Translation of "الظلام" in Turkish

0.032 sec.

Examples of using "الظلام" in a sentence and their turkish translations:

‫مع الظلام...‬

Karanlık...

‫بدأ الظلام يحل.‬

Hava gittikçe kararıyor.

‫الظلام يحل بسرعة!‬

Hava hızla kararıyor!

‫تشع في الظلام.‬

Karanlıkta ışıyorlar.

‫تحت ستار الظلام...‬

Gecenin karanlığında...

‫يكاد يحل الظلام.‬

Karanlık çökmek üzere.

‫بدأ الظلام يحل الآن.‬

Hava kararıyor.

‫عليها انتظار ستار الظلام.‬

Karanlıktan faydalanmak için geceyi beklemesi gerek.

‫إنها تتوهج في الظلام،‬

Karanlıkta ışıyorlar.

‫يمكننا سبر أغوار الظلام.‬

...karanlığın örtüsünü kaldırabiliyoruz.

‫إشارات سرية...‬ ‫في الظلام.‬

Karanlığın içinde... ...gizli sinyaller.

‫وبنفس سرعة حلول الظلام،‬

Karanlık nasıl hızlı çöktüyse...

فقط مع حلول الظلام.

ancak karanlık çöktüğünde

كان خائفا من الظلام.

O, karanlıktan korkardı.

طفل خائف من الظلام.

Bir çocuk karanlıktan korkar.

الطفل خائف من الظلام.

Çocuk karanlıktan korkuyor.

لدي خوف من الظلام.

Karanlıktan korkuyorum.

أنا أؤمن أنه في الظلام

İnanıyorum ki karanlığın içerisinde,

كنت أزيل الظلام وأقطع الألم

Seyircinin rahatı için karanlığı süslüyor, acıyı kesiyor

‫وكشف ما يختبئ في الظلام.‬

Karanlıkta gizlenen şeyleri ortaya çıkarır.

‫من الخطر النوم في الظلام.‬

Karanlıkta uyumak tehlikelidir.

‫سيوفر الليل ستارًا من الظلام.‬

Gecenin gelmesiyle karanlıktan faydalanacaklar.

‫لقد تاه في الظلام الحالك.‬

Maymunumuz zifiri karanlıkta kayboldu.

‫لكن بحلول الظلام، تظهر تهديدات جديدة.‬

...ama kararan hava yeni tehditler demek.

‫يعمل في ظل هذا الظلام الدامس.‬

Zifiri karanlıkta ava çıkmış.

‫الظلام هو درعها الوحيد من المفترسات.‬

Avcılardan ancak karanlık sayesinde korunabiliyor.

‫صراخ حيوانات مختفية تتواصل في الظلام.‬

Karanlıkta iletişim kuran gizli hayvanların çağrıları bunlar.

‫نداءات طويلة المدى تنتقل عبر الظلام.‬

Karanlıkta uzun mesafeli çağrı yapıyorlar.

‫بالأعلى، في الظلام، هو أعمى تقريبًا.‬

Bu yükseklikte, karanlığın içinde resmen kördür.

‫عدا لمحات البرق، الظلام الآن دامس.‬

Çakan şimşeklerin dışında artık ortalık zifiri karanlık.

‫صرخات في الظلام تُنبئ الجميع بالخطر.‬

Karanlıktaki feryatlar herkese tehlikeyi bildiriyor.

كل هذا الاستفتاء كان في الظلام

Ve tüm bu referandum karanlıkta gerçekleşti

‫كان الأمر مخيفًا قليلًا في الظلام.‬

Karanlık biraz korkutucu.

‫في جبال "باتاغونيا"،‬ ‫استغلّت اللبؤة الأمريكية الظلام.‬

Patagonya dağlarındaki anne puma karanlıktan faydalanmış.

‫يزداد طول النهار‬ ‫ويفسح الظلام الطريق للنور.‬

...günler uzar ve karanlık yerini aydınlığa bırakır.

‫الرائحة أداة قوية‬ ‫لإرسال الإشارات عبر الظلام.‬

Koku, karanlıkta sinyal yollamanın güçlü bir aracı.

‫باستكشافها في الظلام،‬ ‫نكتشف تصرفات جديدة أيضًا.‬

Karanlıkta keşfe çıkarak... ...yeni davranışlar da ortaya çıkarıyoruz.

‫باقتراب نهاية اليوم،‬ ‫يخيّم الظلام على الكوكب...‬

Günün sonu yaklaştıkça... ...saatte 1.000 kilometreden büyük bir hızla...

‫لكن بعد حلول الظلام،‬ ‫يكون أفضل بكثير.‬

Karanlıktaysa... ...çok, çok daha iyi görürler.

‫تعمل أعين التماسيح بشكل جيد في الظلام.‬

Timsahların karanlıkta iyi gören gözleri vardır.

لا تكمن في الظلام ولا الحلم الأسود

ne karanlıkta yat ne de kara düş gör

‫من المستبعد أن  نجد "دانا"‬ ‫قبل حلول الظلام،‬

Dana'yı geceden önce bulacak gibi görünmüyoruz.

‫من المستبعد أن  نجد "دانا"‬ ‫قبل حلول الظلام.‬

Dana'yı geceden önce bulacak gibi görünmüyoruz.

‫باستخدام التقنيات الحديثة،‬ ‫يمكننا رؤية ما يخفيه الظلام.‬

Yeni teknoloji sayesinde... ...karanlığın içine bakabiliyoruz.

‫لكن الآن... لا مجال للشك.‬ ‫يوفّر الظلام الفرص.‬

Artık... şüphe kalmadı. Karanlık, fırsat yaratır.

‫لكن الآن، بالتقنيات الجديدة،‬ ‫يمكننا الرؤية في الظلام...‬

Ama artık, yeni teknoloji sayesinde bu karanlığın içine bakabiliyoruz.

‫بعد حلول الظلام،‬ ‫يمكننا فهم وقع توسع المدن.‬

Hava kararınca şehirlerin nasıl baskın çıktığı açıkça görülebiliyor.

‫إنها تعلم أن هناك صيد سهل في الظلام.‬

Hava kararınca kapkaçın daha kolay olduğunu biliyorlar.

‫الظلام الدامس الطويل أمامها‬ ‫سيكون اختبارًا لقوة تحملها ومهارتها.‬

Anneyi bekleyen uzun karanlık, dayanıklılığını ve kabiliyetini sınayacak.

‫لكن في أقصى الشمال،‬ ‫يظل الظلام موجودًا لفترة أطول.‬

Daha da kuzeyde... ...karanlık biraz daha uzun sürer.

‫ينبغي أن يكون تحركها أكثر أمانًا‬ ‫تحت ستار الظلام.‬

Karanlık çöktüğü için bu vakitler daha güvenli olsa gerek.

‫رغم هبوط ستار الظلام،‬ ‫إلا أنها لا تستطيع النوم.‬

Karanlığa rağmen... ...uyumayı göze alamazlar.

ثم ، خرج من الظلام حوالي 2000 رماة الأرمحة الأيبيريين.

Sonra, karanlığın içinden yaklaşık 2000 İberyalı ciritçi çıktı.

‫بدأ الظلام يحل.‬ ‫يجب أن أفكر في التخييم بمكان ما.‬

Hava gittikçe kararıyor. Bir yerde kamp kurmayı düşünmeliyiz.

‫لكن يصعب التحرك‬ ‫وسط هذه الكثبان الرملية الشاسعة في الظلام.‬

Fakat bu engin, tekdüze kumullarda karanlıkta yol bulmak zor.

‫بينما يحوم الخطر في الظلام،‬ ‫لا يمكنها المخاطرة بتركها وحدها.‬

Tehlike karanlıkta kol gezerken onları yalnız bırakma riskine giremez.

‫تستقبل عيناه الكبيرتان الضوء...‬ ‫ما يميزه برشاقة مميزة في الظلام.‬

Devasa gözleri ışığı âdeta kana kana içiyor. Böylece karanlıkta çok çevik hareket edebiliyor.

‫بالأعلى، تكشف كاميرا حساسة للحرارة‬ ‫صيادًا آخر يختبئ في الظلام.‬

Isıya duyarlı kamera daha yükseklerde, karanlıkta saklanan bir başka avcıyı ortaya çıkarıyor.

‫نادرًا ما تستخدم عينيها،‬ ‫لكنها تستدل بحاسة الشمّ عبر الظلام.‬

Gözlerini pek kullanmaz. Onun yerine karanlıkta yolunu koklayarak bulur.

‫عدا حاشيتها من اللشك المصاحب لها‬ ‫في رحلتها عبر الظلام.‬

Karanlıkta yol alırken üstüne yapışan remora kortejini saymazsak.

عندما تسوق في الظلام تحس و كأنك تحلق في السماء.

Karanlıkta araba sürmek uçmak gibidir.

‫لو كنت مكانها لأتيت من هذا الطريق.‬ ‫بدأ الظلام يحل الآن!‬

Onun yerinde olsaydım bu tarafa gelirdim. Hava kararıyor!

‫في ليلة بلا قمر،‬ ‫يمكن لكاميرا تصوير حراري الرؤية في الظلام.‬

Ay'sız bir gecede termal görüntüleme yapan bir kamera karanlıkta görebilir.

‫وُضع البيض في الجزء الخلفي في الوكر‬ ‫وفي الظلام.‬ ‫ويستحيل رؤيته.‬

Yumurtalar arka tarafta, karanlıkta. Görülmeleri imkânsız.

‫يمكن للأصلوت الرؤية بشكل أفضل في الظلام.‬ ‫حان وقت العودة إلى المنزل.‬

Oselolar karanlıkta daha da iyi görür. Eve dönme vakti.

‫لا يظهر إلا في الظلام.‬ ‫إضاءة الشعاب بالضوء الأزرق تكشف ما يجري.‬

Bu savunma ancak karanlık çökünce belli olur. Resife mavi ışık vurunca neler olduğu gözler önüne serilir.

‫من غير الممكن العودة خلال فترة الظلام،‬ ‫لذا عليها أن تتحدّى الضوء.‬

Karanlığın hâkim olduğu saatlerde gidiş dönüş yapmak mümkün değil. Cesaret toplayıp ışığa göğüs germeliler.

‫ترى الفيلة أفضل منّا في الظلام،‬ ‫لكن بصرها لا يقارن ببصر الأسود.‬

Filler karanlıkta bizden iyi görür ama aslanın yanına bile yaklaşamazlar.

‫لكن ليالي الأدغال الباردة تعني‬ ‫أنه يستطيع البقاء نشطًا بعد حلول الظلام.‬

Ama sıcak yağmur ormanı geceleri sayesinde karanlıkta da iş görebiliyor.

‫تعلّم هذا الدب أنه يمكن لفرص نجاحه‬ ‫في صيد السمك أن تتضاعف في الظلام.‬

Bu ayı, karanlıkta iki kat daha iyi balık tutabildiğini öğrenmiş.

‫تبلغ الخفافيش مصاصة الدماء أوج نشاطها‬ ‫في أحلك الليالي.‬ ‫تسعى إلى امتصاص الدماء في الظلام.‬

Vampir yarasalar en çok en kara gecelerde harekete geçer. Karanlıkta kan peşindedirler.

‫من بين أنواع القردة الكثيرة‬ ‫في "أمريكا" الجنوبية،‬ ‫وحده السعدان الليلي يتحرك بعد حلول الظلام.‬

Güney Amerika'daki birçok maymun arasından... ...sadece gece maymunları geceleri harekete geçer.