Translation of "إنك" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "إنك" in a sentence and their turkish translations:

- إنك فاحش الثراء.
- إنك ثري جدا.

Sen çok zenginsin.

إنك مجنون.

Sen delisin.

إنك عدائي

Agresifsin.

إنك وسيم

- Sen yakışıklısın.
- Yakışıklısın.

إنك حنون.

Çok naziksin.

- إنك متعب ، أليس كذلك؟
- إنك متعب أليس كذلك؟

- Yorgunsun, değil mi?
- Siz yorgunsunuz, değil mi?

إنك تغير دماغك.

beyninizi değiştirebiliyor olmanız.

يقولون إنك مقاتل.

Bir savaşçı olduğunuzu söylüyorlar.

إنك تعمل بجد.

Çok çalışıyorsun.

إنك لست جباناً.

Sen bir korkak değilsin.

إنك في خطر!

O tehlikelidir.

إنك لم تفهم.

Anlamadın.

إنك محق تماماً.

Çok haklısın.

إنك لست طالباً.

Sen bir öğrenci değilsin.

إنك لست طبيباً.

Sen bir doktor değilsin.

إنك فتى لطيف.

Sen güzel bir çocuksun.

- إنك تخيفني في بعض الأحيان.
- إنك تشعرني بالخوف أحيانا.

Bazen beni korkutuyorsun.

- إنك تعطي المسألة أكثر مما تستحقه.
- إنك تكبر المشكلة.
- إنك تعطي المسألة أكثر من حقها.

Sorunu abartıyorsun.

- دائماً ما تنتقدني!
- إنك تعيبني دائماً.
- إنك تذكر عيوبي دائماً!

Her zaman beni eleştiriyorsun.

إنك لا تستشرف المستقبل؛

Siz geleceği tahmin etmiyorsunuz;

إنك مذنب بتهمة القتل.

Sen cinayetten suçlusun.

إنك مخطئ بشأن ذلك.

Onun hakkında yanılıyorsun.

إنك تذهب بعيدا الآن.

Şimdi çok ileri gidiyorsun.

إنك بأيدي أمينة الآن.

Şu anda güvenli ellerdesin.

إنك تتحدث الإنجليزية بطلاقة.

Sen akıcı İngilizce konuşuyorsun.

إنك محترف وأنا مبتدئ.

Sen bir profesyonelsin, ama ben bir amatörüm.

إنك لا تدخن، صحيح؟

Sigara içmiyorsun, değil mi?

إنك تشرب الكثير من القهوة.

Çok fazla kahve içiyorsun.

إنك لا تعرف من أكون.

Kim olduğumu bilmiyorsun.

إنك تعيش مرة واحدة لا غير.

- Yalnızca bir kez yaşarsın.
- Sadece bir kez yaşarsın.

إنك تعرف كيف تتعامل مع النساء.

Kadınların dilinden anlıyorsun.

- أنت شجاع جداً.
- إنك شجاع للغاية.

Çok cesursun.

- أنت ولد مُطيع.
- إنك ولد مهذّب.

Sen hoş bir çocuksun.

إنك تقول كلاما فارغا يا صديقي.

Boş konuşuyorsun, arkadaşım.

- إنك تتكلم كثيراً.
- أنت كثير الكلام.

Çok fazla konuşuyorsun.

- إنك تتكلم كأمك.
- تتحدث مثل أمك.

Annen gibi konuşuyorsun.

"إنك لا تنزل في نفس النهر مرَتين."

"Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz,

الكل يريد أن يتعرف عليك. إنك مشهور!

Herkes seninle tanışmak istiyor.Sen ünlüsün!

- إنك تبلي حسناً.
- أنت تقوم بعمل جيد.

Çok iyi yapıyorsun.

- إنك تجهد نفسك بالعمل.
- أنت تجهد نفسك في عملك.

Siz çok çalışıyorsunuz.

- أنت فيلسوف، أليس كذلك؟
- إنك فيلسوف ، أليس ذلك صحيحاً؟

Sen bir filozofsun, değil mi?

فيسبوك، إنك كنت في الجانب الخاطيء من التاريخ في ذلك.

Facebook, bu konuda tarihin yanlış tarafındaydın.

أعتقد أنه من الأفضل لك أن تستريح. إنك تبدو مريضاً.

Sanırım dinlensen iyi olur; hasta görünüyorsun.

إنك لا تنصت مطلقاً. من الأفضل لي أن أتحدث إلى الجدار.

Asla dinlemiyorsun. Duvara konuşsam daha iyi.

- أنت تحب اللغة الإنجليزية ، أليس كذلك؟
- إنك تحب الإنجليزية، أليس كذلك؟

İngilizceyi seviyorsun, değil mi?

إنك أنتِ التي كنت أظن أني أرغب في معرفتها طيلة هذا الوقت.

Sanırım hep tanımak istediğim sendin.

- أنت دائماً ما تشتكي.
- كل ما تفعله هو الشكوى.
- إنك تشتكي دائماً.

Her zaman şikâyet ediyorsun.

- لقد تعمدت ذلك!
- لقد فعلت ذلك عن عمد!
- لقد قصدت فعل ذلك!
- إنك قمت بذلك عن قصد!

Bunu bilerek yaptın!