Translation of "فهو" in Turkish

0.006 sec.

Examples of using "فهو" in a sentence and their turkish translations:

فهو مجال تقني.

Oradayım, çünkü bu teknik bir mesele.

لذا فهو يعود

yani eski haline geri dönüyor

- من استوى يوماه فهو مغبون.
- من تساوى يوماه فهو مغبون.

İki günü eşit olan zarardadır.

فهو يعد من الاشرار.

kötü kabul ediliyor.

‫فهو مغذي وغني بالبروتينات،‬

Besleyicidir, proteini yüksektir

فهو شيءٌ يبدأ بالشهوة،

Şehvetle başlayan,

فهو يمشي، وأنا أمشي.

O yürüyor, ben de yürüyorum.

فهو يعتبر من فئة الأشرار.

kötü olarak görülür.

فهو يعاني من قلة عددية

Sayıca Moğollara göre çok azdılar.

فهو يعزل وينظم درجات الحرارة

Su ve bildiğimiz yaşam için

لذا فهو مثل الكون الموازي.

Yani aynı bir paralel evren gibi.

خذ هذا الكرسي فهو صلب.

Bu sandalyeyi al. O sağlam.

فهو مهم جداً، ومن المهم فهمه.

gerçekten önemli ve anlaşılması gerekli olan şeyler

فهو قصة قرر بعض الأشخاص حكايتها؛

bazı insanların anlatmayı tercih ettiği bir öykü

فهو الشخص يدافع عن الحقوق الإنجابية،

en temel insan haklarını,

فهو يعلم بأن النقانق طيبة المذاق،

Sosisin lezzetli olduğunu biliyor

فهو يتكلم عن الكوكايين بانه شيء ضار.

kokainden bahsediyor.

فهو أن التواصل لا يعتمد عليّ فقط.

o da bu ilişkinin sadece bana bağlı olmadığı.

فهو يفعل شيئًا مفيدًا جدًا في حياتي

hayatımda çok faydalı bir iş yapıyor,

علاوة على ذلك ، فهو مدفون بأشياءه الثمينة

üstelik değerli eşyaları ile beraber gömülüyor

لذلك فهو يعمل بشكل كامل نحو المال.

Yani tamamen para odaklı çalışıyor.

أي شخص يتمسك بهذه المعايير؛ فهو ممثل لها،

bu standartları savunan, temsil eden,

فهو يتحدث عن الكوكايين هذا في عام 1982،

1982'de, olumsuz bir bağlam içinde,

لذلك فهو يجعل الإقامة مثل هذا المقاول مختلفة

deyim yerindeyse farklı bu müteahhit gibi rezidans yapıyor

أما الثاني فهو المعنى، وكما يطلق عليه الغاية،

İkincisi maksat ayrıca amaç da denir.

فهو يشير إلى الشخص الذي يساعد في إنجاب الطفل

çocuğun dünyaya gelmesinde yardımcı olan

‫لكن إذا كان ذلك هو السّم،‬ ‫فهو أيضًا الترياق.‬

Ama bu zehirse aynı zamanda panzehir.

ومع ذلك فهو ضخم وحسّن حياة مواطنيها بشكل كبير.

çok büyük ve vatandaşların hayatlarını muazzam şekilde geliştiriyor.

وعند استخدامه فهو يخلّص الهواء من ثاني أكسيد الكربون.

ve kullanıldığı takdirde havadan karbondioksiti temizler.

الاخوانية اما النائب موسى فهو نائبٌ سابقٌ بالمجلس الرئاسي

, Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi'nde eski bir milletvekili olan milletvekili Musa

أعتقد أنّ هذا الرّجل الصّينيّ مسلم، فهو يستمع للقرآن.

Bu Çinli adam Müslüman galiba. Kuran dinliyor.

أن تمجد وصمة عارك فهو أمر سياسي كالدفاع عن النفس

kusurunuzu benimsemek, bir grup insanı değişmez bir özelliği için

‫إشعال النار هو دائماً أمر طيب،‬ ‫فهو يبعد الحيوانات المفترسة،‬

Ateş yakmak her zaman güzeldir, avcıları bizden uzak tutar.

بالتزاماته اما النائب عبدالله النافي فهو عضوٌ في مجلس النواب

yükümlülüklerini. MP Abdullah Al-Nafi için Farklı

ربما بكاء. فهو صاحب التأثير الاكبر على المناخ بعد ثاني

belki ağlıyor. Karbondioksitten sonra iklim üzerinde en büyük etkiye sahiptir

اما بالنسبة للإنفلونزا الموسمية فهو اكبر من ال 1 بقليل

Ama mevsimsel grip? 1'den sadece biraz fazla.

لا يحتاج توم إلى دراسة الفرنسية، فهو يستطيع تحدثها جيدا.

Tom Fransızca çalışmak zorunda değil. Zaten onu oldukça iyi konuşabiliyor.

بالرغم من كون الإنجليزية ليست لغته الأولى، فهو يتكلّمها بكلّ طلاقة.

İngilizce onun anadili olmamasına rağmen, onu kusursuz konuşur.

قوته ، فهو يقدم المساعدات العسكرية إلى الأمير ستيفان الذي يحاول أن يتولى

ve Moldovya tahtını ele geçirmeye çalışan Prens Stefan'a askeri-

‫بالنسبة إلى اللافقاريات،‬ ‫التي ترى اللونين الأزرق والأخضر بشكل واضح،‬ ‫فهو لا يُقاوم.‬

Mavi ve yeşil renkleri çok iyi görebilen omurgasızlar için karşı konulmazdırlar.

فهو لا يستطيع المخاطرة بفقد الكثير من جنوده المتمرسين الذين لا يمكن أن يغيرهم

Yerine yenisini koyamayacağı deneyimli birliklerini kaybetmeyi göze alamaz.

‫لأن سم الأفعى الحارية‬ ‫يسري بسرعة كبيرة في الدم،‬ ‫فهو واحد من السموم‬ ‫التي يمكنها القتل في أقل من ساعة.‬

Testere pullu engereğin etkisi çok çabuk görüldüğü için bir saatin altında öldürebilecek bir zehir.

- إنه آخر من أطلب منه المساعدة فهو شخص لا يعتمد عليه.
- إنه آخر من أطلب منه المساعدة لأنه شخص لا يعتمد عليه.

O tamamen güvenilmez olduğu için yardım isteyeceğim son kişi odur.