Translation of "Kan" in Polish

0.010 sec.

Examples of using "Kan" in a sentence and their polish translations:

kan rengine,

czyli kolor krwi,

Kan pompalıyorum.

Krew mi pulsuje.

- O kan mı?
- Kan mı bu?

Czy to krew?

Kan henüz ıslaktı.

Krew jeszcze była mokra.

Duvara kan sıçratılmıştı.

Ściany były zbryzgane krwią.

Bu kan değil.

To nie krew.

Çok kan kaybettim.

Straciłem dużo krwi.

- Kan sudan daha yoğundur.
- Kan sudan daha koyudur.

Krew jest gęstsza od wody.

- Sen bir kan verici olamazsın.
- Kan bağışçısı olamazsın.

Nie możesz być krwiodawcą.

- Sen hiç kan bağışladın mı?
- Hiç kan bağışladınız mı?
- Hiç kan bağışladın mı?

Oddałeś kiedyś krew?

O, kan görünce bayıldı.

Zemdlała na widok krwi.

O kan görünce şaşırdı.

Był zaskoczony widokiem krwi.

Tom yerde kan gördü.

Tom ujrzał krew na podłodze.

Tom'a kan nakli yapıldı.

Tom został poddany transfuzji krwi.

Hasta çok kan kaybetti.

Pacjent stracił dużo krwi.

- Tom'un kan grubu O negatif.
- Tom'un kan grubu 0 negatiftir.

Grupa krwi Toma to 0-

Bu öğleden sonra kan bağışladım.

Oddałem krew dzisiaj po południu.

Benim kan grubum A pozitif.

- Moja grupa krwi to A+.
- Mam grupę krwi A+.

Bu bıçağın üzerinde kan var.

Na tym nożu jest krew.

Gaz, kan dolaşımları tarafından yeniden emiliyor

absorbują go do krwioobiegu

Bu kan değil. Sadece kırmızı boya.

To nie krew. To tylko czerwona farba.

Tom'un bir kan nakline ihtiyacı var.

Tom potrzebuje transfuzji krwi.

Dan'ın arabasının içinde kan izleri vardı.

W samochodzie Dana były ślady krwi.

Insanlık suçu bu, ilk aşamada kan dökülmüyor.

bezkrwawa z zasady przestępcza działalność, jaką można prowadzić.

Tom'un kan grubunun ne olduğunu bilmek istiyorum.

Chcę wiedzieć, jaką Tom ma grupę krwi.

Kan eritrositler, lökositler, trombositler ve plazmadan oluşur.

Krew składa się z erytrocytów, leukocytów, płytek krwi i osocza.

Yardım gelmeden önce Johnston kan kaybından öldü.

Johnston wykrwawił się, zanim nadeszła pomoc.

O, erkek kardeşini kurtarmak için kan verdi.

Oddał krew, aby ocalić swojego brata.

Boğazları ve kan damarları öyle eşsiz adapte olmuş ki

Ich gardło i naczynia krwionośne są przystosowane

Yardım gelene kadar üç saat bilinçsizce yatarak kan kaybetmişti.

Nim przybyła pomoc, trzy godziny leżała ranna i nieprzytomna.

Termal kameralar algıladıkları şeyi bize gösteriyor. Yavrunun yüzgecindeki sıcak kan.

Dzięki kamerze termowizyjnej widać, co wyczuwają... ciepłą krew w płetwie młodego.

Her bir yarasa her gece vücut ağırlığı kadar kan içebilir.

Każdy nietoperz co noc potrafi wypić tyle krwi, ile waży.

Sinir uçları ve kan damarlarıyla dolu olduğundan son derece hassastır.

Dzięki silnemu unerwieniu i ukrwieniu jest wyjątkowo czuły.

Kan, çaba, gözyaşı ve terden başka verebilecek hiçbir şeyim yok.

Nie mogę zaoferować nic ponad krew, znój, łzy oraz pot.

Kan grubu ve kişilik arasında bir ilişki bilimsel olarak kanıtlanmamıştır.

Związek pomiędzy grupą krwi a osobowością nie został potwierdzony naukowo.

Vampir yarasalar en çok en kara gecelerde harekete geçer. Karanlıkta kan peşindedirler.

Nietoperze wampiry są najaktywniejsze najciemniejszymi nocami. Szukają krwi w mroku.

Onun her zaman elleri ve ayaklarında kan dolaşım ile ilgili problemleri vardı.

Ona zawsze miała problemy z krążeniem w rękach i stopach.

Ama hastaneye gitmediği için testere pullu engerek ısırdıktan 40 gün sonra ölen birini biliyoruz. Kan kaybından öldü.

Znamy przypadek człowieka, który wykrwawił się 40 dni po ukąszeniu, bo nie był leczony.