Translation of "Geçmiş" in Arabic

0.010 sec.

Examples of using "Geçmiş" in a sentence and their arabic translations:

Sahildeki geçmiş zamanlar,

الأوقات المنصرمة في الشواطئ،

Geçmiş dünyaları canlandırıyor.

يجلب الحياة لعوالم الماضي.

O kırkı geçmiş.

هو تجاوز الأربعين.

Geçmiş dönemde nenelerimiz, annelerimiz

جداتنا وأمهاتنا في الماضي

Geçmiş hatalarının üzerinde durma!

لا تتذكر دائما أخطاء ماضيك.

Tom'un giysilerinin modası geçmiş.

ملابس توم موضة قديمة.

Geçmiş tarihe baktığımız zaman virüslerin

عندما ننظر إلى التاريخ السابق للفيروسات

Geçmiş hayatına ait anıların pençesinden bile kurtulabilirsin.

يمكن أن تصبح قادراً على أن تتحرر من القصص القديمة

Geçmiş ya da gelecekteki tanınmış isimlerden hiçbiri

لا يجود رمز شعبي في الحاضر أو الماضي

Seni engelleyen şeyin geçmiş olduğu anlamı çıkmaz.

لكن هذا لا يعني أن الماضي يمنعك .

Geçmiş nasılsa geleceğin de öyle olmasını bekliyoruz,

نحن نتوقع أن يكون المستقبل كما كان الماضي.

Peki uzak geçmiş, günlük yaşam ile karşılaştırıldığında

وعليه، فلماذا نهتم بتاريخ كوكبنا

Bu da bazı dersleri modası geçmiş kılıyor.

وهذا يجعل بعض الدورات عفا عليها الزمن.

Pazar sabahından beri yıllar geçmiş gibi görünüyor.

وكأن أعواما مضت منذ صباح الأحد.

Sami'nin karısı gelmiş geçmiş en güzel kadındı.

كانت زوج سامي ألطفَ النساء على الإطلاق.

Kara tahtanın başına geçmiş ‘Ali ata bak’ yazıyor.

وقف أمام السبورة السوداء، يكتب "انظر للحصان يا علي".

Başka bir deyişle ve geçmiş FDA temsilcinin sözleriye

بتعبير آخر، وبالاقتباس من مفوّض سابق لوكالة الطعام والمخدارات،

Geçmiş yıllarda devleti yıkmakla ve bölmekle yargılanmış bir

تمت تجربته من خلال تدمير الدولة وتقسيمها في الماضي

Fakat yine buna geçmiş veya gelecek ismini veremeyiz

ولكن مرة أخرى ، لا يمكننا تسمية الماضي أو المستقبل.

Ya da biri ''Tavuk neden karşıdan karşıya geçmiş?"

أو إذا قالوا: "جانيت، لدي مزحة لك:

Ve geri görüş önyargısı geçmiş gerçeklik hakkındaki hafızamızı değiştirir.

وتحيز الإدراك المتأخر يغير ذاكرتنا حول واقع الماضي،

45 yaşını geçmiş Amerikalıların %35'i kronik olarak yalnız.

35% من الأمريكيين فوق سن 45 يعانون من الوحدة المزمنة.

Ay ışığı, iç içe geçmiş ormandan içeri sızmakta zorlanıyor.

‫يواجه ضوء القمر صعوبة‬ ‫في اختراق هذه الغابة المتشابكة.‬

Geçmiş geçmişte kalmıştır. Onun hakkında yapabileceğin hiçbir şey yok.

الماضي هو الماضي. لا يوجد شىء تفعلهُ حيال ذلك.

Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.

يمكننا أن نعرِف ما قد حصل في الماضي، ولكن لا يمكننا تغييره. ويمكننا أن نغير المستقبل، لكن لا يمكننا أن نعرف ما سيحصل فيه.

Ve alacakaranlık bölgesindeki hayat Dünya iklimiyle iç içe geçmiş durumda.

والحياة في منطقة الغسق مرتبطة بمناخ الأرض.

Yoğun şekilde iç içe geçmiş ağaçların arasında pek esinti yok.

‫قليل من النسيم يمر عبر الأشجار المتلاصقة.‬

Terli bir atkıdan geçmiş olan altınfıçı kaktüsü suyu gibisi yoktur.

‫لا شيء يعادل سوائل الصبار البرميلي‬ ‫الذي تمتصه عبر  قطعة قماش متعرقة.‬

Eğer biz şimdilerde yaşıyorsak geçmiş ve gelecek kavramından söz edemeyiz

إذا كنا نعيش الآن ، فلا يمكننا الحديث عن الماضي والمستقبل.

Bu durumda geçmiş ve gelecek kavramı yok diyebiliriz. Sadece şimdi kavramı var.

في هذه الحالة ، يمكننا القول أنه لا يوجد مفهوم للماضي والمستقبل. لديها فقط المفهوم الآن.

Pek çok hayvan gibi çitaların talihi de Ay'ın evreleriyle ayrılmaz şekilde iç içe geçmiş durumda.

‫مثل الكثير من الحيوانات،‬ ‫فرصها مرتبطة بشكل وثيق بأطوار القمر.‬