Translation of "Kleines" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Kleines" in a sentence and their turkish translations:

Kleines Ghettokind,

Little ghetto child

- Dies ist ein kleines Buch.
- Das ist ein kleines Buch.

Bu küçük bir kitap.

Du kleines, fieses Stück!

Seni küçük hergele!

Noch ein kleines bisschen.

Sadece biraz daha fazla.

Ja, ein kleines bisschen.

Evet, biraz.

- Die Niederlande sind ein kleines Land.
- Holland ist ein kleines Land.

Hollanda küçük bir ülkedir.

Er ist ein kleines Würstchen.

- O sadece bir ast.
- O sadece bir emir kulu.

Das ist kein kleines Problem.

Bu, küçük bir sorun değil.

Anna ist ein kleines Mädchen.

Anna küçük bir kız.

Ich bin ein kleines Kind.

Ben küçük bir çocuğum.

Ich habe ein kleines Problem.

- Küçük bir sorunum var.
- Benim küçük bir sorunum var.

Wir haben ein kleines Problem.

Küçük bir sorunumuz var.

Unser kleines Mädchen wird erwachsen.

Küçük kızımız büyüyor.

Ann ist ein kleines Mädchen.

Ann küçük bir kızdır.

Luxemburg ist ein kleines Land.

Lüksemburg küçük bir ülkedir.

Es ist ein kleines Dorf.

Bu küçük bir köy.

Tom hat ein kleines Auto.

Tom'un küçük bir arabası var.

Maria hatte ein kleines Lämmchen.

- Mary küçük bir kuzuya sahipti.
- Mary'nin küçük bir kuzusu vardı.

Lass uns spielen, kleines Brüderchen!

Oynayalım, küçük kardeşlerim!

Ich habe ein kleines Auto.

Benim küçük bir arabam var.

Tom ist kein kleines Kind.

Tom küçük çocuk değil.

- Ich habe mir ein kleines Auto gekauft.
- Ich habe ein kleines Auto gekauft.

Küçük bir araba aldım.

- Ich habe ein kleines Geschenk für dich.
- Ich habe ein kleines Geschenk für euch.
- Ich habe ein kleines Geschenk für Sie.

- Senin için küçük bir hediyem var.
- Senin için ufak bir hediyem var.

Machen wir ein kleines Experiment, o.k.?

küçük bir deney yapacağız, tamam mı?

Man würde ein kleines Experiment machen.

Küçük bir deney yaparız.

Seit ich ein kleines Mädchen war,

Ama genç bir kız olduğumdan beri,

Was für ein süßes kleines Mädchen!

Ne kadar tatlı bir kız çocuğu!

Etwas Kleines bewegte sich im Dunkeln.

Küçük bir nesne karanlıkta hareket etti.

Ich habe sein kleines Spielchen durchschaut.

Onun küçük oyununa maddi destekte bulundum.

Israel ist ein sehr kleines Land.

İsrail çok küçük bir ülkedir.

Das ist ihr kleines schmutziges Geheimnis.

Bu onun küçük kirli sırrı.

Der Igel ist ein kleines Tier.

Kirpi küçük bir hayvandır.

Schau mir in die Augen, Kleines.

- Haydi şerefe!
- Hadi şerefe!

Ich hörte ein kleines Mädchen weinen.

Küçük bir kızın ağladığını duydum.

Es gab nur ein kleines Problem.

Sadece küçük bir sorun vardı.

Tom brachte Mary ein kleines Geschenk.

Tom Mary'ye küçük bir hediye getirdi.

Tom kaufte Mary ein kleines Geschenk.

Tom Mary'ye küçük bir hediye aldı.

Es gibt da ein kleines Problem.

Küçük bir sorun var.

Ich bin kein kleines Mädchen mehr.

Ben artık küçük bir kız değilim.

Dies ist ein sehr kleines Buch.

Bu çok küçük bir kitap.

Ryoko hat ein süßes kleines Gesicht.

Ryoko'nun sevimli küçük bir yüzü var.

Das ist nur ein kleines Detail.

O küçük bir ayrıntıdır.

Jeder Tag ist ein kleines Geschenk.

Her gün küçük bir hediyedir.

Ich bin kein kleines Kind mehr.

Artık küçük bir çocuk değilim.

- Die Heldin dieser Geschichte ist ein kleines Mädchen.
- Der Held dieser Geschichte ist ein kleines Mädchen.

Bu hikayenin kahramanı küçük bir kız.

Wir könnten hier ein kleines Feuer machen.

Belki bir ateş yakabiliriz

Zuallererst graben wir hier ein kleines Loch.

Pekâlâ, yapacağımız ilk şey buraya küçük bir delik açmak.

Im Saal befand sich ein kleines Publikum.

Salonda az sayıda seyirci vardı.

Wir planen ein kleines Fest morgen abend.

Yarın akşam bir parti vereceğiz.

Mir ist da ein kleines Missgeschick passiert.

Küçük bir aksilik yaşadım.

Ich hätte gern ein kleines Stückchen Kuchen.

Ben birazcık pasta istiyorum.

Sie haben mir ein kleines Zimmer zugeteilt.

Bana küçük bir oda tahsis ettiler.

Ich habe mir ein kleines Auto gekauft.

Kendime küçük bir araba satın aldım.

Er brachte ihr ein kleines Geschenk mit.

O ona küçük bir hediye getirdi.

Darf ich dir ein kleines Geheimnis anvertrauen?

Sana küçük bir sır söyleyebilir miyim?

Das muss ein kleines Vermögen gekostet haben.

Bu küçük bir servete mal olmuş olmalı.

Toms Operation sollte ein kleines Vermögen kosten.

Tom'un operasyonu küçük bir servete mal olacak.

Ein kleines Kind hat einen kleinen Wortschatz.

Genç bir çocuğun küçük bir kelime haznesi vardır.

Darf es ein kleines bisschen langsamer sein?

Birazcık daha yavaş olabilir mi?

- Es ist eine sehr kleine Stadt.
- Es ist ein sehr kleines Städtchen.
- Das ist ein sehr kleines Städtchen.

O çok küçük bir kasaba.

Hier könnten wir vielleicht ein kleines Feuer machen.

Belki bir ateş yakabiliriz

Es ist so groß wie ein kleines Auto.

Bu küçük bir araba büyüklüğünde.

Er hat in Kyoto ein kleines Haus gekauft.

Kyoto'da küçük bir ev satın aldı.

Was ist das für ein kleines blinkendes Licht?

O küçük yanıp sönen ışık nedir?

Hör auf, wie ein kleines Mädchen zu heulen!

Küçük bir kız gibi ağlamayı kes!

Die Frau brachte ein kleines Mädchen zur Welt.

Kadın bir kız bebek dünyaya getirdi.

Ich habe immer ein kleines Taschenmesser bei mir.

Ben her zaman küçük bir çakı taşırım.

Tom hat eine Frau und ein kleines Kind.

Tom'un bir eşi ve küçük bir çocuğu var.

Sie lächelte und nahm mein kleines Geschenk an.

Gülümsedi ve küçük hediyemi kabul etti.

Die Heldin dieser Geschichte ist ein kleines Mädchen.

Bu hikayenin kahramanı küçük bir kızdır.

Sie haben mich wie ein kleines Kind behandelt.

Bana çocuk gibi davrandın.

Sie benimmt sich noch wie ein kleines Kind.

O hala çocuk gibi davranıyor.

Mein Bruder hat mir ein kleines Spielzeug gekauft.

Erkek kardeşim bana küçük bir oyuncak satın aldı.

Tom hat ein kleines Mädchen, das Maria heißt.

Tom'un Mary adında küçük bir kızı var.

Ich brauche ein großes und kein kleines Haus.

Küçük olmayan büyük bir eve ihtiyacım var.

Seid ab und zu ein kleines bisschen verrückt!

Ara sıra birazcık deli olun!

Jeder Abschied ist wie ein kleines bisschen sterben.

Her veda, biraz ölmek gibidir.

Tom pflanzte ein kleines Pfirsichbäumchen vor seinem Haus.

Tom, evinin önünde küçük bir şeftali ağacı dikti.

Das hätte eigentlich unser kleines Geheimnis bleiben sollen.

Bu küçük sırrın aramızda kalması gerekiyordu.

Einige Leute sagen, Schweden sei nur ein kleines Land

Bazıları İsveç'in yalnızca küçük bir ülke olduğunu

Das zuerst. Dann bauen wir hier ein kleines Feuer.

İlk yapacağımız bu. Sonra küçük bir ateş yakacağız.

Das ist ein kleines Gerät, ein kleiner Rover-Roboter,

Küçük bir cihaz bu, küçük bir gezgin robot,

Ich bemerkte, dass ein kleines graues Tier uns anschaute.

Küçük, gri bir hayvanın bize doğru baktığını fark ettim.

Ich habe als kleines Mädchen immer mit Puppen gespielt.

Ben küçük bir kızken oyuncak bebeklerle oynardım.

Ich habe als kleines Mädchen häufig mit Puppen gespielt.

Ben küçük bir kızken oyuncak bebeklerle çok oynardım.

"Wir haben einen kleines Feuer das hier links ausbricht."

"Biraz ateşimiz var Burada solda patlak verdi. "

Jedes Monster ist ganz am Anfang jemandes kleines Kind.

Her canavar birinin bebeği olarak başlar.

Komm schon, wir haben nur mehr ein kleines Stückchen.

Hadi, neredeyse oradayız.

Marias kleines Eichhörnchen hat jetzt gelernt, Nüsse zu apportieren.

Mary'nin küçük sincabı artık nasıl fındık getireceğini öğrendi.

Als kleines Mädchen wollte Maria eine professionelle Tennisspielerin werden.

Bir genç kız olarak, Mary profesyonel bir tenis oyuncusu olmak istiyordu.