Translation of "كثيرا" in Turkish

0.006 sec.

Examples of using "كثيرا" in a sentence and their turkish translations:

- نحبّك كثيرا.
- نحن نحبّك كثيرا.

Sizi çok seviyoruz.

- أنا متأثّر كثيرا.
- أنا متأثّرة كثيرا.

- Gözlerim doldu.
- Çok duygulandım.

افتقدناك كثيرا!

Sizi çok özlüyoruz.

لم يتكلم كثيرا

çok konuşmazdı da

سنبقى بعيدا كثيرا

uzak duracağız o kadar

ولكن ليس كثيرا

ama çok ta değil yani

إشتقت إليك كثيرا !

- Seni çok özledim.
- Seni çok özledim!

كان ذلك كثيرا

Çok mu fazlaydı?

هذا يعجبني كثيرا.

Bu çok hoşuma gidiyor.

هو يصرخ كثيرا.

O çok bağırıyor.

توم يشرب كثيرا.

Tom çok içer.

لقد تحسّن كثيرا.

O çok daha iyidir.

يجبها جمال كثيرا.

Jamal ona tapıyor.

كو: بصراحة ،ليس كثيرا.

Cohh: Doğrusu, pek sayılmaz.

أردت أن أشارككم كثيرا

sizlere paylaşmak istedim o kadar

لماذا تأتي الخفافيش كثيرا؟

neden yarasalar bu kadar çok gündeme geliyor?

نسمع هذه الكلمة كثيرا

Bu lafı çok duyarız

لم تتغير العقلية كثيرا

Zihniyet aslında pekte değişmemiş

أنا لا أنام كثيرا.

Çok fazla uyumam.

يشبه توم أخاه كثيرا.

Tom erkek kardeşine çok benziyor.

لا ألتقي به كثيرا.

Onunla çok sık görüşmem.

هل ترى توم كثيرا؟

Tom'u sık sık görür müsün?

لا أشاهد التلفاز كثيرا.

Çok fazla TV izlemem.

قلقلنا من أجلك كثيرا.

Senin için çok endişeliyiz.

توم يحب البيروقراطية كثيرا.

Tom, bürokrasiyi çok seviyor.

أنا متعب كثيرا الليلة.

Bu gece çok yorgun hissediyorum.

كانت ليلى مستاءة كثيرا.

Leyla çok üzülmüştü.

لماذا أنت منحوس كثيرا؟

Niye bu kadar şanssızsın?

سأعتمد كثيرا على حركات اليد.

Bir sürü el hareketi yapacağım.

لم نتمكن من الذهاب كثيرا

çok gidemiyorduk yaşımız küçük annemiz çok izin vermiyordu

بينما نعتقد أنه ليس كثيرا

bizler o kadar da değil diye düşünürken

تشرب ماري كثيرا من الماء.

Mary çok su içer.

أحبّك كثيرا بما فيه اليوم.

Seni bugün de çok seviyorum.

لا آتي إلى هنا كثيرا.

Buraya çok sık gelmem.

- فاضل ثرثار.
- فاضل يتكلّم كثيرا.

Fadıl çok fazla konuşuyor.

لا يُدعى سامي كثيرا للحفلات.

Sami partilere sık sık davet edilmiyor.

سامي يطالع و يكتب كثيرا.

Sami çok okuyup yazar.

لماذا تحب ارتداء القبعات كثيرا؟

Neden bu kadar şapka takmaktan hoşlanıyorsun?

نتكلم كثيرا هل هذا صحيح

Çok konuşuyoruz, değiI mi?

وغالبا الملاكمون يكونوا كمن شرب كثيرا

ve sonrasında, bu boksörler çok içmiş gibi hissediyorlar.

واجابتي هي أنه لم يتأخر كثيرا

Ve benim cevabım hâlâ çok geç olmadığı.

ولم يعد السقف تسيل بالماء كثيرا:

tavanınız akmıyor,

ضحك الناس كثيرا في هذا الوضع

İnsanlar bu duruma çok güldü

المشكلة أن الطاقة الشمسية تكلف كثيرا.

Sorun güneş enerjisinin çok fazla maliyetinin olması.

لا أحب محلات المراكز التجارية كثيرا.

Ben gerçekten alışveriş merkezi mağazalarını beğenmiyorum.

كانت ماري تتألم كثيرا من ظهرها.

Mary'nin sırt ağrısı ona işkence yapıyordu.

كان كثيرا ما يتّبع النصائح الخاطئة.

O, sık sık kötü tavsiyeleri dinledi.

لا يستطيع توم التكلم بالفرنسية كثيرا.

Tom Fransızcayı çok fazla konuşmaz.

يحب توم كعكة الأناناس المقلوبة كثيرا.

Tom sadece ananaslı kek seviyor.

أنا شكور كثيرا لكوني مسلما اليوم.

Bugün Müslüman olduğum için çok memnunum.

كانا سامي و ليلى يتخاصمان كثيرا.

Sami ve Leyla çok tartışıyorlardı.

كان سامي يتشاجر كثيرا مع أمّه.

Sami sık sık annesiyle kavga etti.

سافر توم كثيرا في العام الماضي

Tom geçen sene çok seyahat etti.

توم مشغول كثيرا اليوم، أليس كذلك؟

Tom bugün oldukça meşgul, değil mi?

لا نستغرب أننا نعاني كثيرا في داخلنا.

içimizde bu kadar çok acı çekmemize şaşmamak lazım.

الذين كثيرا ما أساءوا معاملة السكان المسيحيين.

Hıristiyan nüfusa sürekli kötü muamele eden Frenk birliklerinin edepsizliğini vurguladılar.

هل وجدت كثيرا من الجزائريين في ألمانيا؟

Almanya'da çok Cezayirli buldun mu?

- توم ينزف.
- توم يفقد كثيرا من الدم.

Tom kan kaybediyor.

سوف يكون عندهم أسئلة أكثر كثيرا عننا.

Onların bizden çok daha fazla sorusu olacak.

يبدو أننا نتخاصم كثيرا أنا و أنت.

Sen ve ben çok tartışıyor gibi görünüyoruz.

- كان سامي مبتهجا كثيرا.
- كان مفعما بالحياة.

Sami hayat doluydu.

- عملت كثيرا الشهر الفائت.
- عملت بجد الشهر الماضي.

Geçen ay çok çalıştım.

كثيرا ما يكون التّواضع مربحا أكثر من الفخر.

Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.

نحن نقدر مثل هذه الأكاذيب الصغيرة ، ولا نهتم كثيرا.

değer veriyoruz böyle küçük yalanlarınada çokta önemsemiyoruz takılmıyoruz yani

لا ينبغي أن يكون الفيروس خائفا ، لا يهم كثيرا

Virüsten korkulmaması gerekiyor çok da önemli değil

ندمت كثيرا حين تأملت في ما مضى من حياتها.

Hayatında geriye baktığında, o derin üzüntü duymuştur.

- كنّا نسبح في النهر.
- كنا نسبح كثيرا في هذا النهر.

Biz bu nehirde çok yüzerdik.

بدأ سامي يقضي وقتا كثيرا مع ليلى. لقد أصبحا متلازمان.

Fadıl, Leyla ile çok vakit geçirmeye başladı. Ayrılmazlardı.