than to lend money to Mary.

- Tom cevap vermeye tırsıyordu.
- Tom yanıt vermekten korkuyordu.

Tom was afraid to answer.

Tanıdığım bir anne adayı doğum öncesi partisi vermekten çekiniyordu.

An expectant mother I know was dreading her baby shower.

Bazen en iyi yanıt, kendinizi yanıt vermekten uzak tutmaktır.

Sometimes, the best response is to restrain yourself from responding.

Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.

A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.

Tom, Mary'nin araba sürmesine izin vermekten daha iyisini bilir.

Tom knows better than to let Mary drive.

Tom'u kendisine zarar vermekten durdurmak için bir şey yapmak zorundayız.

We have to do something to stop Tom from hurting himself.

Oraya gitmesen iyi olur - zarar vermekten başka bir şey getirmez, sana söylüyorum.

You'd better not go there - it'll bring nothing but harm, I tell you.