Translation of "الشّرطة" in Turkish

0.004 sec.

Examples of using "الشّرطة" in a sentence and their turkish translations:

- أقلّت الشّرطة سامي.
- أخذت الشّرطة سامي.

Sami polis tarafından alındı.

إنّ الشّرطة هنا.

Polisler geldi.

انتظرت ليلى الشّرطة.

Leyla polisleri bekledi.

واصلت الشّرطة الانتظار.

Polis beklemeye devam etti.

- كانت الشّرطة تدقّ الباب بقوّة.
- كانت الشّرطة تقرع الباب بقوّة.

Polis kapıyı dövüyordu.

اتّصلت الشّرطة بقسم الصّحّة.

Polis sağlık bölümüyle temasa geçti.

أخذت الشّرطة فاضل للإستجواب.

Polis sorgulanmak için Fadıl'ı götürdü.

تعقّبت الشّرطة آثار سامي.

Polis, Sami'nin izini arayıp yakaladı.

- كانت الشرطة تتعقّب فاضل.
- تعقّبت الشّرطة فاضل.
- قامت الشّرطة بتعقّب فاضل.

Polis, Fadıl'ı izledi.

أتعلم أين هي محطّة الشّرطة؟

Polis karakolunun nerede olduğunu biliyor musunuz?

أخبر فاضل الشّرطة بشأن ليلى.

Fadıl, Leyla'yı polise sattı.

فكّرت الشّرطة في جميع الاحتمالات.

Polis tüm olasılıkları düşündü.

واصلت الشّرطة تفتيش عربة فاضل.

Polis, Fadıl'ın minibüsünü aramaya devam etti.

استرجعت الشّرطة هاتف ليلى الذّكي.

Polis, Leyla'nın iPhone'unu buldu.

استجوبت الشّرطة العديد من أصدقاء فاضل.

Fadıl'ın arkadaşlarından birçoğu polis tarafından sorguya çekildi.

انتظر سامي الشّرطة كي تتّصل به.

Sami, polisin onunla temas kurmasını bekliyordu.

تعقّبت الشّرطة أثر فاضل إلى فندق خليفة.

Polis, Fadıl'ı Khalifa Otel'ine kadar izledi.

رصدت الشّرطة سيّارة فاضل بالقرب من الحدود.

Polis, Fadıl'ın arabasını sınırın yakınında fark etti.

استجوبت الشّرطة كلّ صاحب منزل في الحيّ.

Polis bölgedeki her ev sahibi ile görüştü.

أُحضِر فاضل إلى محطّة الشّرطة و استُجوِب.

Fadıl polis karakoluna getirildi ve sorgulandı.

أخبر سامي الشّرطة أنّه قد ارتُكبت جريمة.

Sami polise bir cinayet işlendiğini söyledi.

حتّى الشّرطة تقول أنّه أنت من قالم بذلك.

Polis bile onun sen olduğunu söylüyor.

أخبر سامي الشّرطة أنّه لم يكن هناك حتّى.

Sami polise orada bile olmadığını söyledi.

طلب سامي من الشّرطة أن تدعه و شأنه.

Sami polisten onu yalnız bırakmasını istedi.

أخبر سامي الشّرطة أين كانت تسكن ليلى بالضّبط.

- Sami, Leyla'nın tam olarak nerede yaşadığını polise anlattı.
- Sami, Leyla'nın yaşadığı yeri tam olarak polise anlattı.

حدّد سامي موعدا لاجتماع آخر مع رئيس الشّرطة.

Sami, polis şefi ile bir toplantı daha planladı.

ما من شيء آخر بإمكان الشّرطة أن تقوم به.

Polisin yapabileceği çok fazla şey yok.

عثرت الشّرطة على بصمات أصابع سامي على مقبض الباب.

Polis, Sami'nin parmak izlerini kapı tokmağının üzerinde buldu.

كان فاضل يعلم أنّ الشّرطة ستكون في الطّريق إلى هناك.

Fadil polisin yolda olacağını biliyordu.

- روى فاضل للشرطة كلّ شيء.
- أخبر فاضل الشّرطة بكلّ شيء.

Fadıl her şeyi polise anlattı.

كانت الشّرطة تعتقد أن ليلى كانت متورّطة في الجريمة بشكل ما.

Polis, Leyla'nın cinayete bir şekilde karıştığına inanıyordu.

عمل سامي عند الشّرطة جعل حياته و حياة ليلى في خطر.

Sami'nin polise çalışması onu ve Leyla'yı tehlikeye attı.