Translation of "çaldığı" in English

O çaldığı için kovuldu.

He was fired for stealing.

Para çaldığı için cezalandırıldı.

He was punished for stealing the money.

Bu Tom'un çaldığı para.

This is the money Tom stole.

Parayı çaldığı için tutuklandı.

He was arrested because he stole the money.

O, para çaldığı için tutuklandı.

- He was arrested because he stole the money.
- He was arrested because he stole money.

Orkestranın çaldığı parçanın adı nedir?

- What's the name of the piece the orchestra's playing?
- What's the name of the piece that the orchestra's playing?

Tom'un çaldığı melodilerden bazılarını tanıdım.

- I recognized some of the tunes that Tom played.
- I recognized some of the tunes Tom played.

Tom'un çaldığı müzik türünü severim.

I like the kind of music that Tom plays.

Tom çaldığı mücevherleri rehin bıraktı.

- Tom pawned the jewelry that he had stolen.
- Tom pawned the jewelry that he stole.

Tom çaldığı takıyı rehin bıraktı.

Tom pawned the jewelry he had stolen.

Tom'un çaldığı müzik türünü beğenmiyorum.

I don't like the kind of music Tom plays.

Tom, Mary'den çaldığı kolyeyi sakladı.

Tom hid the necklace that he'd stolen from Mary.

O; para çaldığı için cezalandırıldı.

He was punished for stealing money.

Kötü ruhların çaldığı şans ve bahtın

The chance and fortune that evil spirits stole

Çaldığı parayla Tom'un ne yaptığını düşünüyorsun?

What do you think Tom did with the money he stole?

Tom Mary'nin çaldığı uyuşturucuları satan biriydi.

Tom was the one who sold the drugs that Mary stole.

Telefon çaldığı zaman, derhal cevap vermelisin.

When the telephone rings, you must answer right away.

Kasadan parayı çaldığı için çocuğu bağışladım.

I forgave the boy for stealing the money from the safe.

Tom'un çaldığı müzik türünden hoşlanmayacağınızı biliyordum.

I knew you wouldn't like the kind of music Tom plays.

Tom çaldığı silahı bana satmaya çalıştı.

Tom tried to sell me the gun he'd stolen.

Midori'nin çok iyi keman çaldığı doğru mu?

Is it true that Midori plays the violin very well?

Dan süpermarkette bir telefon çaldığı için tutuklandı.

Dan was arrested for stealing a phone at the supermarket.

Tom Mary'nin çaldığı kadar iyi çello çalmıyor.

- Tom doesn't play the cello as well as Mary.
- Tom doesn't play the cello as well as Mary does.

Tom'un çaldığı kadar iyi mandolin çalabilmeyi istiyorum.

- I want to be able to play the mandolin as well as Tom.
- I want to be able to play the mandolin as well as Tom does.

İstediğim şarkıyı çaldığı için Tom'a teşekkür etmek istiyorum.

I want to thank Tom for singing the song I requested.

Tom çaldığı parayı nereye sakladığını Mary'ye asla söylemedi.

Tom never told Mary where he hid the money he had stolen.

Tom onun çaldığı parayı nereye sakladığını bildiğini söyledi.

- Tom said he knew where Mary had hidden the money she had stolen.
- Tom said that he knew where Mary had hidden the money she had stolen.

Bu benim babamın benim yaşımdayken çaldığı aynı gitar.

This is the same guitar that my father used to play when he was my age.

Dan, ulusal marşı çaldığı zaman tüm öğrenciler ayağa kalktı.

All the students stood up when Dan played the national anthem.

Tom çaldığı tüm parayı geri vererek özür dilemeye çalıştı.

Tom tried to make amends by giving back all the money he had stolen.

Sami, telefon çaldığı sırada Leyla'nın annesiyle akşam yemeği yiyordu.

Sami was having dinner with Layla's mother when his phone rang.

Tom, Mary'den çaldığı parayı yeni bir bisiklet almak için kullandı.

Tom used the money he stole from Mary to buy himself a new bicycle.

- Onların arabayı çaldı dedikleri adam budur.
- Arabayı çaldığı söylenen adam bu.

This is the man who they say stole the car.

Tom'un senin bandonun çaldığı müzik türünü sevmeyeceğine dair güçlü bir olasılık var.

There's a good chance that Tom won't like the kind of music your band plays.

O yerel bir kuyumcudan çaldığı bir yüzükle kız arkadaşına evlenme teklif etti.

He proposed to his girlfriend with a ring he had stolen from a local jewelry store.

Burada kalmak ve sohbet etmek istiyorum ama çocuğumun çaldığı bir konsere gitmek zorundayım.

I'd like to stay here and chat, but I have to go to a concert my kid's playing in.