Translation of "Tarzı" in English

0.009 sec.

Examples of using "Tarzı" in a sentence and their english translations:

Onun tarzı değil.

It's not his style.

O tarzı istiyorum.

I want that style.

Onun tarzı var.

He's got style.

O tam onun tarzı.

That is just her way.

Onun düşünme tarzı mantıklı.

Her way of thinking was rational.

Onun tarzı gibi görünüyor.

It seems like her style.

Herkesin kendi tarzı vardır.

Everyone has their own way.

Tom'a baktığın tarzı gördüm.

I saw the way you looked at Tom.

Daire Victorian tarzı döşenmişti.

- The apartment was furnished in the Victorian style.
- The flat was furnished in the Victorian style.

Onun kendi tarzı vardı.

He would have his own way.

Onların düşünme tarzı eski.

Their way of thinking is old-fashioned.

Bu sadece Tom'un tarzı.

That's just the way Tom is.

Konuşma tarzı sinirimi bozdu.

His way of speaking got on my nerves.

Konuşma tarzı sinirimi bozuyor.

His way of talking gets on my nerves.

Amerikan tarzı pizzalar peynirle kaplıdır ama Napoli tarzı pizzalar değildir.

American-style pizzas are covered with cheese, but not Neapolitan-style pizzas.

Artık tarımsal hayat tarzı keşfedilmişti

Now the farming way of life was invented,

Dorothy DeLay'in tarzı ile çalışmış

He had trained the Dorothy DeLay way

Mary görünme tarzı hakkında endişeli.

Mary is anxious about the way she looks.

Onun düşünme tarzı çok çocukça.

His way of thinking is very childish.

Profesyonellerin bunu yapma tarzı budur.

That's how the pros do it.

O, giyinme tarzı hakkında dikkatsizdir.

She is careless about the way she dresses.

Bu sanatçının yaşam tarzı sıradışıdır.

This artist's lifestyle is unconventional.

O Çin tarzı giysiler giyer.

He wears Chinese-style clothes.

Tom hakkında hissettiğin tarzı biliyorum.

I know the way you felt about Tom.

Tom'un Mary'ye baktığı tarzı gördüm.

I saw the way Tom was looking at Mary.

Tom'un bundan hoşlanma tarzı budur.

- That's how Tom likes it.
- That's the way Tom likes it.

Yazarın iyi bir tarzı var.

The author has a good style.

Tom'un sağlıklı yaşam tarzı var.

Tom has a healthy life style.

Bunu sevme tarzı tam budur.

That's just the way he likes it.

Meryem yodel tarzı şarkı söyler.

Mary yodels.

Sakura'nın konuşma tarzı beni sinirlendiriyor.

Sakura's way of speaking gets on my nerves.

Yazarın mükemmel bir tarzı var.

The writer has an excellent style.

Malaya peştemalı tarzı elbiseni seviyorum.

I like your sarong style skirt.

Tom Mary'nin yaptığı tarzı sevmiyordu.

Tom didn't like the way Mary did that.

Görünüşü de hayat tarzı kadar gariptir.

Her looks are as strange as her lifestyle.

Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.

She had an individual style of speaking.

Onun konuşma tarzı benim sinirlerimi bozuyor.

Her manner of speaking gets on my nerves.

Onların geleneksel yaşam tarzı artık yok.

Their traditional life style no longer exists.

Onların ona davranış tarzı hakkında söylendi.

He grumbled about the way they treated him.

Onun düşünme tarzı benimkine çok benzer.

His way of thinking is very similar to mine.

Tom'un savurgan bir yaşam tarzı var.

Tom has an extravagant lifestyle.

Eldivenli adamın daha fazla tarzı vardı.

The guy with the gloves has more style.

Onun çocuklarına davranma tarzı bir suçtur.

It's a crime the way he treats his children.

Ben laik bir yaşam tarzı yaşıyorum.

I'm living a secular lifestyle.

Onun konuşma tarzı benim ilgimi çekiyor.

His way of speaking intrigues me.

Benim doktorumun, hastalarına yaklaşım tarzı mükemmeldir.

My doctor has an excellent bedside manner.

Bu bir bayana davranma tarzı değildir.

This is no way to treat a lady.

Tom'un tuhaf bir konuşma tarzı var.

- Tom has a strange way of speaking.
- Tom has a strange way of talking.

Tom'un her zaman konuşma tarzı budur.

That's the way Tom talks all the time.

Bu giyim tarzı Paris'te ortaya çıkmıştır.

This style of costume originated in Paris.

Kafeterya self-servis tarzı bir restorandır.

A cafeteria is a self-service style restaurant.

Onun konuşma tarzı benim sinirimi bozuyor.

The way she talks gets on my nerves.

Tom'un sağlıklı bir yaşam tarzı vardır.

- Tom has a healthy lifestyle.
- Tom has a healthy life style.

Batı tarzı bir otelde kalmak istiyorum.

I'd like to stay in a Western-style hotel.

Bu gerçekten onun yaşam tarzı değildi.

This really wasn't his lifestyle.

O sofu bir yaşam tarzı yaşar.

- He lives an ascetic lifestyle.
- She lives an ascetic lifestyle.

Sağlıklı bir yaşam tarzı yaşıyor musunuz?

Do you live a healthy lifestyle?

Bu Sami'nin bir şeyler yapma tarzı.

This is Sami's style of doing things.

Araştırmacıların bulgularına göre bu yaşam tarzı hastalarında

The researchers found that the lifestyle patients

Gerçek, çantanı toplayıp çık tarzı bir seyahate.

but a real, pack-your-bags kind of journey.

Kayalar Japon tarzı bahçede güzel biçimde düzenlendi.

Rocks are beautifully arranged in the Japanese-style garden.

Bana onun her zaman davranış tarzı budur.

That is how he always treats me.

Onun yürüme tarzı babasını bana çok hatırlatıyor.

The way he walks reminds me very much of his father.

Tom Mary'ye davranma tarzı hakkında suçlu hissetti.

Tom felt guilty about the way he'd treated Mary.

Hollywood tarzı kültürel dans açıkça batılılara amaçlanmıştır.

The Hollywood-style cultural dance was clearly aimed at westerners.

Bu sanatçının çok farklı bir tarzı var.

This artist has a very distinctive style.

Onun kendine özgü bir düşünme tarzı yok.

He doesn't have a mind of his own.

Bunun olma tarzı tam olarak bu değil.

- That is not exactly the way that it happened.
- That's not exactly the way it happened.

Tom'un şeyleri komik bir söyleme tarzı var.

Tom has a funny way of saying things.

Esperanto dünyaya yeni bir düşünme tarzı tanıttı.

Esperanto introduced a new way of thinking to the world.

Tom çok tutumlu bir yaşam tarzı yaşadı.

Tom lived a very frugal lifestyle.

Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.

Tom lives a very lavish lifestyle.

üstelik Kemal Sunal'ın bu tarzı anarşizmin ta kendisi

moreover, this style of Kemal Sunal is anarchism itself

Sizce? Evet, Samsung'un kendi Disney tarzı eğlence parkına...

go? Yeah, he goes to Samsung’s very own Disney style theme park…

Kişinin yaşam tarzı, büyük ölçüde para ile belirlenir.

One's lifestyle is largely determined by money.

Ebeveynlerimin konserde benim hakkımda övünme tarzı can sıkıcıydı.

It was embarrassing the way my parents bragged about me at the concert.

Onun ekmeği özel bir şekilde yapma tarzı var.

She has a special way of making bread.

Onun alışılmışın dışında mücadele tarzı şaşırtıcı şekilde etkiliydi.

His unorthodox fighting style was surprisingly effective.

Tom'un son zamanlardaki davranış tarzı hakkında ne düşünüyorsun?

What do you think of the way Tom has been behaving lately?

Tom'un şarkı söyleme tarzı hakkında gerçekten ne düşündün?

What did you really think of the way Tom sang?

Onun canı bazen Japon tarzı yemek yemek istiyor.

He sometimes feels like eating Japanese-style food.

Düşünmek zorundayım. Başka bir ifade tarzı bulmayı deneyeceğim.

- I need to think about it. I'll try to find another way to word it.
- I have to think about it. I'll try to find another wording.

Her gece iki protein tarzı hamburgere ihtiyacım var.

I need two protein-style hamburgers every night.

Şey, başımda Brazilya tarzı 50 santimlik ek saç olduğundan,

Well, since I have 20 inches of Brazilian hair extensions on my head,

çünkü öyle ya, bu arzuladığımız bir hayat tarzı değil.

because it's simply not a lifestyle that we desire.

Tom Mary'nin giyinme tarzı hakkında basit bir şey söyledi.

Tom said something crude about the way Mary was dressed.

Son karşılaştığımızda seninle konuşma tarzı için özür dilemek istiyorum.

I want to apologize for the way I talked to you the last time we met.

Tom Batılı yaşam tarzı ile ilgili çevresel etkileri anlamıyor.

Tom doesn't understand the environmental impacts associated with a Western lifestyle.

Bu iki din arasındaki çok farklı bir düşünme tarzı.

It is very different the way of thinking between the two religions.

Onun bana bakma tarzı bana kötü bir his verdi.

The way he looked at me gave me a bad feeling.

Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.

One's point of view depends on the point where one sits.

Sami adalet sistemiyle ilgilenmiyordu ve sokak tarzı intikam istiyordu.

Sami wasn't interested in the justice system and wanted revenge street-style.

Bazı insanlar sıcak köriyi severler ama bu Jeff'in tarzı değil.

Some people love hot curry, but it's not Jeff's cup of tea.

Dediğim gibi, bu barış ve sevgi içinde, herkes eşittir tarzı

Like I said, not in a kind of peace and love kind of way -

Bu, Tom'un söylediği değildi fakat onun söyleme tarzı beni kızdırdı.

It wasn't what Tom said, but the way he said it that made me mad.