Examples of using "Raramente" in a sentence and their turkish translations:
Nadiren bu kadar öfkelenirim.
Ben nadiren et yerim.
Neredeyse hiç geç kalmadım.
Nadiren telefonda konuşurum.
Ben nadiren kahve içerim.
O nadiren dışarı gider.
O nadiren vazgeçer.
Tom nadiren dışarı gider.
Tom nadiren şikayet eder.
Tom nadiren gülümser.
Tom nadiren güler.
Nadiren dışarı çıkıyorum.
Ben nadiren ağlarım.
Nadiren görülebilen bir suikastçı.
tenefüslerde nadiren de olsa oynanır
Tom nadiren kahve içer.
Tom nadiren sinirlenir.
Bu alanda nadiren kar yağar.
Ben nadiren hatalar yaparım.
Tom nadiren hata yapar.
Tom nadiren sorular sorar.
Nadiren belgesel izlerim.
Ben onu nadiren görüyorum.
Bizim köpek nadiren ısırır.
Onlar nadiren oraya gider.
Ben onu nadiren yaparım.
Ben nadiren Fransızca konuşurum.
Ben hemen hemen hiç hastalanmıyorum.
Ben nadiren kravat takıyorum.
Ben nadiren bira içerim
Tom neredeyse hiç çikolata yemez.
Burada nadiren kar yağar.
Ben nadiren partilere davet edilirim.
O pazar günü nadiren dışarı çıkar.
- O, ayda yılda bir kiliseye gider.
- O, nadiren kiliseye gider.
- O seyrek olarak kiliseye gider.
- O, bayramdan bayrama kiliseye gider.
Tom nadiren evde yer.
Tom nadiren kiliseye gider.
Nadiren sinemalara giderim.
Neredeyse hiç müzelere gitmem.
Tom nadiren İtalyan yemeği yer.
Tom nadiren Boston'a gider.
Nadiren belgesel izlerim.
Tom nadiren elektrikli aletler kullanır.
Onu çok nadiren görüyorum.
O, nadiren sinemalara gider.
Ben nadiren soğuk algınlığı olurum.
Onunla nadiren konuşurum.
Tom pazartesi günü nadiren dışarı çıkar.
Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
Tom nadiren Mary ile konuşur.
Nadiren Meksika yemeği yerim.
Ben nadiren evde yerim.
Nadiren bir şey hakkında şikayet ederim.
Tom nadiren Boston'a gelir.
Nadiren kütüphaneye giderim.
Filme almak şöyle dursun, nadiren görülen...
Ender görülen büyüleyici bir an bu.
Nadiren bir kütüphaneye giderim.
Bob anne ve babasına nadiren yazar.
Baban nadiren aşırıya kaçar.
Tom ve Mary ender olarak birlikte yerler.
Tom nadiren kiliseye gider.
O, nadiren ebeveynlerine yazar.
Hava raporları nadiren gerçekleşir.
Tom nadiren kahvaltı eder.
Tom ve Mary nadiren birlikte dışarı çıkar.
Bu örümcek insanları nadiren ısırır.
Tom kendi hakkında nadir konuşur.
Plastik torbaları nadiren kullanırım.
Tom randevulara nadiren geç kalır.
Tom, Mary'nin nadiren ağladığını söyledi.
Tom nadiren bize yazıyor.
Nadiren görülürler. Varlıklarını çok az kişi bilir.
az görülmesinin sebebi de budur aslında
Vikingler nadiren merhamet teklif ediyor veya bekliyorlardı:
Toplantımız nadiren zamanında başlar.
Her zaman yeni bir şey ama nadiren iyi bir şey.
Tom kahvesine nadiren şeker koyar.
Tom ve Mary nadiren dışarı gider.
Tom siyah gömleğini nadiren giyer.
Kelimelerin nadiren sadece bir anlamı vardır.
Tom nadiren Mary'nin şakalarına güldü.
Nadiren Fransızca yazılmış kitapları okurum.
Annem gece nadiren televizyon izler.
Öğretmenimiz nadiren güler.
Tom ve Mary nadiren birlikte bir şey yapar.
O öyle yerlere pek gitmez.
...yeni teknolojiler... ...nadiren görülen yaratıkları ve gizli dramları...
O Tanrıya inanır ama nadiren kiliseye katılır.
Ya hiç görülmemiş ya da nadiren şahit olunan bir şey.
Babam nadiren, kırk yılda bir, Pazar günleri dışarı çıkar.
Babam nadiren sigara içer.