Translation of "Yanına" in Portuguese

0.005 sec.

Examples of using "Yanına" in a sentence and their portuguese translations:

Onun yanına oturdum.

- Eu me sentei ao lado dele.
- Me sentei ao lado dele.

Şemsiyeni yanına al.

Leve a sombrinha.

John'un yanına oturdum.

- Sentei perto do John.
- Sentei-me ao lado de John.
- Eu me sentei do lado do John.

Onun yanına oturdu.

- Ela se sentou perto dele.
- Ela sentou-se ao lado dele.
- Ela se sentou junto dele.

Ben annemin yanına koştum.

Eu corri para minha mãe.

O, onun yanına oturdu.

- Ele se sentou perto dela.
- Ele sentou-se ao lado dela.

Masamı pencerenin yanına koydum.

Eu coloquei a minha mesa perto da janela.

Senin yanına oturabilir miyim?

- Posso sentar-me junto a ti?
- Eu posso me sentar ao seu lado?
- Eu posso me sentar ao teu lado?

Tom, Mary'nin yanına oturdu.

- Tom estava sentado ao lado de Maria.
- Tom sentou-se ao lado de Maria.

Tom karısının yanına gömüldü.

Tom foi enterrado ao lado da esposa.

Anadolu'nun dört bir yanına dağıldılar

Eles se espalharam por toda a Anatólia

Öldüğümde onun yanına gömülmek istiyorum.

Quando eu morrer, quero ser enterrado junto com ela.

Bugün yanına bir şemsiye almalısın.

- Você deveria levar uma sombrinha hoje.
- Você deve levar consigo um guarda-chuva hoje.

Tom her şeyi yanına aldı.

Tom levou tudo com ele.

Lütfen masayı duvarın yanına koy.

Por favor, coloque a mesa perto da parede.

O, otobüste onun yanına oturdu.

Ela se sentou perto dele no ônibus.

Tom konserde Mary'nin yanına oturdu.

Tom sentou perto de Maria no show.

Tek umudu diğer erkeklerin yanına sokulmak.

A sua única esperança é juntar-se aos outros machos.

Daha çocuktu bu onların yanına gidiyor

Ele era apenas criança, ele vai para eles

Yanına bir fotoğraf makinesi almayı unutma.

Não se esqueça de levar uma câmara com você.

Yanına bir şemsiye alsan iyi olur.

Seria melhor você levar um guarda-chuva.

Ben arabamı seninkinin yanına park ettim.

Eu estacionei o meu carro perto do seu.

Tom kitap okurken pencerenin yanına oturdu.

Tom estava sentado junto à janela, lendo um livro.

Tekrar anne ve babamın yanına taşındım.

- Eu voltei a morar com meus pais.
- Eu voltei a morar com os meus pais.

Gözleri kapalı olarak onun yanına oturdu.

Ela se sentou perto dele de olhos fechados.

Tom gözleri kapalıyken Mary'nin yanına oturdu.

Tom estava sentado ao lado de Mary com os olhos fechados.

Tom arabasını Mary'ninkinin yanına park etti.

- O Tom estacionou o carro dele perto do da Mary.
- O Tom estacionou o seu carro perto do da Mary.

Tamam, onun yanına inmenin bir yolunu bulmalıyız.

Temos de descobrir uma forma de chegar a ela.

Ben bunu yanına bir de eğitimi ekliyorum

Eu adiciono isso ao treinamento.

Kadın hakkında diyordu ki yanına ki kişiye:

sobre a mulher, ela disse à pessoa ao seu lado:

Devasa bir köpek balığı aniden yanına yaklaştı.

... gravado na memória, um tubarão enorme a aproximar-se dele de repente.

Buldokun yanına gitme. Onun seni ısırmasını istemezsin.

Não se aproxime do buldogue. Não quereria que te morda.

Tom ve Mary trende birbirlerinin yanına oturdu.

O Tom e a Mary se sentaram próximos um do outro no trem.

Bu sefer Tom'un yaptığı yanına kar kalmayacak.

Desta vez, o Tom não vai sair ileso.

Tom bir şişe şarapla Mary'nin yanına gitti.

Tom foi até a casa de Mary com uma garrafa de vinho.

O, onun yanına oturdu ve sessizce dinledi.

Ela se sentou perto dele e escutou em silêncio.

Tom neredeyse yanına bir şemsiye almayı unutuyordu.

Tom quase se esqueceu de levar um guarda-chuvas com ele.

Böylece bir hayli geleneksel olan Koreli ailemin yanına,

Então, fui até meus pais coreanos muito tradicionais,

Yavrularını avın yanına götürmesi gerek. Çok da oyalanamaz.

Tem de levar as crias até à presa morta, sem demora.

Onu gördü, onunla tanıştı. Defalarca kez yanına gittik.

Ele viu-o, conheceu-o. Levei-o até ele muitas vezes.

Dan kiralık arabayı polis istasyonunun yanına park etti.

Dan estacionou o carro alugado perto da delegacia de polícia.

- Tom şemsiyesini yanında götürmedi.
- Tom şemsiyesini yanına almadı.

Tom não levou seu guarda-chuva consigo.

Ve sonra da bu kenardan, o enkazın yanına ineceğiz.

e depois vamos descer o precipício e chegar aos destroços.

Yağmur gibi görünüyor. Yanına bir şemsiye alsan iyi olur.

Parece que vai chover. Seria melhor levares um guarda-chuva contigo.

O, başka bir yerde olmayı dileyerek onun yanına oturdu

Ela se sentou perto dele desejando estar em outro lugar.

Filler karanlıkta bizden iyi görür ama aslanın yanına bile yaklaşamazlar.

A visão noturna dos elefantes é mais apurada do que a nossa, mas não se compara à dos leões.

Tom'un gelip seninle konuşmasını beklemek yerine, sadece onun yanına gitmelisin.

Em vez de esperar que Tom venha falar com você, você deveria era ir até ele.

O onun yanına diz çöktü ve onun adının ne olduğunu sordu.

Ela se ajoelhou ao seu lado e perguntou qual era o seu nome.

- Buyur. Bunu yanına al. Faydalı olabilir.
- Al. Bunu yanında taşı. İşine yarayabilir.

Tome. Leve isso com você. Pode ser útil.

Birkaç dilde bir kitap yazıyorum ve aynı anda Tatoeba'nın ekranlarında dünyanın dört bir yanına yayınlıyorum.

Estou escrevendo um livro em várias línguas, enquanto simultaneamente o publico nas telas de Tatoeba no mundo inteiro.

- Sokakta yürürken iki beyaz kedinin bir lastiğin yakınında işediğini gördüm.
- Sokakta yürürken iki beyaz kedinin bir araba lastiğinin yanına işediğini gördüm.

Quando eu estava andando pela rua, vi dois gatos brancos fazendo xixi perto de um pneu.

İbrahim, evindeki en yaşlı ve her şeyden sorumlu uşağına, "Elini uyluğumun altına koy" dedi, "Yerin göğün Tanrısı Rabbin adıyla ant içmeni istiyorum. Aralarında yaşadığım Kenanlılardan oğluma kız almayacaksın. Oğlum İshaka kız almak için benim ülkeme, akrabalarımın yanına gideceksin."

Abraão disse ao mais antigo dos criados da casa, administrador de todos os seus bens: Põe tua mão debaixo de minha coxa e jura-me pelo Senhor, Deus dos céus e da terra, que não escolherás para meu filho uma mulher entre as filhas dos cananeus, no meio dos quais estou vivendo. Em vez disso, irás à minha terra, à minha parentela, e escolherás uma mulher para meu filho Isaac.