Translation of "Farmer" in Turkish

0.019 sec.

Examples of using "Farmer" in a sentence and their turkish translations:

- I'm a farmer.
- I am a farmer.

Ben bir çiftçiyim.

- He's a farmer.
- He is a farmer.

O bir yetiştirici.

In some, a farmer

bazısında ise bir çiftçi

I'm just a farmer.

Ben sadece bir çiftçiyim.

He's a rice farmer.

O bir pirinç yetiştiricisi.

Tom is a farmer.

Tom bir çiftçi.

Tom isn't a farmer.

Tom bir çiftçi değil.

Tom was a farmer.

Tom bir çiftçiydi.

The farmer planted barley.

Çiftçi arpa ekti.

I'm not a farmer.

Ben bir çiftçi değilim.

You're a good farmer.

Sen iyi bir çiftçisin.

Tom wasn't a farmer.

Tom bir çiftçi değildi.

- You should've been a farmer.
- You should have been a farmer.

Bir çiftçi olmalıydın.

- Tom wanted to be a farmer.
- Tom wanted to become a farmer.

Tom bir çiftçi olmak istedi.

- You're not a farmer, are you?
- You aren't a farmer, are you?

Sen bir çiftçi değilsin, değil mi?

A farmer plowing his field

bir çiftçi tarlasını sürüyor

Andy can be the farmer!

Andy çiftçi olabilir!

My grandfather was a farmer.

Büyükbabam bir çiftçiydi.

Tom is a sheep farmer.

Tom bir koyun çiftçisi.

Tom was a potato farmer.

Tom bir patates çiftçisiydi.

My grandmother was a farmer.

Büyükannem bir çiftçiydi.

The farmer entered the pigsty.

Çiftçi domuz ağılına girdi.

Tom worked as a farmer.

Tom bir çiftçi olarak çalıştı.

Tom is a terrible farmer.

Tom berbat bir çiftçi.

Tom could be a farmer.

Tom bir çiftçi olabilir.

I'm just a simple farmer.

Ben sadece basit bir çiftçiyim.

Tom is a chicken farmer.

Tom bir tavuk yetiştiricisi.

- I thought Tom was a farmer.
- I thought that Tom was a farmer.

Tom'un bir çiftçi olduğunu düşündüm.

- I know that Tom is a farmer.
- I know Tom is a farmer.

Tom'un çiftçi olduğunu biliyorum.

The farmer employed five new workers.

Çiftçi beş yeni işçiyi işe aldı.

I look like an old farmer.

Yaşlı bir çiftçiye benziyorum.

He wanted to become a farmer.

O bir çiftçi olmak istiyordu.

Do I look like a farmer?

Bir çiftçiye benziyor muyum?

I'm going to be a farmer.

Ben bir çiftçi olacağım.

But the farmer smiled at him.

Ama çiftçi ona gülümsedi.

He wanted to be a farmer.

O, bir çiftçi olmak istedi.

Tom wanted to become a farmer.

Tom bir çiftçi olmak istedi.

I wanted to be a farmer.

Bir çiftçi olmak istedim.

You're still a farmer, aren't you?

Sen hâlâ bir çiftçisin, değil mi?

Tom is a farmer, isn't he?

Tom bir çiftçi, değil mi?

Mary is a farmer, isn't she?

Mary çiftçi, değil mi?

Tom is a very good farmer.

- Tom çok iyi bir çiftçi.
- Tom çok iyi bir çiftçidir.

- The farmer seeded the field with wheat.
- The farmer scattered the wheat seeds in the field.

Çiftçi buğday tohumlarını tarlada saçtı.

The farmer sowed his field with wheat.

Çiftçi tarlasına buğday ekti.

The farmer cultivates a variety of crops.

Çiftçi çeşitli ürünler yetiştiriyor.

The farmer plowed his field all day.

Çiftçi bütün gün tarlasını sürdü.

The farmer liked to keep them busy.

Çiftçi onları meşgul etmeyi severdi.

- The milkman died.
- The dairy farmer died.

Mandıra çiftçisi öldü.

- He's a farm worker.
- He's a farmer.

O bir çiftlik işçisi.

The farmer should use a new fertiliser.

Çiftçi yeni bir gübre kullanmalı.

He was a fruit farmer from California.

Kaliforniya'lı bir meyve çiftçisiydi.

She borrowed a saw from the farmer.

Çiftçiden bir testere ödünç aldı.

The farmer ploughed his field all day.

Çiftçi bütün gün tarlasını sürdü.

Sami's body was discovered by a farmer.

Sami'nin cesedi bir çiftçi tarafından keşfedildi.

Tom is a sheep farmer, isn't he?

Tom bir koyun çiftçisidir, değil mi?

The farmer that lived nearby came to investigate.

Yakında yaşayan çiftçi araştırmak için geldi.

The farmer keeps his tractor in the barn.

Çiftçi traktörünü ahırda tutar.

My spouse and I were visiting the farmer.

Eşim ve ben çiftçiyi ziyaret ediyorduk.

The farmer is scattering seeds over the field.

Çiftçi tarlaya tohumları serpiyor.

He bought eggs and milk from a farmer.

O, bir çiftçiden yumurtalar ve süt aldı.

This farmer owns horses instead of a tractor.

Bu çiftçi traktör yerine atlara sahip.

Every farmer who owns a donkey beats it.

Bir eşek sahibi olan her çiftçi ona vurur.

"I want to be a farmer," said Pip.

"Ben bir çiftçi olmak istiyorum" dedi Pip.

They also captured another farmer and his son.

Onlar diğer bir çiftçiyi ve oğlunu da ele geçirdiler.

The farmer took the wheat to the barn.

Çiftçi buğdayı ahıra götürdü.

The farmer has a large amount of land.

Çiftçinin büyük miktarda arazisi var.

- The farmer rose at sunrise and worked till sunset.
- The farmer got up at sunrise and worked till sunset.

Çiftçi gün doğumunda kalktı ve gün batımına kadar çalıştı.

This is the reality every farmer faces every year.

Bu gerçekle her çiftçi her yıl yüzleşiyor.

The old farmer did not pay him much money.

Yaşlı çiftçi ona çok para ödemedi.

The president was a farmer when he was young.

Başkan gençken bir çiftçiydi.

Once there was a poor farmer in the village.

Bir zamanlar köyde, yoksul bir çiftçi vardı.

The farmer could leave no wealth to his sons.

Çiftçi oğullarına hiçbir servet bırakamadı.

She opened the door and invited the young farmer in.

Kapıyı açtı ve genç çiftçiyi içeriye davet etti.

From those 60 cents, the Spanish farmer would get 30 cents.

Bu 60 centten, İspanyol çiftçi 30 cent kazanır.

The farmer caught the boy stealing the apples in his orchard.

Çiftçi kendi bahçesindeki elmaları çalan çocuğu yakaladı.

The farmer had several of his sheep killed by feral dogs.

Çiftçinin koyunlarından birkaçı, yabani köpekler tarafından öldürülmüştü.

The farmer dug a hole so he could plant a tree.

Çiftçi, bir ağaç dikebilmek için bir çukur kazdı.

Tom was a farmer, but dreamed of a career in advertising.

Tom bir çiftçiydi, ancak reklamda bir kariyer düşünüyordu.

- I look like an old farmer.
- I look like an old peasant.

Yaşlı bir köylüye benziyorum.

But the farmer was kind to him and taught him a lot.

Fakat çiftçi ona karşı çok nazikti ve ona çok şey öğretti.

A farmer between two lawyers is like a fish between two cats.

İki avukat arasındaki bir çiftçi, iki kedi arasındaki bir balık gibidir.

This is Wes Jackson, a farmer I spent some time with in Kansas.

Bu kişi Wes Jackson, Kansas'tayken zaman geçirdiğim bir çiftçi.

Clyde Tombaugh was born on a farm in Illinois. His father was a farmer.

Clyde Tombaugh, Illinois'daki bir çiftlikte doğdu. Onun babası bir çiftçiydi.

His father was a wealthy, uneducated farmer who died three months before Newton was born.

Onun babası Newton doğmadan üç ay önce ölen varlıklı ve eğitimsiz bir çiftçiydi.

"Ah, you little thief!" said the Farmer in an angry voice. "So you are the one who steals my chickens!"

Çiftçi kızgın bir sesle "Ah, seni küçük hırsız!" dedi. "Öyleyse tavuklarımı çalan kişi sensin!"