Translation of "Llevo" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Llevo" in a sentence and their turkish translations:

- Yo te llevo.
- Te llevo yo.

Seni arabayla götüreceğim.

Llevo marcapasos.

Benim bir kalp pilim var.

Yo llevo traje, pero no llevo corbata.

Ben bir takım elbise giyerim ama hiç kravat takmam.

Llevo horas esperando.

Saatlerdir bekliyorum.

Llevo horas lista.

Saatlerdir hazırım ben.

Llevo horas llamándote.

Saatlerdir seni arıyorum.

No llevo prisa.

Benim hiç acelem yok.

Llevo un BMW.

Ben bir BMW kullanıyorum.

No llevo reloj.

Ben bir saat takmam.

No llevo dinero.

- Bende para yok.
- Bende para Hak getire.
- Bende para mafiş.

Nunca llevo traje.

Hiç takım elbise giymem.

Llevo dos horas esperándoos.

Saat ikiden beri sizi bekliyorum.

Llevo dos horas esperando.

İki saattir beklemekteyim.

Me llevo el amarillo.

Ben sarı olanını alacağım.

No llevo ropa interior.

Hiç iç çamaşırı giymiyorum.

Te llevo una toalla.

- Sana bir havlu alacağım.
- Sana bir havlu getireceğim.

No llevo dinero encima.

Yanımda hiç param yok.

Llevo esperándole una hora.

Onu bir saattir bekliyorum.

Llevo esperándote tres horas.

Üç saattir seni bekliyorum.

Llevo aquí dos años.

İki yıldır buradayım.

Llevo 5 horas esperándote.

Ben 5 saattir sizin için bekliyordum.

Llevo aquí un rato.

Ben bir süredir buradayım.

Llevo mi propio negocio.

Kendi işimi işletiyorum.

¿Y si llevo razón?

Ya ben haklıysam?

Os llevo a casa.

Sizi eve götürüyorum.

Te llevo a casa.

Seni eve götürüyorum.

¿Te llevo la bolsa?

Çantanı senin için taşıyayım mı?

Me llevo con ella.

Ben onunla samimiyim.

Si quieres, te llevo.

Eğer istersen seni oraya götürürüz.

Siempre llevo un cuchillo.

Ben hep bir bıçak taşırım.

Llevo tres horas esperándote.

Üç saattir seni bekliyorum.

- Llevo viviendo en Boston tres años.
- Llevo tres años viviendo en Boston.

Üç yıldır Boston'da yaşıyorum.

Yo llevo una ahí abajo.

Bende bir tane var.

¿Dónde está? Llevo horas buscándolo.

O nerede? Saatlerdir arıyorum.

Llevo seis años estudiando inglés.

Altı yıldır İngilizce çalışıyorum.

Llevo tres años en Japón.

Ben üç yıldır Japonya'yım.

Llevo tres horas estudiando inglés.

Üç saatir İngilizce çalışıyorum.

Llevo una semana trabajando aquí.

Bir haftadır burada çalışıyorum.

Yo llevo traje y corbata.

Ben, bir takım elbise giyerim ve kravat takarım.

Por eso llevo 2000 pesetas.

Bu yüzden 2.000 pezeta taşırım.

Llevo jersey porque tengo frío.

Üşüdüğümden dolayı bir kazak giyiyorum.

Me llevo bien con todos.

Ben herkesle iyi geçiniyorum.

Me llevo bien con ella.

Onunla iyi geçinirim.

Llevo aquí desde el lunes.

Pazartesiden beri buradayım.

Llevo trabajando aquí diez años.

On yıldır burada çalışmaktayım.

Yo llevo una vida sencilla.

Basit bir hayat yaşıyorum.

Llevo tres años enseñando francés.

Üç yıldır Fransızca öğretiyorum.

Llevo tres años estudiando francés.

Üç yıldır Fransızca öğreniyorum.

Llevo mi diario en francés.

Fransızca bir günlük tutuyorum.

Llevo unos meses estudiando italiano.

Birkaç aydır İtalyanca çalışmaktayım.

Llevo estudiando francés tres años.

Üç yıldır Fransızca öğreniyorum.

Llevo 4 años estudiando inglés.

- Dört yıldır İngilizce okuyorum.
- Dört yıldır İngilizce eğitimi alıyorum.
- Dört yıldır İngilizce çalışıyorum.

¡Tres horas te llevo esperando!

Üç saattir seni bekliyorum.

Llevo puesto un vestido floral.

Çiçekli bir elbise giyiyorum.

Llevo puestas gafas de sol.

Güneş gözlüğü takıyorum.

Llevo cinco años estudiando japonés.

- Beş sene Japonca çalıştım.
- Beş yıldır Japonca öğrenimi yapmaktayım.

Llevo dos meses en Japón.

Ben iki aydır Japonya'dayım.

Llevo ya dos horas aquí.

Ben zaten iki saattir buradayım.

Llevo aquí ya un rato.

Şimdi bir süredir buradayım.

Llevo dos años estudiando chino.

İki yıldır Çince çalışıyorum.

Llevo dos años haciendo esto.

Bunu on iki yıldır yapıyorum.

- Llevo mi cámara allá donde voy.
- Llevo mi cámara a dondequiera que vaya.

Gittiğim her yere kameramı götürürüm.

- Llevo desde la mañana esperándole.
- Llevo aquí esperando por él desde esta mañana.

Bu sabahtan beri burada onu bekliyorum.

Ahora mismo llevo un pequeño parche

Şu an hayati sinyallerimi canlı yayın yapan,

Te llevo a casa en coche.

- Ben seni eve götüreceğim.
- Ben sizi eve götüreceğim.

Me llevo bien con la gente

Ben insanlarla iyi anlaşıyorum.

No me llevo bien con él.

Onunla geçinemem.

Nunca más te llevo a pescar.

Seni asla tekrar balık tutmaya götürmüyorum.

Llevo dos días soñando con Mary.

İki gündür Mary'yi rüyamda görüyorum.

Llevo viviendo aquí toda la vida.

- Hayatım boyunca burada yaşadım.
- Bütün hayatım boyunca burada yaşadım.
- Ömrüm burada geçti.

Llevo mi cámara allá donde voy.

Gittiğim her yere kameramı götürürüm.

Llevo un tiempo trabajando en esto.

- Bunun üzerinde bir süredir çalışıyorum.
- Bir süredir bunun üzerinde çalışıyorum.

Llevo tres años trabajando con Tom.

Üç yıldır Tom'la çalışıyorum.

Llevo un cuchillo en mi mochila.

Paketimde bir bıçak taşıyorum.

Llevo viviendo en Boston tres años.

Üç yıldır Boston'da yaşıyorum.

Llevo trabajando con Tom tres meses.

Ben üç aydır Tom'la çalışıyorum.

Llevo guantes de la talla seis.

- Altı numara eldiven giyerim.
- Altı beden eldiven giyiyorum.

Llevo cinco años viviendo en Canadá.

Beş yıldır Kanada'da yaşıyorum.

Llevo gafas desde los trece años.

Üç senedir gözlük takıyorum.

Llevo esperándole aquí desde esta mañana.

Bu sabahtan beri burada onu bekliyorum.

Me llevo bien con mis vecinos.

- Benim komşularla aram iyi.
- Benim komşularla iyi ilişkilerim var.

No llevo nada de dinero conmigo.

Yanımda hiç param yok.

Llevo más de cuatro horas caminando.

Dört saatten daha fazla bir süredir yürüyorum.

Llevo tres horas esperando el autobús.

Ben üç saattir otobüs bekliyorum.

Me gusta este, me lo llevo.

Bundan hoşlanıyorum. Onu alacağım.

Está nublado, me llevo mi paraguas.

Hava bulutlu olduğu için şemsiyemi yanıma aldım.

Me llevo bien con mi hermano.

Erkek kardeşimle iyi geçinirim.

Siempre lo llevo en el bolsillo.

Onu her zaman cebimde taşırım.

Entra al coche y te llevo.

Arabaya bin seni götüreyim.

Y llevo seis años viviendo en EE.UU.

Altı yıl boyunca Amerika'da yaşadım.

Llevo un par de horas leyendo esto.

Birkaç saat boyunca bunu okuyorum.

No me llevo bien con ese tipo.

O adamla uyuşmam.

Normalmente llevo una talla ocho de calzado.

Ben genellikle sekiz numara ayakkabı alırım.

Hace mucho tiempo que no llevo corbata.

Bir kravat taktığımdan beri uzun zaman oldu.

Llevo 4 años trabajando para este periódico.

4 yıldır bu gazete için çalışıyorum.