Translation of "önünde" in Polish

0.034 sec.

Examples of using "önünde" in a sentence and their polish translations:

Herkesin önünde küfretmeyin.

Nie klnij publicznie.

Aynanın önünde durdu.

Stała przed lustrem.

Tiyatronun önünde buluşalım.

Spotkajmy się przed teatrem.

Önünde sonunda sırrı öğrenecek.

Prędzej czy później pozna tajemnicę.

Herkesin önünde rezalet çıkarmayın.

Nie rób scen w miejscu publicznym.

Onun evinin önünde buluşacağız.

Jesteśmy umówieni przed jego domem.

Arkadaşlarımın önünde beni utandırdı.

Skompromitowała mnie przed moimi znajomymi.

Beni evin önünde bekle.

Zaczekaj na mnie przed domem.

Herkesin önünde olay çıkartma.

Nie rób scen na oczach wszystkich!

Tom aynanın önünde uyguladı.

Tom ćwiczył przed lustrem.

Öğrenciler okulun önünde toplandılar.

Uczący się zebrali się przed szkołą.

Kız evin önünde oyalandı.

Dziewczyna kręciła się przed domem.

- Bahçe, evin önündedir.
- Bahçe evin önünde.
- Evin önünde bir bahçe var.

Ogród jest przed domem.

İki ilmek, biri diğerinin önünde.

Dwie pętle, jedna przy drugiej,

Binanın önünde bir araba var.

Przed budynkiem stoi samochód.

Adam, bir bankın önünde oturuyor.

Pan stoi przed ławką.

Tom binanın önünde park etti.

Tom zaparkował przed budynkiem.

Bana herkesin önünde hakaret etti.

Publicznie mnie obraził.

Evimin önünde bir postane var.

Przed moim domem jest poczta.

Evin önünde bir arabanın durduğunu duydum.

Usłyszałem, jak auto zatrzymało się przed domem.

Birçok insanın önünde bir konuşma yaptı.

Wygłosił przemówienie przed wieloma ludźmi.

Tren istasyonunun önünde genellikle taksiler var.

Zwykle naprzeciwko dworca są taksówki.

Herkesin önünde konuşma yapmaya alışkın değilim.

Nie przywykłem do publicznych wystąpień.

Herkesin önünde konuşmaya alışkın olmadığını söyledi.

Powiedział, że nie jest przyzwyczajony do wystąpień publicznych.

Saatlerce bilgisayarın önünde oturmaktan sırtım ağrıyor.

Bolą mnie plecy od zbyt długiego siedzenia przed komputerem.

Herkesin önünde onun hakkında kötü konuşma!

Nie mów o nim źle publicznie.

Öğretmenin önünde oturan kız öğrenci Almanyalıdır.

Ta studentka, która siadła naprzeciw nauczyciela, jest z Niemiec.

Herkesin önünde konuşmalar yapmaya alışık değilim.

Nie jestem przyzwyczajona do wystąpień publicznych.

Herkesin önünde hiç şarkı söyledin mi?

Śpiewałeś kiedyś publicznie?

Çünkü kamera önünde ya da değil, fahişeyseniz,

Prostytutka, z udziałem kamery, lub bez,

önünde bunun hakkında konuştu ve çok utangaçtı.

To było dla Maite wyjątkowo trudne, bo jest bardzo nieśmiała.

- Ben diğerlerinin önünde geldim.
- Diğerlerinden önce vardım.

Przybyłem przed innymi.

Hepimiz halkın önünde bir şarkı söylemeye utandık.

Wszyscy czuliśmy się skrępowani, śpiewając publicznie piosenkę.

Tom'un arabası Mary'nin evinin önünde park edilmiş.

Samochód Toma jest zaparkowany przed domem Mary.

Tom Mary'ye onu istasyonun önünde beklemesini söyledi.

Tom kazał Mary zaczekać na niego przed dworcem.

Kütüphanenin önünde bekleyen bir sürü öğrenci vardı.

Tłum studentów czekał przed biblioteką.

Sen beni arkadaşlarımın önünde utandırmak mı istiyorsun?

Chcesz mnię zawstydzić przed moimi przyjaciółmi?

- Önünde sonunda pişman olacaktır.
- Eninde sonunda pişman olacak.

Prędzej czy później, będzie tego żałował.

Tom tiyatronun önünde kendi el yazısıyla imza atıyordu.

Tom rozdawał autografy pod teatrem.

Barın önünde çok sayıda acayip kılıklı tipler takılıyordu.

Kilku kolesi kręciło się przed parem.

Sen arkadaşlarımın önünde benimle alay etmek mi istiyorsun?

Planujesz mnie ośmieszyć przed moimi przyjaciółmi?

Sokakta tam penceremin önünde oynayan bir grup çocuk var.

Na ulicy, tuż pod moim oknem, bawi się banda dzieci.

Tom ve Mary her ikisi de şöminenin önünde oturuyorlardı.

Tom i Mary siedzieli przed kominkiem.

- Onu göz önünde bulundurman gerekir.
- Sen bunu bir düşün.

Powinieneś to rozważyć.

Önünde sonunda sizi insanlara götürür. Pekâlâ, şimdi buna yakın duralım.

W końcu doprowadzi cię do ludzi. Pozostańmy blisko niej.

Tom onlara bir hikaye anlatarak bir grup çocuğun önünde oturuyordu.

Tom siedział przed grupą dzieci, opowiadając im pewną historię.

Bir kez daha denemeye karar vermiş yorgun ve cesareti kırılmış insanlar tarafından kazanılmış başarıları göz önünde bulundurun.

Pomyśl o sukcesach osiągniętych przez zmęczonych, zniechęconych ludzi, którzy zdecydowali, że spróbują jeszcze jeden raz.