Translation of "Derin" in Arabic

0.053 sec.

Examples of using "Derin" in a sentence and their arabic translations:

- Göl çok derin.
- Gölet çok derin.

البركة عميقة جدًّا.

Göl çok derin.

البحيرة عميقة جداً.

Göl burada derin.

البحيرة عميقة هنا.

Derin nefes alın

شهيق عميق

Bunlar oldukça derin şeyler,

هذا أمر عميق عن جد

O derin yer altındaydı,

كان متواجدًا عميقًا في باطن الأرض،

Örneğin derin öğrenme ağına

على سبيل المثال، إذا عرضنا لشبكة التعلم العميق

...derin vadiler karanlığa gömülüyor.

‫تغرق الوديان العميقة في ظلام دامس.‬

derin bir iç çekeriz

نتنهد عميقا

Durgun sular derin akar.

المياه الهادئة تتدفق بعمق

Haydi derin nefes alalım,

شهيق عميق

Markalaşma, insan ruhunun derin tezahürüdür.

إن العلامة التجارية هي بمثابة المظهر العميق لروح الإنسانية.

derin nefes alıp bulutlara bakmak

هو أن أخذ نفساً عميقاً وأن أتأمل السحاب

Kar sandığımdan çok daha derin!

‫هذا الجليد أعمق كثيراً مما تصورت!‬

Iklim değişikliği için derin dekarbonizasyon

مثل منظمة "ديب ديكاربونيزاشن" لتغير المناخي

Balıkçılar derin sulara ağ atmakta.

‫يرمي الصيادون شباكهم في المياه العميقة.‬

Işte bunun manası çok derin

يعني عميق جدا

derin sohbetlere çok zaman ayırdım

مع الرئيس التنفيذي وكبار الرئيس التنفيذي،

En derin sezgilerimle bunu harmanlayınca

تتزامن مع إحساسي العميق

Tom derin biçimde içini çekti.

توم تنهد بعمق

Bu, gölün en derin noktası.

هذه أعمق نقطة في البحيرة.

Sami derin bir depresyona girdi.

وقع سامي في اكتئاب عميق.

Bundan daha derin bir mesele var:

وهناك ما هو أعمق:

Karmaşık ve derin meseleleri açıklamak için

وكان يستخدم كلمات بسيطة جداً

Bu kesik kötü. Derin bir kesik.

‫هذا الجرح سيئ. إنه عميق.‬

En derin yer beş kilometre aşağıdaydı.

هي على عمق 5 كيلومترات.

derin bir yalnızlık içinde geçirmemiş olsaydım.

تلك السنوات بوحشة شديدة.

Bir denize göre çok fazla derin

عميق جدا للبحر

Sami'nin çok derin bir sesi vardı.

- كان صوت سامي غليظا جدّا.
- كان لدى سامي صوت غليظ جدّا.

Ve gözlerindeki derin üzüntü savaşı kaybedeceğimizi söylüyordu.

وبنظرة شديدة الحزن في عيونهم، كانوا على علم أنهم يخسرون المعركة.

Ancak daha sonra gece derin uyku sırasında,

ولكن أثناء النوم العميق في الليل،

Botanik bahçelerde derin akıntılarda balık tutmaya giderdik.

والذهاب للصيد في الجداول في أعماق الحدائق النباتية.

Bu derin uyku beyin dalgalarının kombine kalitesi

إنّها الجودة المدمجة لموجات دماغ النّوم العميق

Isının bir kısmı derin okyanusa doğru yayılır

شيء من هذه الحرارة يتشعب نزولًا لأعماق المحيط

Hayatında geriye baktığında, o derin üzüntü duymuştur.

ندمت كثيرا حين تأملت في ما مضى من حياتها.

Ve bu derin deniz bacalarının keşfinden bu yana,

ومنذ اكتشاف هذه النَّـفـاثـات البحرية العميقة،

Kalp ve duygular arasındaki bu bağlantı oldukça derin.

أن العلاقة بين القلب والعواطف هي علاقة وثيقة جداً.

Derin çamurda birkaç adım atmakta bile çok zorlanıyorum.

‫وأنا أصارع لأخطو بضع خطوات‬ ‫كل مرة في هذا الوحل العميق.‬

özellikle de az önce bahsettiğim uykunun derin evresi.

وخصوصًا ذلك النّوع من النّوم العميق الذي كنت أناقشه للتوّ.

Sensörleri derin okyanusa göndermek için gerekli olan enerji.

الطاقة التي تستغل لتوزيع المستشعرات خلال أعماق المحيط.

Her gün, derin vadilerden ve izole alanlardan geçerek

يمشي ساعة كل يوم إلى المدرسة،

Birbirinin üzerinden geçen kökler karmakarışık. Derin bir çamur var.

‫الجذور تنمو فوق بعضها البعض وتتشابك.‬ ‫وحل عميق ملتصق.‬

Ne kadar derin ve büyük olursa o kadar iyi!

‫كلما كانت أعمق وأكبر‬ ‫كان أفضل!‬

Geniş, kıllı ayaklarıyla en derin karda bile süzülerek ilerler.

‫أرجلها العريضة المشعرة‬ ‫تنزلق فوق أعمق الثلوج.‬

Fransız Devrimi'ne verdiği ses desteği onu derin bir belaya

دعمه الصريح للثورة الفرنسية في وقوعه في مأزق عميق

Ama tabii son model bir fırın ve derin donduruculu,

ولكنني رغبتُ أن أترك وشأني في منزلٍ جميل

Körfezin ucundaki balıklara erişmek için... ...derin bir kanal geçmeleri gerek.

‫للوصول إلى الأسماك‬ ‫في الطرف البعيد من الخليج،‬ ‫عليها عبور قناة عميقة.‬

Bunun sonunda muhteşem bir etkileşim ve derin bir güven oluşabilirdi

‫كان يمكن أن ينتهي الأمر‬ ‫بتواصل مذهل وثقة كبيرة بيننا‬

Oyuk ne kadar derin olursa çapa da o kadar kuvvetli olur.

‫كلما كان الخندق عميقاً،‬ ‫كان المرتكز قوياً.‬

Evet, su yeterince derin görünüyor, ama asla yüzde 100 emin olamazsınız.

‫نعم، هذه المياه تبدو عميقة بما يكفي،‬ ‫ولكن لا يمكنك أن تثق 100 بالمئة.‬

Leyla, en yakın arkadaşı Salima'nın kaybı üzerine derin bir depresyona girdi.

دخلت ليلى في اكتئاب عميق بسبب فقدانها لصديقتها المقرّبة، سليمة.

Ne kadar derin olduğunu bile göremiyorum. Bu tür tünellerin tehlikeli yanı budur.

‫لا يمكنني أن أرى مدى عمقها.‬ ‫هذه هي خطورة هذا النوع من الأنفاق،‬

Ne kadar su olduğunu bilmenin imkânı yok, derin bir çıkmaz da olabilir.

‫ليس من سبيل أمامنا لمعرفة حجم المياه فيه،‬ ‫ربما يكون طريقاً مسدوداً وعميقاً.‬

Gelgit, döllenmiş yumurtaları resifteki aç karınlardan uzağa savuruyor. Onları derin sulara yolluyor.

‫يُبعد المد البيوض المخصّبة‬ ‫عن أفواه الحيد المرجاني الجائعة.‬ ‫وفي المياه العميقة.‬

Bense dışında olduğumu hissettim. Ve o dünyanın içinde olmak için derin bir özlem duydum.

‫وشعرت بأنني خارج ذلك العالم.‬ ‫وكان لدي‬‫ّ‬‫ شوق عميق‬ ‫لأكون جزءًا من ذلك العالم.‬