Translation of "‫ينبغي" in Turkish

0.020 sec.

Examples of using "‫ينبغي" in a sentence and their turkish translations:

ولماذا ينبغي أن نهتم؟

Niye önemsemeliyiz?

ينبغي أن تعمل بنصيحته.

Onun tavsiyesini takip edebilirsin.

ينبغي أن تصلح سيارتك.

Arabanı tamir ettirmelisin.

ينبغي أن تتقيد بمبادئك.

İlkelerine göre yaşamalısın.

- ينبغي على سامي أن يتبنّى الأمر.
- ينبغي على سامي أن يتولّى المسؤوليّة.

Sami'nin sorumluluk üstlenmesi gerekir.

‫ماذا ينبغي أن نأكل إذن؟‬

Ne yemeliyiz?

‫ينبغي أن تمنحني بعض الطاقة.‬

Biraz enerji verecektir.

ينبغي أن تخجل من جهلك.

- Sen bilgisizliğinden dolayı mahcup olmalısın.
- Cahilliğinden utanmalısın.

ينبغي أن نواجه هذة المشكلة.

Bu sorunla yüzleşmeliyiz.

كان ينبغي أن أقوم بشيء.

Bir şey yapmalıydım.

لا ينبغي أن نتلاعب بالحبّ.

Aşkla şaka yapmamalıyız.

لا ينبغي أن تخرق القواعد.

Kurallara karşı gelmemelisin.

ينبغي أن تنجح في هذا.

Onu yapmalısın.

ينبغي أن تقدّم لي أزهارا.

Bana çiçekler vermen gerekir.

ربّما ينبغي أن ننسى الأمر.

Belki de onu unutmamız gerek.

- ينبغي أن تقسم ويدك على الكتاب المقدس.
- ينبغي أن تقسم ويدك على الإنجيل.

İncil üzerine yardım etmelisin.

لا ينبغي لي محاولة سباق أسد...

Bir aslandan koşarak kurtulmaya çalışmamalıyım

‫حسناً، ينبغي أن نذهب!‬ ‫يا صاح!‬

Tamam, gitmeliyiz! Hey!

نمو الإنترنت الصيني لا ينبغي رفضه،

Çin'deki internetin büyümesi gözardı edilmemeli

ينبغي أن تحدث شعورًا من الفضول.

Kültürel binalar bir merak duygusu uyandırmalıydılar.

أنه ينبغي أن أكبر لأكون رجلًا.

erkek olacağım bana söylendi.

أكثر مما ينبغي. أكثر من اللازم

çok fazla

ينبغي أن تميز بين الصحيح والخطأ.

Doğru ve yanlışı ayırt etmelisin.

ينبغي أن تقلع عن الشرب والتدخين.

Sigara ve içki içmekten vazgeçmelisin.

ينبغي أن ترد الديون التي عليك.

Borçlarını ödemelisin.

ينبغي أن تكون مسؤولًا عن أفعالك.

Eylemlerin için sorumlu olmalısın.

ينبغي أن تبدأَ أبكر ما يمكنك.

Mümkün olduğunca erken başlamalıydın.

ينبغي أن تدرك أن هذا جد.

Anlaman gerekir, bu ciddi.

لا ينبغي أن ننسى ذلك أبدا.

Onu asla unutmamalıyız.

لا ينبغي أن تدخن عندما تعمل.

Çalışırken sigara içmemelisin.

ينبغي على الناس تعلم هذه الأشياء.

Bunları insanların öğrenmesi lazım.

ماذا ينبغي أن يفعله في رأيكن؟

Onun ne yapması gerektiğini düşünüyorsun?

لقد أعطيتك معلومات أكثر مما ينبغي.

Zaten sana çok fazla bilgi verdim.

لم يكن ينبغي أن يحدث هذا.

Bunun meydana gelmemesi gerekirdi.

ينبغي على سامي أن يستمع إليّ.

- Sami'nin beni dinlemesi gerek.
- Sami'nin beni dinlemesi lazım.

هذا لا ينبغي أن يكون مثيراً للجدل.

Bu konu tartışmalı olmamalı.

على أي حال ينبغي أن أتخلى عنها.

Her neyse, futbolu bırakmak zorunda kaldım.

وكان هناك شيءٌ واحدٌ فقط ينبغي فعله.

ve daha fazla yapılacak bir şey yoktu,

ومن ثمّ، ينبغي أن أبدأ دراسة الجيولوجيا.

o zaman muhtemelen jeoloji çalışmaya başlamalıyım.

ينبغي أن تبنيك كلماتهم لا أن تهدمك.

Kelimeleri sizi kuvvetlendirmeli, moralinizi bozmamalı.

السلبيات والغياب لا ينبغي أن يثبط عزيمتنا

Olumsuzluklar ve yokluklar bizi vazgeçirmemeli

هذا هو الشيء الصحيح الذي ينبغي عمله.

Yapılacak doğru şey bu.

ينبغي أن تحاول تكوين عادةٍ لاستخدام قواميسك.

Sözlüklerini kullanma alışkanlığı oluşturmaya gayret etmelisin.

ينبغي ألّا نجعل تحيزاتنا تأثر في قراراتنا.

Kararlarımızda önyargılarımızdan etkilenmemeliyiz.

ينبغي أن تكون لوسي في المطبخ الآن.

Lucy şimdi mutfakta olmalı.

من فضلك، أخبرني بما ينبغي أن أفعله.

- Lütfen bana ne yapmam gerektiğini söyle.
- Lütfen ne yapmam gerektiğini söyle.

ينبغي أن تلغى منهجيا المشاريع الضارة بالبيئة.

Çevresel olarak zarar verici projeler sistematik olarak terk edilmelidir.

لكن ينبغي على القطاع الخاص والأفراد أيضًا

Ama özel sektörün, insanların da inisiyatif alması,

أعتقد أنه ينبغي عليك أن تقرأه بنفسك.

Bence bunu kendin okumalısın.

ينبغي أن يفهم الناس أن العالم يتغير.

İnsanlar dünyanın değiştiğini anlamalılar.

ينبغي أن تفهم أنه عليّ الذهاب الآن.

Şimdi gitmek zorunda olduğumu anlamak zorundasın.

بعض النّساء لا ينبغي أن يلدن أبدا.

Bazı kadınların asla doğum yapmamaları gerekir.

ينبغي أن يتعلّم فاضل شيئا من العربيّة.

Fadıl'ın biraz Arapça öğrenmeye çalışması gerekir.

لم يكن ينبغي على سامي أن يأتي.

Sami'nin gelmemesi gerekirdi.

لم يكن ينبغي على سامي تناول الكحول.

Sami'nin alkol kullanması gerekmiyordu.

لا أعلم لم ينبغي أن نقوم بذلك.

Onu neden yapmak zorunda olduğumuzu bilmiyorum.

وليس كشيء ينبغي عليه أن يشعر بالخزي منه.

ve utanması gereken şeyler asla değildi.

هذا الجمال الكوني، كما ينبغي أن أقول عنه..

bu evrensel güzellik --

ينبغي لها أن تستمع إلى آراء الآخرين أكثر.

Diğer insanları daha çok dinlemelisin.

قالت أنه ينبغي علي أن أعود للبيت مبكرا.

Kısa sürede eve gelmem gerektiğini söyledi.

أنا لستُ جملةً. ينبغي أن أحذف من تتويبا.

Ben bir cümle değilim.Tatoeba'dan silinmiş olmam gerekir.

لكن ربما لا ينبغي أن يكونوا قلقين للغاية.

Fakat muhtemelen çok endişelenmemeliler.

أقلت شيئا كان ينبغي علي أن لا أقوله؟

Söylememem gereken bir şey mi söyledim?

‫ينبغي أن أنزلق بسرعة فوق‬ ‫كل هذا الثلج والجليد.‬

Tüm bu buzun ve karın üzerinden kayıp geçmeliyim.

‫ينبغي أن يكون تحركها أكثر أمانًا‬ ‫تحت ستار الظلام.‬

Karanlık çöktüğü için bu vakitler daha güvenli olsa gerek.

لا ينبغي أن يكون الفيروس خائفا ، لا يهم كثيرا

Virüsten korkulmaması gerekiyor çok da önemli değil

قبل أن تكتب شيئًا، ينبغي أن تتأكد من الحقائق.

Bir şeyler yazmadan önce gerçeklerden emin olmalısın.

لا ينبغي لتوم أن يكون خارجا حتى وقت متأخر.

Tom geç saatlere kadar dışarıda kalmamalıydı.

ينبغي على توم أن لا يكون قلقا بشأن ذلك.

Tom bunun hakkında endişelenmemeliydi.

‫ثم سنتابع.‬ ‫ينبغي أن نكون اقتربنا‬ ‫من قرية "إمبارا" الآن.‬

Sonra devam edeceğiz. Embarra Köyü'ne yaklaşmış olmalıyız.

‫حسناً، بدأ الوقت يتأخر الآن،‬ ‫ينبغي أن أفكر في المأوى،‬

Pekâlâ, artık geç oluyor, sığınağı düşünmemiz gerek.

‫حسناً، بدأ الوقت يتأخر الآن،‬ ‫ينبغي أن نفكر في المأوى،‬

Pekâlâ, artık geç oluyor. Sığınağı düşünmemiz gerek.

‫حسناً، ترى إذن إنه ينبغي أن نتوقف‬ ‫ونحاول إشعال نار؟‬

Pekâlâ, durup ateş yakmayı denememizi istediniz demek?

توم يعلم تماما أنه لا ينبغي عليه أن يفعل هذا.

- Tom onu yapmaması gerektiğini kesinlikle biliyor.
- Tom onu yapmaması gerektiğini kesinlikle bilir.

لا الطّلبة و لا المدرّسين ينبغي أن يتوقّفوا عن التّعلّم.

Ne öğrenciler ne de öğretmenler öğrenmeyi durdurmalı.

‫ماذا تعتقد؟ هل نحاول عمل فخ كما ينبغي،‬ ‫ببعض اللحم المتعفن...‬

Ne diyorsunuz? Çürümüş etle düzgün bir tuzak mı kuralım

‫هذا المكان مخيف للغاية‬ ‫ولا نريد الاستمرار هنا أطول مما ينبغي.‬

Burası oldukça ürkütücü  ve burada olmamız gerektiğinden daha fazla kalmamalıyız.

كلمة سرّ جيّدة ينبغي أن تكون صعبة للحزر و سهلة للتّذكّر.

İyi bir parolanın tahmin edilmesi zor fakat hatırlanması kolay olmalıdır.

- يجب ان تحافظ علي نظافه غرفتك
- ينبغي عليك أن تُبقي غرفتك نظيفة

Odanı temiz tutmalısın.

- صديقي ينبغي أن يكون في المنزل الأن.
- صديقي يجب أن يكون بالمنزل الآن.

Şimdi arkadaşım evde olmalı.

إن رأيت رجلًا يأتيك بنية واضحة لعمل الخير لك، ينبغي لك الهرب بحياتك.

Sana faydalı olmak amacıyla sana yaklaşan bir adam görürsen, hayatın için koşmalısın.

‫مكان الاستراحة الخطير هذا‬ ‫ينبغي أن يكون كافيًا لحماية أبو قلادة‬ ‫من مخاطر الليل.‬

Bu riskli dinlenme yeri jeladaları karanlığın tehlikelerinden korumaya yeterli olacaktır.

ثم يقول أنه لا ينبغي لي أن أرى على الأقل منحدرًا حول استدارة العالم

o zaman benim dünyanın yuvarlaklığına dair en azından bir eğim dahi görmem gerekmez mi diyor

‫حسناً، لنلق نظرة شاملة ‬ ‫على الأرض من هذا الارتفاع.‬ ‫ينبغي أن يكون ذلك الحطام هناك.‬

Tamam, şuradan yolumuza bir bakalım. Enkaz şurada olmalı.

‫عندما تقدم لكم الحياة البرية ‬ ‫فرصة توفير غذاء يجب أن تغتنموها.‬ ‫ماذا ينبغي أن نأكل إذن؟‬

Vahşi yaşam size bir yiyecek fırsatı sunarsa, onu değerlendirirsiniz! Ne yemeliyiz?

للأسف ، لا نقول ما إذا كان ينبغي لنا أن نتعلم دروسًا من كل زلزال نعيش فيه.

her yaşadığımız depremden bundan ders almalıyız deyip almıyoruz malesef

‫ولكنني لم أحم حبلاً به من قبل.‬ ‫هذا جيد ولهذا السبب ينبغي دائماً ‬ ‫أن ترتدي سروالاً داخلياً.‬

Ama hiç halat korumak için kullanmamıştım. Bu iyi bir şey ve bu yüzden her zaman iç çamaşırı giymelisiniz.