Translation of "Reputation" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Reputation" in a sentence and their turkish translations:

- You have a good reputation.
- Your reputation is good.
- Their reputation is good.
- They have a good reputation.

Senin şöhretin iyidir.

Tom's reputation is impeccable.

Tom'un itibarı kusursuz.

Your reputation precedes you.

- Sizin itibarınız önde gelir.
- Şöhretiniz sizden öndedir.

Fadil's reputation was ruined.

Fadıl'ın şöhreti yok oldu.

Sami destroyed Layla's reputation.

Sami, Leyla'nın şöhretini yok etti.

Sami tarnished Layla's reputation.

Sami, Leyla'nın şöhretini zedeledi.

Sami damaged Layla's reputation.

- Sami, Leyla'nın itibarını zedeledi.
- Sami, Leyla'nın itibarına hasar verdi.
- Sami, Leyla'nın itibarına zarar verdi.

That incident harmed his reputation.

- Kaza onun şöhretine zarar verdi.
- Bu olay onun ününü zedeledi.

The gossip hurt his reputation.

- Dedikodu onun ününü rencide etti.
- Dedikodu namına zarar verir.

He deserves a good reputation.

O iyi bir ünü hak ediyor.

He got a bad reputation.

Onun kötü bir ünü var.

He has a good reputation.

O iyi bir üne sahiptir.

Tom has a dubious reputation.

Tom kötü bir üne sahip.

She has a good reputation.

Onun iyi bir saygınlığı var.

Tom has a good reputation.

Tom'un iyi bir itibarı var.

You have a good reputation.

İyi bir ünün var.

His reputation was at stake.

Şöhreti tehlikedeydi.

Tom had a pious reputation.

Tom dindar bir üne sahipti.

She has a bad reputation.

Onun kötü bir ünü var.

My reputation is at stake.

İtibarım tehlikede.

My reputation has been destroyed.

Benim itibarım yıkıldı.

Tom has a terrible reputation.

Tom'un çok kötü bir itibarı var.

Tom has a bad reputation.

Tom kötü bir üne sahiptir.

Tom's reputation isn't exactly untainted.

Tom'un şöhreti tam olarak bozulmuş değildir.

Tom is damaging his reputation.

- Tom itibarını zedeliyor.
- Tom kendi ününe zarar veriyor.

- It is hard to maintain one's reputation.
- It's hard to maintain one's reputation.

Birinin ününü sürdürmek zordur.

That scandal cost him his reputation.

O skandal onun şöhretine mal oldu.

He has a reputation for integrity.

O dürüstlük biçiminde bir üne sahiptir.

You have something of a reputation.

Sen ünlü bir şeye sahipsin.

Our professor has a good reputation.

Profesörümüz iyi bir üne sahiptir.

Tom acquired a reputation for honesty.

Tom, dürüstlüğüyle nam salmıştı.

I don't care about my reputation.

- Şöhretim umurumda değil.
- İtibarım umurumda değil.

I'm just thinking about your reputation.

Ben sadece senin itibarını düşünüyorum.

Tom had to defend his reputation.

Tom itibarını savunmak zorunda kaldı.

That firm has a good reputation.

- O firma iyi bir üne sahiptir.
- O firmanın iyi bir ünü var.

That man has a bad reputation.

- O adam kötü bir üne sahiptir.
- O adamın kötü bir şöhreti var.

All I have is my reputation.

Bütün sahip olduğum şey itibarım.

I have a reputation to protect.

Ben korumak için bir üne sahibim.

Hornets are better than their reputation.

Eşek arıları şöhretlerinden daha iyidir.

The scandal hurt the company's reputation.

Skandal şirketin itibarını zedeledi.

That boy has quite a reputation.

Şu çocuk epeyce bir üne sahip.

Fadil had a reputation for violence.

Fadıl'ın şiddet konusunda bir ünü vardı.

Tom has a reputation for violence.

Tom şiddet konusunda bir üne sahiptir.

He had a reputation for carelessness.

O dikkatsizlik için bir üne sahipti.

Sami wanted to destroy Layla's reputation.

Sami, Leyla'nın itibarını yok etmek istedi.

He is a man of good reputation.

O iyi bir üne sahip bir adam.

He cares a lot about his reputation.

İtibarına çok dikkat eder.

He was desperate to defend his reputation.

O, ününü savunmak için umutsuzdu.

Are you trying to ruin my reputation?

İtibarımı mahvetmeye mi çalışıyorsun?

He has bad reputation of being dishonest.

O, düzenbazlığıyla kötü bir üne sahiptir.

Tom cares a lot about his reputation.

Tom ününü çok önemser.

Fadil had a reputation as a playboy.

Fadil'ın playboy olarak ünü vardı.

The incident left a spot on his reputation.

Kaza onun şöhretinde bir leke bıraktı.

Her third movie greatly added to her reputation.

Onun üçüncü filmi ününü oldukça artırdı.

He has a bad reputation with his students.

Öğrencilerinin yanında kötü bir ünü var.

He has a bad reputation of being dishonest.

Sahtekâr olma konusunda kötü bir üne sahiptir.

Jersey Shore gave New Jersey a bad reputation.

Jersey Shore, New Jersey'ye kötü bir ün verdi.

He can't afford to have his reputation hurt.

O onun itibarını incitmeyi göze alamaz.

His reputation goes with him wherever he goes.

O nereye giderse ünü onunla birlikte gider.

Tom has a reputation for always being late.

Tom her zaman geç kaldığı için bir üne sahiptir.

Many scientists have the reputation of being eccentric.

Çok sayıda bilim adamı eksantrik olma ününe sahiptir.

Tom has a very bad reputation around town.

Tom şehrin civarında çok kötü bir üne sahiptir.

- Do you really think this will ruin my reputation?
- Do you really think that this will ruin my reputation?

Bunun itibarımı mahvedeceğini gerçekten düşünüyor musun?

I had a good a network, a good reputation --

İyi bir çevrem, iyi bir itibarım vardı. İyi olacağımı

Similarly, reputation is a very powerful economic force, right?

İtibar da tıpkı bunun gibi çok kuvvetli ekonomik güçtür değil mi?

Here he established his reputation  as an exceptional administrator  

dikkat ederek ve yüksek standartlarını karşılamayan subayları işten

Do you really think it will destroy my reputation?

Bunun gerçekten benim itibarımı yok edeceğini mi düşünüyorsun?

He is an exemplary person with an excellent reputation.

O, mükemmel şöhretiyle örnek alınacak bir kişidir.

He has a reputation for being a skirt chaser.

Bir zampara olduğu için onun bir şöhreti var.

Tom has a very bad reputation in certain quarters.

Tom bazı bölgelerde çok kötü bir üne sahip.

I am afraid they both have a bad reputation.

Maalesef onların her ikisininde kötü bir ünü var.

The successful concert tour established her reputation as a singer.

Başarılı konser turu bir şarkıcı olarak onun ününü kurdu.

It is very hard to live up to your reputation.

Ününüze ulaşmak çok zor.

He has a good reputation no matter where he goes.

Nereye giderse gitsin iyi bir üne sahiptir.

The Dutch have a reputation for being good at languages.

Hollandalıların dillerde iyi olma konusunda itibarı vardır.

No matter where Tom goes, he has a good reputation.

Tom nereye giderse gitsin iyi bir şöhrete sahiptir.

Salmonella outbreaks blemished spinach importers' reputation for running clean factories.

Salmonella salgınları ıspanak ithalatçılarının temiz fabrika çalıştırma itibarını lekeledi.

You live freely if you haven't a reputation to lose.

- Kaybedecek bir şöhretin yoksa,özgür bir şekilde yaşarsın.
- Kaybedecek bir itibarın yoksa; özgürce yaşarsın.

Tom has a reputation of never listening to anybody's advice.

Tom kimsenin tavsiyesi asla dinlemeyen bir üne sahiptir.

And despite its bad reputation, we need to ask the question:

Kötü ününe rağmen şu soruyu sormamız gerekiyor:

Who seemed to care more about their honor and their reputation

kendi adlarını ve şereflerini önemsiyor gibi görünen

The human attacks have worsened the reputation of this big cat.

Bu büyük kedi, insanlara saldırmasıyla kötü bir ün kazanmıştır.

Tom has a reputation of never letting anyone else say anything.

Tom'un başka birinin bir şey söylemesine asla izin vermeyen bir ünü vardır.

Tom has a reputation of never getting things done on time.

- Tom işleri asla zamanında yaptırmayan bir üne sahip.
- Tom işleri asla zamanında yaptırmamakla ünlüdür.

Ms. Eichler had a notorious reputation for being austere to her students.

Bayan Eichler öğrencilerine olan sertliğiyle bilinir.

This is a new blow against the reputation of the automobile manufacturer.

Bu, otomobil üreticisinin itibarına karşı yeni bir darbedir.

A reputation for outstanding staff work  meant his services were in high demand,  

Olağanüstü personel çalışmasıyla tanınması, hizmetlerinin yüksek talep görmesi anlamına geliyordu ve

He has a reputation for taking a long time to make a decision.

Geç karar vermesiyle ünlüdür.

It would hurt your reputation if you went to the party with Tom.

Eğer Tom'la partiye gidersen bu senin itibarını zarar verir.

He has a reputation for taking a long time to make up his mind.

O karar vermek için uzun bir zaman ayırdığından dolayı bir üne sahiptir.

In the recent years, the reputation of serving as a soldier has steadily been lowered.

Son yıllarda, bir asker olarak hizmet etmenin itibarı sürekli düşürüldü.

With a fearsome reputation and an arsenal honed over centuries. It’s fast, aggressive, and highly venomous,

gelişmiş bir cephaneye sahip, kâbus gibi bir yaratıktır. Hızlı, agresif ve son derece zehirlidir

In the process he won a reputation as an organised and decisive commander, and brilliant tactician.

Bu süreçte organize ve kararlı bir komutan ve parlak bir taktikçi olarak ün kazandı.

Frank had a reputation as a bad boy but he lived it down as he grew up.

Frank'in kötü bir çocuk olarak bir ünü vardı fakat büyüdüğünde unuttu.