Translation of "Isteksiz" in English

Tom isteksiz.

Tom is unambitious.

Tom çok isteksiz.

Tom is very unenthusiastic.

Tom isteksiz görünüyor.

Tom seems unenthusiastic.

Tom isteksiz görünüyordu.

- Tom looks reluctant.
- Tom seemed reluctant.

Tom isteksiz değil.

Tom is unenthusiastic.

Ben isteksiz değilim.

I'm unenthusiastic.

Sanırım Tom isteksiz.

- I think Tom is unambitious.
- I think that Tom is unambitious.

Gitmeye isteksiz görünüyorsun.

You seem reluctant to go.

Sen isteksiz görünüyorsun.

You seem unenthusiastic.

O, üniversiteye gitmeye isteksiz.

He is reluctant to go to the college.

Tom, isteksiz, değil mi?

Tom is unenthusiastic, isn't he?

Bazıları savaşmak için isteksiz.

Some were unwilling to fight.

Tom isteksiz ve alaycıdır.

Tom is jaded and cynical.

Tom değişmek için isteksiz.

Tom is unwilling to change.

Onu görmeye isteksiz olarak gitti.

- He went to see her reluctantly.
- He reluctantly went to see her.

Tom uzlaşmak için isteksiz görünüyor.

Tom seems to be unwilling to compromise.

Tom gitmek için isteksiz görünüyordu.

Tom seemed reluctant to leave.

Neden bu kadar isteksiz oluyorsun?

Why are you being so reluctant?

Tom gitmek için isteksiz görünüyor.

Tom seems reluctant to go.

Denemek için bile isteksiz misin?

Are you unwilling to even try?

Mary derse girmekte isteksiz görünüyordu.

Mary seemed reluctant to join the class.

Tom gitmek için çok isteksiz.

Tom is very reluctant to go.

Tom hatalarını düzeltmeye isteksiz görünüyor.

- Tom seems to be unwilling to correct his mistakes.
- Tom doesn't seem to be willing to correct his mistakes.

Tom bunun hakkında isteksiz olabilir.

- Tom may be unenthusiastic about that.
- Tom might be unenthusiastic about that.

Tom bunu ücretsiz yapmakta isteksiz.

Tom is reluctant to do that for free.

Tom bunu yapmaya isteksiz görünüyordu.

- Tom seemed unwilling to do that.
- Tom didn't seem willing to do that.

Tom değişmeye isteksiz gibi görünüyordu.

- Tom seemed to be unwilling to change.
- Tom didn't seem to be willing to change.

Tom bunu yapmakta isteksiz görünüyordu.

Tom seemed reluctant to do that.

Tom Boston'a geri taşınmaya isteksiz.

Tom is reluctant to move back to Boston.

Tom bunu yapmaya isteksiz görünüyor.

Tom looks reluctant to do that.

Daveti kabul etmek için çok isteksiz.

He is very reluctant to accept the invitation.

Tom tek başına gitmek için isteksiz.

- Tom was unwilling to go by himself.
- Tom wasn't willing to go by himself.

Tom yardım etmek için isteksiz görünüyor.

- Tom appears unwilling to help.
- Tom seems reluctant to help.

Tom sorunla ilgilenmek için isteksiz görünüyor.

- Tom seems to be unwilling to tackle the problem.
- Tom doesn't seem to be willing to tackle the problem.

Tom karar vermek için isteksiz görünüyor.

Tom seems to be unwilling to make a decision.

Tom fiyatı düşürmek için isteksiz görünüyor.

Tom seems to be unwilling to lower the price.

Tom teklifleri dinlemek için isteksiz görünüyor.

Tom seems to be unwilling to listen to suggestions.

Tom değiştirmek için isteksiz gibi görünüyor.

- Tom seems to be unwilling to change.
- Tom doesn't seem to be willing to change.

Tom onu yapmak için isteksiz görünüyor.

Tom seems reluctant to do that.

O sorumluluk kabul etmek için isteksiz.

She is unwilling to accept responsibility.

Tom bunu yapmak için isteksiz olmalı.

- Tom must be reluctant to do that.
- Tom has to be reluctant to do that.

Tom bunu yapmak için isteksiz görünüyor.

- Tom doesn't seem to be willing to do that.
- Tom seems to be unwilling to do that.

Onu yapmaya Tom kadar isteksiz değilim.

I'm not as reluctant to do that as Tom is.

Tom'un bu kadar isteksiz olacağını sanmıyordum.

I didn't think Tom would be so reluctant.

Tom'un bunu yapmaya isteksiz olduğundan şüpheleniyorum.

- I suspect Tom is reluctant to do that.
- I suspect that Tom is reluctant to do that.

Onlar yeni bir şeyi kabul etmeye isteksiz.

They're reluctant to accept anything new.

Tom bana yardım etmek için isteksiz görünüyor.

Tom seems reluctant to help me.

Tom soruma cevap vermek için isteksiz görünüyordu.

Tom seemed reluctant to answer my questions.

Dan, Linda'nın planına katılmak için isteksiz kaldı.

Dan remained reluctant to take part in Linda's plan.

İnsanlara ne öğrenmeye isteksiz olduklarını öğretmek zordur.

- It's difficult to teach people what they're unwilling to learn.
- It's difficult to teach people what they aren't willing to learn.
- It's difficult to teach people what they're not willing to learn.

Tom annesi için supermarkete gitmeye isteksiz görünüyor.

- Tom seems to be unwilling to go to the supermarket for his mother.
- Tom doesn't seem to be willing to go to the supermarket for his mother.

Tom önerimizi kabul etmek için isteksiz görünüyor.

Tom seems to be unwilling to accept our offer.

Tom yenilgiyi kabul etmek için isteksiz görünüyor.

Tom seems to be unwilling to accept defeat.

Tom, Mary'nin trajik romanını isteksiz olarak yayınladı.

Tom reluctantly published Mary's tragic novel.

Bence Tom bunu yapmak için isteksiz olabilirdi.

- I think Tom could've been reluctant to do that.
- I think Tom could have been reluctant to do that.
- I think that Tom could've been reluctant to do that.

Tom için bunu yapmak konusunda isteksiz görünüyorsun.

You seem to be reluctant to do that for Tom.

Tom, bunu bizim için yapmaya hâlâ isteksiz.

Tom is still reluctant to do that for us.

Tom, Mary'nin bunu yapmaya isteksiz olduğunu söyledi.

- Tom said Mary is reluctant to do that.
- Tom said that Mary is reluctant to do that.

Tom, bunu Mary için yapmak için isteksiz.

Tom is reluctant to do that for Mary.

Tom, bunu yapmak için isteksiz olduğunu söyledi.

- Tom said that he was reluctant to do that.
- Tom said he was reluctant to do that.

Tom bunu yapmak konusunda isteksiz olduğumu biliyordu.

Tom knew that I was reluctant to do that.

Tom muhtemelen hâlâ bunu yapmaya isteksiz olacaktır.

Tom will probably still be reluctant to do that.

Tom bunu yapmak için isteksiz, değil mi?

Tom is reluctant to do that, isn't he?

Tom; Mary aleyhinde tanıklık yapmakta isteksiz görünüyordu.

Tom seemed to be unwilling to testify against Mary.

- Tom, Mary'nin bunu yapmak için isteksiz olduğunu söyledi.
- Tom, Mary'nin bunu yapmak konusunda isteksiz olduğunu söyledi.

- Tom said Mary was reluctant to do that.
- Tom said that Mary was reluctant to do that.

O böyle bir şeye para harcama konusunda isteksiz.

He grudged spending money on such a thing.

Tom kaybetti ama o bunu kabul etmekte isteksiz.

Tom is lost, but is unwilling to admit it.

Tom, Mary'ye kötü haberi vermek için isteksiz görünüyordu.

Tom seemed reluctant to give Mary the bad news.

Tom Mary'ye ev ödevinde yardım etmek için isteksiz.

Tom is unwilling to help Mary with her homework.

Tom ne olduğunu Mary'ye söylemek için isteksiz görünüyor.

Tom seems to be unwilling to tell Mary what happened.

Tom hatalı olduğu ihtimalini düşünmeye bile isteksiz görünüyor.

- Tom seems to be unwilling to even consider the possibility that he is wrong.
- Tom doesn't seem to be willing to even consider the possibility that he's wrong.
- Tom doesn't seem to be willing to even consider the possibility he's wrong.

Tom bir intihar eylemcisi olmak için isteksiz görünüyor.

Tom seems to be unwilling to be a suicide bomber.

Tom bana bunu yapma konusunda isteksiz olduğunu söyledi.

- Tom told me that he's reluctant to do that.
- Tom told me he's reluctant to do that.

Tom, Mary'nin bunu yapma konusunda isteksiz olduğunu söyledi.

- Tom said Mary wasn't reluctant to do that.
- Tom said that Mary wasn't reluctant to do that.

Tom, Mary'nin bunu yapmak konusunda isteksiz olduğunu düşünüyor.

- Tom thinks Mary is reluctant to do that.
- Tom thinks that Mary is reluctant to do that.

Tom, Mary'ye bunu yapmak konusunda isteksiz olduğunu söyledi.

Tom says Mary is reluctant to do that.

Tom Mary için bunu yapmak konusunda isteksiz görünüyordu.

- Tom seemed to be reluctant to do that for Mary.
- Tom seemed reluctant to do that for Mary.

Tom, bunu yapmak için çok isteksiz olduğunu söyledi.

Tom said that he was very reluctant to do that.

Tom neden bunu yapmak için bu kadar isteksiz?

Why is Tom so reluctant to do that?

Tom, bunu yapmak için gerçekten isteksiz olduğunu söyledi.

Tom said that he was really reluctant to do that.

Tom ve Mary'nin bunu yapmaya isteksiz olacağından şüpheleniyorum.

- I suspect Tom and Mary would be reluctant to do that.
- I suspect that Tom and Mary would be reluctant to do that.

Başkalarının arabanı sürmesine izin verme konusunda isteksiz misiniz?

Are you reluctant to let other people drive your car?

Yönetim kurulu üyeleri çok riskli bir girişimi üstlenmeye isteksiz.

The directors were reluctant to undertake so risky a venture.

Onun yüzüne bir bakış, bana çalışmaya isteksiz olduğunu söyledi.

One glance at his face told me that he was reluctant to work.

Tom Mary'ye karşı tanıklık etmek için isteksiz gibi görünüyor.

Tom seems to be unwilling to testify against Mary.

Tom, Mary'nin göründüğü kadar onu yapmak konusunda isteksiz görünmüyordu.

Tom didn't seem to be as reluctant to do that as Mary seemed to be.

Tom'un onu yapmak için bu kadar isteksiz olacağını düşünmemiştim.

I didn't think Tom would be so reluctant to do that.

Tom bana Mary'nin onu yapmak için isteksiz olacağını söyledi.

Tom told me that Mary would be reluctant to do that.

Tom Mary'nin söylediği herhangi bir şeyi dinlemek için isteksiz görünüyor.

- Tom seems to be unwilling to listen to anything Mary says.
- Tom doesn't seem to be willing to listen to anything Mary says.

Tom ona teklif ettiğimiz rüşveti kabul etmek için isteksiz görünüyor.

- Tom seems to be unwilling to accept the bribe we're offering him.
- Tom doesn't seem to be willing to accept the bribe we're offering him.

- Tom onu yapmaya isteksiz.
- Tom bunu yapmak için istekli değil.

- Tom is unwilling to do that.
- Tom isn't willing to do that.

Tom, Mary'nin göründüğü kadar onu yapmak için isteksiz gibi görünmüyor.

Tom doesn't seem to be as reluctant to do that as Mary seems to be.