Translation of "Olup" in Hungarian

0.008 sec.

Examples of using "Olup" in a sentence and their hungarian translations:

- Mutlu olup olmadığını bilmiyorum.
- Senin mutlu olup olmadığını bilmiyorum.
- Sizin mutlu olup olmadığınızı bilmiyorum.

Nem tudom, boldog vagy-e.

- Mutlu olup olmadığını bilmiyorum.
- Onun mutlu olup olmadığını bilmiyorum.

Nem tudom, boldog-e vagy sem.

Nelerin olup bittiğini biliyoruz.

Tudjuk, mi történik.

Yayında olup bitenleri etkileyebiliyorduk,

Beleszólhattunk a közvetítésbe,

Tamam, olup biteni kavrıyorum.

OK, értem már, hogy miről van szó.

Zamanım olup olmadığını bilmiyorum.

Nem tudom, hogy lesz-e időm.

Vaktim olup olmadığını bilmiyorum.

Nem tudom, van-e időm.

Bunun olup olmayacağını görelim.

Figyeld csak meg, hogy az történik!

Erkek arkadaşım olup olmadığını sordu.

csak úgy a semmiből, megkérdezte tőlem, hogy van-e barátom.

Benim zengin bir çocuk olup

Úgy értem: nem véletlen,

Bize çevremizde olup biteni anlatıyorlar.

Megmondják, hogy mi folyik a környezetünkben.

Bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum.

Nem tudom, hogy ez igaz-e, vagy nem.

Bunun yeterli olup olmayacağını bilmiyorum.

Nem tudom, hogy elég lesz-e.

Tom aç olup olmadığımı sordu.

Megkérdezett Tomi, hogy éhes vagyok-e.

Bana öyle olup olmadığını söyle.

Mondd meg nekem, ha ez nem így van.

Onun doğru olup olmadığını bilmiyorum.

Nem tudom, hogy igaz-e.

Onun evli olup olmadığını merak ediyorum.

Vajon házas?

Onların ünlü olup olmadığı umurumda değil.

Az sem érdekel, ha híresek.

Bunun aşk olup olmadığını merak ediyorum.

- Vajon ez szerelem?
- Vajon ez szeretet?
- Ez szerelem volna?
- Ez vajon szerelem?
- Ez szerelem vajon?

Onun bir doktor olup olmadığını bilmiyorum.

Nem tudom, hogy doktor-e.

Gerçekte ne olup bittiğini gizlemeye çalıştılar.

Megpróbálták elleplezni, hogy valójában mi történt.

Sadece aç olup olmadığını bilmek istiyorum.

Csak meg akartam tudni, hogy éhes vagy-e.

Onun Tom olup olmadığını merak ediyorum.

Ő vajon Tom?

Tom'un orada olup olmayacağını merak ediyorum.

Kíváncsi vagyok, hogy Tom ott lesz-e.

Tom Mary'nin evde olup olmadığını sordu.

Tamás megkérdezte, hogy Mária otthon van-e.

Onun doğru olup olmadığını merak ediyorum.

- Ez igaz lehet?
- Ez igaz vajon?

Ona hâlâ sahip olup olmadığımı bilmiyorum.

Nem tudom, hogy még mindig megvan-e nekem.

Tom'un bir bisikleti olup olmadığını bilmiyorum.

Én nem tudom, hogy van Tomnak kerékpárja vagy nincs.

Bunun doğru olup olmadığını bilmiyoruz bile.

- Még csak azt sem tudjuk, hogy így van-e.
- Nem is tudjuk, hogy igaz-e.

Tom Mary'ye evde olup olmadığını sordu.

Tom megkérdezte Mary-t, hogy otthon van-e.

Tom bana mutlu olup olmadığımı sordu.

Tom megkérdezte, hogy boldog vagyok-e.

Tom bana aç olup olmadığımı sordu.

Kérdezett Tom, hogy éhes vagyok-e.

Bunun doğru olup olmadığını bilmemiz gerekiyor.

Tudnunk kell, hogy igaz-e vagy sem.

Onun hâlâ hayatta olup olmadığını bilmiyorum.

Nem tudom, hogy él-e még.

Bir şey olup olmadığını merak ediyorum.

Történhetett valami?

Tom'a yardıma ihtiyacı olup olmadığını sorun.

- Kérdezd meg Tomot, hogy kell-e neki segítség!
- Kérdezd meg Tomot, hogy szüksége van-e neki segítségre!

Hostes uçakta doktor olup olmadığını sordu.

A stewardess megkérdezte, hogy van-e orvos az utasok között.

O, bana meşgul olup olmadığımı sordu.

- Megkérdezte tőlem, hogy ráérek-e.
- Azt kérdezte, elfoglalt vagyok-e.

Yetişkin olup uyuşmazlık alanında çalışana kadar da

Egészen addig csináltam ezt, amíg fel nem nőttem,

Dünyada etrafımda olup bitenler içerisinde neyi kaçırıyorum?

Mi mást nem tudok még a világról?

Yani Twitch'de ne olup bittiğini hayal ettiğinizde

Így amikor azt kérem, képzeljék el, hogy mi történik a Twitchen,

Yavaşlatmanın mümkün olup olmadığını görmeye karar verdik.

és megnézzük, le tudjuk-e lassítani a rák terjedését.

Akşam yemeğinin hazır olup olmadığını merak ediyorum.

Kész lehet a vacsi?

Bana herhangi bir sorun olup olmadığını sordu.

Megkérdezte, van-e valami baj.

Ben orada neler olup bittiğini bilmek istiyorum.

Tudni akarom, hogy odakint mi folyik.

Yapabileceğim bir şey olup olmadığını bana bildirin.

Tudasd velem, ha van valami, amit tehetek.

Diğer gezegenlerde yaşam olup olmadığını merak ediyorum.

- Szeretném tudni, hogy létezik-e élet más bolygókon?
- Kíváncsi vagyok, hogy létezik-e élet más bolygókon?

Keeton bunun doğru olup olmadığını bilmek istiyordu.

Keeton tudni szerette volna, hogy ez igaz-e.

Sadece başının belada olup olmadığını bilmek istiyordum.

Csak azt akartam tudni, hogy bajban voltál-e.

Tom bana bir planım olup olmadığını sordu.

Tom azt kérdezte, van-e tervem.

Hayatımın yaşamaya değer olup olmadığını merak ediyorum.

Azon tűnődöm, hogy van-e értelme az életemnek.

Bunun gerçekten gerekli olup olmadığını merak ediyorum.

Nem vagyok benne biztos, hogy valóban szükség van-e erre.

Onu yapmak için zamanım olup olmayacağını bilmiyorum.

Nem tudom, hogy lesz-e időm megcsinálni.

Bu söylentinin doğru olup olmadığını merak ediyorum.

Vajon ez a pletyka igaz?

Babamın hala ofiste olup olmadığını biliyor musun?

- Nem tudod, apám még mindig az irodában van?
- Tudod, hogy apám még az irodában van?

Herhangi bir şüpheniz olup olmadığını Tom'a sorun.

Kérdezd Tomot, ha kételyeid vannak!

Erkek arkadaşı da duygularını kamufle etme eğiliminde olup

A barátja is hajlamos arra, hogy álcázza saját érzéseit,

...kameralarımızın olup biteni görmesi için kızılötesi ışık gerekiyor.

hogy a kamera is csak infravörös fénnyel működik.

Tom'un gitmek için hazır olup olmadığını görmeye gideceğim.

Megyek, megnézem, Tom készen van-e.

Bu suyu içmenin doğru olup olmadığından emin misin?

Biztos vagy benne, hogy ez a víz iható?

Tom, ödünç alabileceği bir kravatım olup olmadığını sordu.

Tom megkérdezte tőlem, hogy tudnék-e neki kölcsönadni egy csokornyakkendőt.

Tom gerçekten bir kaza olup olmadığını merak ediyordu.

Tom kíváncsi volt, hogy valóban baleset volt-e.

Onun bir kız arkadaşı olup olmadığını biliyor musun?

Tudod, hogy van-e barátnője?

Onun ciddi olup olmadığını söylemek asla kolay değildir.

Soha nem lehet könnyen eldönteni, hogy komolyan gondolta-e vagy nem.

Tom Mary'ye Sevgililer Günü'nde boş olup olmadığını sordu.

Tomi megkérdezte Marit, hogy ráér-e Valentin-napkor.

Benden önce yaşamış olup hayatlarını kendi istediği gibi yaşamış

hihetetlenül hálás vagyok az előttem járóknak,

Kendine bir kadeh şaraba daha ihtiyacı olup olmadığını soran

vagy arról, hogy megkérdezzük magunktól,

Hiçbiri neler olup bittiğine dair yorum yapmaya cesaret edemiyordu.

senki sem merte megvitatni az eseményeket velem.

Suçlu olup olmadığıma siz değil yalnız Allah karar verir.

Hogy bűnös vagyok-e, azt nem ti döntitek el, hanem Isten egymaga.

Çikolatanın şişmanlatmadığını duydum. Bunun doğru olup olmadığını merak ediyorum.

Azt hallottam, hogy az a csoki nem hizlal. Kíváncsi vagyok, hogy igaz-e.

Tom'un şu anda gerçekten Boston'da olup olmadığını merak ediyorum.

Vajon Tom most Bostonban lehet?

Antep fıstığı veya yer fıstığına alerjin olup olmadığını hatırlayamıyorum.

Nem emlékszem, hogy a földimogyoróra vagy a pisztáciára vagy-e allergiás.

Buralarda bir yerde bir sauna olup olmadığını biliyor musun?

Nem tudod, hogy itt a közelben van-e szauna?

- Olup bitenleri neden kafana takıyorsun?
- Neler olduğu neden umurunda?

Miért érdekel, hogy mi történik?

"Enfekte olup bunu bilmeyenler ya da neredeyse hiçbir semptom göstermeyenler,

"Azoknak, akik valóban fertőzöttek, de semmilyen tünetük nincs, vagy minimális,

Bu biftek az pişmiş görünüyor. Yeterince pişmiş olup olmadığını merak ediyorum.

Úgy tűnik, hogy ez a marhaszelet véres. Kíváncsi vagyok, elég sokáig sütötték-e.

- Tom'a bir önerisi olup olmadığını sordum.
- Tom'a bir tavsiyesi var mı diye sordum.

Megkérdeztem Tamást, hogy van-e valami javaslata.

- Tom'un hâlâ yaşayıp yaşamadığını bilmiyorum bile.
- Tom'un hâlâ hayatta olup olmadığını bile bilmiyorum.

- Mégcsak nem is tudom, él-e egyáltalán Tomi.
- Azt sem tudom, hogy Tom egyáltalán életben van-e.

Her gün iyi olup olmadığını kontrol ediyordum. "Bu, son gün mü? Onu göremeyecek miyim?" diyordum.

Mindennap megnéztem, hogy jól van-e, félve, hogy talán aznap látom utoljára.

- Onun benden daha genç ya da daha yaşlı olup olmadığını bilmiyorum.
- Benden büyük mü küçük mü bilmiyorum.

Nem tudom, hogy fiatalabb vagy idősebb nálam.

Birinin iyi bir kişi olup olmadığını kolayca söyleyebilirim. Eğer onu seviyorsam o iyidir; eğer onu sevmiyorsan o kötüdür.

Könnyedén el tudom mondani, ha valaki jó, illetve ha nem az. Ha kedvelek valakit, ő jó; ha valaki antipatikus, ő rossz.

- Yardım etmek için yapabileceğim bir şey olup olmadığını görmek için buraya geldim fakat benim yapabileceğim bir şey yok gibi görünüyor.
- Buraya yardım etmek için yapabileceğim bir şey olup olmadığını görmeye geldim fakat benim yapmam için bir şey yok gibi görünüyor.

Azért jöttem ide, hátha tudok valamit segíteni, de úgy néz ki, nincs semmi, amiben segíthetnék.

Tom uzun süre elbiseleri yıkamadı bu yüzden giymek için yeterince temiz bir şey olup olmadığını görmek için kirli elbiselerini araştırdı.

Tom régóta nem mosta ki a ruháit, így átkutatta a koszos ruháit, hogy van-e valami, ami elég tiszta ahhoz, hogy felvegye.

O kadar çok şeyler geçmişimizden geri dönüp, moda olup tutuluyorlar. Ahlak, saygı ve zekâ'nın yine moda olacağı günleri iple çekiyorum.

Sok-sok dolog újra feltűnik és divatba jön. De nem igazán számítok rá, hogy az erkölcs, a tisztelet és az intelligencia ismét trendivé válik.

1950'lerin sonlarında annem bir şişe rom almak istemiş, ve Ontario tekel bayiindeki görevli ona kocasının yazılı izninin olup olmadığını sormuş.

- Ontarióban az 1950-es évek végén anyám akart vásárolni egy üveg rumot, és az eladó a boltban, ahol az alkoholt árulták, megkérdezte tőle, hogy van-e írásos engedélye a férjétől.
- Édesanyám az 50-es évek végén Ontarióban akart vásárolni egy üveg rumot, és az eladó a boltban, ahol az alkoholt árulták, megkérdezte tőle, hogy van-e írásos engedélye a férjétől.
- Az 50-es évek végén édesanyám akart vásárolni egy üveg rumot Ontarióban, és az eladó a boltban, ahol az alkoholt árulták, megkérdezte tőle, hogy van-e írásos engedélye a férjétől.
- Az 50-es évek végén édesanyám akart vásárolni egy üveg rumot Ontarióban, és az eladó megkérdezte tőle a boltban, ahol az alkoholt árulták, hogy van-e írásos engedélye a férjétől.