Translation of "ışığı" in Italian

0.016 sec.

Examples of using "ışığı" in a sentence and their italian translations:

- Tom'un ışığı yanıyor.
- Tom'un ışığı açık.

La luce di Tom è accesa.

Gözlerindeki ışığı görseniz

la calda luce nei loro occhi,

Ay ışığı zayıf.

La luce lunare è debole.

Tom ışığı açtı.

- Tom ha acceso la luce.
- Tom accese la luce.

O, ışığı kapattı.

- Spense la luce.
- Lui spense la luce.
- Ha spento la luce.
- Lui ha spento la luce.

İmmobilizer ışığı yanıyor.

La luce dell'immobilizzatore è accesa.

Tom ışığı söndürdü.

- Tom ha spento la luce.
- Tom spense la luce.

Su ışığı yansıtır.

L'acqua riflette la luce.

Trafik ışığı çalışmıyor.

Il semaforo non funziona.

MB: Bu ışığı açalım.

MB: Accendiamo la luce qui.

Güneş ışığı odayı aydınlatıyor.

La luce del sole illumina la stanza.

Güneş ışığı için minnettarım.

- Sono grato per la luce del sole.
- Sono grata per la luce del sole.
- Sono riconoscente per la luce del sole.
- Io sono riconoscente per la luce del sole.
- Io sono grata per la luce del sole.
- Io sono grato per la luce del sole.

Trafik ışığı kırmızıya döndü.

- Il semaforo è diventato rosso.
- Il semaforo diventò rosso.

Ay'ın kendi ışığı yoktur.

La Luna non ha una luce propria.

Bir ayna ışığı yansıtır.

Uno specchio riflette la luce.

O, ışığı kapamayı unuttu.

Si è scordato di spegnere la luce.

Tom ışığı geri açtı.

- Tom ha riacceso la luce.
- Tom riaccese la luce.

Ay ışığı pencerelerden geldi.

La luce della luna è entrata attraverso le finestre.

Ben kırmızı ışığı gördüm.

- Ho visto la luce rossa.
- Vidi la luce rossa.
- Ho visto il semaforo rosso.
- Vidi il semaforo rosso.

- Ben ışığı görebiliyorum.
- Anlayabiliyorum.

- Posso vedere la luce.
- Io posso vedere la luce.
- Riesco a vedere la luce.
- Io riesco a vedere la luce.

Lütfen ışığı açar mısınız?

- Potresti accendere la luce, per favore?
- Potresti accendere la luce, per piacere?
- Potreste accendere la luce, per favore?
- Potreste accendere la luce, per piacere?
- Potrebbe accendere la luce, per favore?
- Potrebbe accendere la luce, per piacere?

Trafik ışığı yeşil yandı.

- Il semaforo è diventato verde.
- Il semaforo diventò verde.

Üzerine ışığı tutun ve çekin.

Lo illumino e tolgo la luce.

Uyuyabilmem için lütfen ışığı kapatın.

Per favore, spegni la luce così posso dormire.

Bilgeliğin ışığı yeni ufukları aydınlatmalıdır.

Il raggio della saggezza deve illuminare nuovi orizzonti.

- Işık yeşil.
- Trafik ışığı yeşil.

- Il semaforo è verde.
- La luce è verde.

Tom, Mary'den ışığı açmasını istedi.

- Tom ha chiesto a Mary di accendere la luce.
- Tom chiese a Mary di accendere la luce.

Tom, Mary'den ışığı kapatmasını istedi.

- Tom ha chiesto a Mary di spegnere la luce.
- Tom chiese a Mary di spegnere la luce.

Güneş ışığı yerine yapay LED'ler kullanılır.

il sole è sostituito da luci artificiali, come i LED.

İlki, basit bir UV ışığı kullanmak.

Il primo, è usare una piccola luce UV.

Dolunayın ışığı çitaların avlanmasına yardımcı oluyor.

La luce della luna piena aiuta i ghepardi a cacciare.

Zemine çok az ay ışığı ulaşır.

La luce lunare filtra appena.

Mercanların pigmentleri, zararlı morötesi ışığı emip

I loro pigmenti stanno assorbendo gli ultravioletti nocivi,

Bu oda biraz güneş ışığı alıyor.

- Questa stanza riceve poca luce del sole.
- Questa camera riceve poca luce del sole.

Bu oda fazla güneş ışığı almıyor.

- Questa stanza non riceve molta luce del sole.
- Questa camera non riceve molta luce del sole.

Bu tünelden çıkmak için ışığı takip edeceğiz.

Seguiremo la luce in questa galleria, fino a uscirne.

Temiz hava ve yüze vuran güneş ışığı.

Aria fresca e luce solare in faccia.

Güneş ışığı olmayınca yosunlar oksijen üretmeyi bırakıyor.

Senza luce solare, le alghe smettono di produrre ossigeno.

Lütfen yatağa gitmeden önce ışığı kapatmayı unutmayın.

Non dimenticare di spegnere la luce prima di andare a letto.

Rica ediyorum yatmadan önce ışığı kapatmayı unutma.

Per favore non dimenticare di spegnere la luce prima di andare a letto.

Vazoyu güneş ışığı alan bir yere koy.

- Porta il vaso da qualche parte dove c'è la luce del sole.
- Portate il vaso da qualche parte dove c'è la luce del sole.
- Porti il vaso da qualche parte dove c'è la luce del sole.

Tanrım, lütfen bize biraz güneş ışığı gönder.

- Dio, mandaci il sole, per favore!
- Dio, mandaci il sole, per piacere!

- Işık yeşile döndü.
- Trafik ışığı yeşile döndü.

- Il semaforo è diventato verde.
- Il semaforo diventò verde.

Şimşeğin ışığı gök gürültüsünün sesinden önce gelir.

La luce del fulmine precede il rumore del tuono.

Bu oda çok fazla güneş ışığı almaz.

Questa stanza non riceve molta luce del sole.

UV ışığı kullanarak akrep avına çıkmak istiyorsunuz demek?

Vuoi andare a caccia di uno scorpione con la luce UV.

Yıldızların ışığı, ay ışığından 200 kat daha sönüktür.

La luce stellare è oltre 200 volte più debole di quella lunare.

Gözlerinde bulunan yansıtıcı katman çok az olan ışığı kuvvetlendirir.

Uno strato riflettente nei loro occhi amplifica la poca luce presente.

Hilalin sönük ışığı avcının müttefiki. Antiloplar uyumaya cüret edemez.

La luce fioca è alleata dei predatori. Gli gnu non osano dormire.

Ay ışığı, iç içe geçmiş ormandan içeri sızmakta zorlanıyor.

La luce della luna fa fatica a penetrare nella fitta foresta.

Gözlerinde bulunan aynaya benzer hücreler var olan düşük ışığı kuvvetlendiriyor.

Cellule oculari simili a specchi amplificano la poca luce presente.

Ay'dan yansıyan morötesi ışığı absorbe edip florışı şeklinde etrafa yayıyorlar.

assorbendo i raggi ultravioletti riflessi dalla luna e trasformandoli in fluorescenza.

Yapılacak en iyi şeyin bu ışığı açık bırakmak ve tüm böceklerin

Pensi che la cosa migliore da fare sia lasciare questa con la luce accesa

Ama zifiri karanlık değil. Dolunayın ışığı Güneş'inkinden 400.000 kat daha sönüktür.

Ma non totale. La luce della luna piena è 400.000 volte più fioca di quella del sole.

Binlerce ufak lensten oluşan gözleri ortamda bulunan en ufak ışığı bile süzer.

I suoi occhi, fatti di migliaia di minuscole lenti, raccolgono ogni frammento di luce disponibile.

Eğer evren yıldızlarla doluysa, neden onların ışığı sürekli olarak tüm evreni aydınlatmıyor?

Se l'universo è pieno di stelle, perché la luce che proviene da tutte loro non fa brillare continuamente il cielo intero?

Devasa gözleri ışığı âdeta kana kana içiyor. Böylece karanlıkta çok çevik hareket edebiliyor.

I suoi occhi enormi assorbono la luce... rendendolo sorprendentemente agile al buio,

Hatta bu ışığı avlanmakta da kullanıyor olabilirler. Belki de sadece gösterinin tadını çıkarıyorlardır.

Possono anche sfruttare la luce per cacciare. O forse... si stanno solo godendo lo spettacolo.

Derin su balıkları asla ışığı görmezler ve bütün hayatlarını yukarıdan gelen artıklarla yaşarlar.

I pesci abissali non vedono mai la luce e vivono tutta la loro vita di quello che cade dall'alto.