Translation of "‎이게" in Turkish

0.011 sec.

Examples of using "‎이게" in a sentence and their turkish translations:

이게 다입니다.

Bu kadar.

이게 보이시나요?

Görebiliyor musunuz?

이게 답니다.

Bu kadar.

‎이게 웬일인가 싶었죠

"Tanrım, neler oluyor?"

[이게 바로 그 날이었어]

İşte bu gün, evet

이게 이야기가 강력한 이유이고

İşte bu sebeple hikâyeler güçlüdür

이게 이야기의 구성입니다. 그렇죠?

Yani hikâyelerin yapısı bu, değil mi?

주변에 이게 많이 있더군요

Çevrede bunlardan çok gördüm.

이게 한국에서의 독재의 시작이었지.

yönetimini eline aldı. Ve işte bu da Güney Kore'nin ilk diktatörlüğünün başlangıcıydı.

하지만 이게 항상 사실은 아니죠.

Fakat bu her zaman doğru değil

[小田] 오다, 이게 저의

Bu benim Japonca soyadım.

이게 그다지 논란거리가 되지는 않죠.

Aslında o kadar da tartışmalı bir konu değil.

이게 어떻게 타오를지는 잘 모르겠어요

Bunun nasıl yanacağından emin değilim.

이게 제가 드려야 할 것입니다.

Sana bunu sunuyorum.

이게 바로 안티 CEO 지침서에요.

Anti CEO kitabı işte bu.

이게 뭔지 몇 분이나 아실까요?

Bunu kaçınız hatırlıyor?

이게 수백만 명을 끌어모으는 힘입니다.

Milyonları etkileyen işte bu.

항상 이게 4인가? 7인가? 모르겠더라고요.

Her uçuşta "Bu dört mü? Yedi mi? Bilmiyorum."

어떻게 이게 끝났다는 것인지 의심스러운 것이죠.

kuşkusu olduğunu hissetsem de

바로 이게 저와 고래들 사이에 있고,

Ve bu benim ve balinaların arasında

문제는 이게 얼마나 오래됐는지 모른다는 거죠

Sadece bunun ne kadar zamandır burada olduğunu bilmiyorum.

이게 그냥 오래된 공장이 아니라는 거였어요.

buranın yalnızca eski bir fabrika olmamasıydı.

그래서 저는 이게 선물이 아니라고 말했죠.

Bunun hediye olmadığını söyledim.

이게 무엇인지 알아내야 할 과제와 직면했습니다.

ve deneyip çözme mücadelesi vardı.

하지만 역사적 관점은 이게 전부가 아닙니다.

Küçük bir tarihsel perspektifin çok yol kat ettiğini düşünüyorum.

이게 모두 네가 트위치를 만든 덕분이야.

ve orada yaptığın her şey için teşekkür ederim.

이게 자주 잘못된 것에 걸리게 됩니다.

Sıkça yanlış şeylere takılır.

이게 바로 우리가 억제하려는 효소인 것이죠.

Önlemeye çalıştığımız enzim işte bu enzim.

‎이게 미래의 비전이 ‎될 수 있을까요?

Bu, bir gelecek vizyonu olabilir mi?

그러면 이게... 동쪽과 서쪽을 잇는 선이죠

Yani bu bir  doğu-batı hattı.

그러므로 이게 북쪽과 남쪽을 잇는 선이고요

Ve dolayısıyla bu da kuzey-güney hattım.

이게 대극과라면 마셨다가 죽을 수도 있어요

Eğer bu bir sütleğense onu içmek sizi öldürebilir.

그리고 저는 생각했습니다. "이게 나의 최선일까?"

Kendime dedim ki: "Gelebileceğim en iyi nokta bu mu?''

하지만 이게 '수표'만을 이야기하는 건 아냐

bu ellerinde boş çek olduğu anlamına gelmiyor.

저 수레 장치에서 남은 건 이게 다네요

El arabası sisteminden geriye kalan tek şey bu.

이게 앞을 모르고 제동 활강할 때의 위험성이죠

İşte tehlike buydu, yolun sonunu görmeden kayarsanız bu olur.

이게 시에만 관련된 문제는 아니란 걸 알지만

Bu problemin şairlere özgü olmadığını biliyorum.

맞아요, 밀레니엄 세대입니다. 이게 제가 알아낸 것입니다.

Pekala, sırada Y jenerasyonu. Bunlar bizim hakkımızda öğrendiklerim.

이게 내 커뮤니티야. 코힐리션(Cohhilition)이라고 해

Cohh: İşte bu benim topluluğum; bunun adı Cohhilition.

이게 바로 사람들간에 형성되는 새로운 잣대의 힘입니다.

İşte bu, yeni normaller yaratan birebir iletişimin gücüdür.

그리고 존중이 좋은 건 이게 전염된다는 거죠.

Saygının güzel tarafı ise bulaşıcı olmasıdır.

그렇다고 이게 그냥 가만히 있는 게 아닙니다.

Ancak yalnızca sabit değil.

이게 시작하려면 그냥 갈라진 틈만 있으면 되죠.

Başlamak için tek gereken bir çatlak.

'이게 뭐하는 짓이야? 어디부터 잘못된 거지?'하고 자문했죠.

Kendime “ne yaptım ben? Nerede yanlış yaptım?” diyordum.

"이게 얼마나 엉망인 건지 알아요" 라는 어투가 느껴졌습니다.

"Bunun ne kadar berbat olduğunu anlıyorum." diyen bir tonla iletti.

이게 없으면 다른 어느 원칙도 작동할 수 없죠.

saygı olmadan diğer ilkeler işe yaramaz.

제 생각을 말씀 드릴게요, 왜 이게 바보 같은 마술인지.

Bu numarayı neden işe yaramaz bulduğumu açıklayayım.

이게 바로 당신의 일을 이야기할 때 하면 안 되는 방식이에요.

Kastım, "Bu, işinizi insanlara nasıl anlattığınız ile ilgili değil

이게 로프 하강을 할 때 가장 중요한 겁니다 어디에 고정을 했는가?

Halatla inişte dikkat etmeniz gereken en önemli şey bu. Onu neye bağladınız?

이게 '대우'라는 재벌이 파산을 했을 때 그 누구도 구제하러 오지 않은 이유가 될 수 있고

Bu yüzden DAEWOO gibi büyük bir CHAEBOL battığında, kimse onları kurtarmaya kimse gelmedi.