Translation of "Zamanlar" in German

0.007 sec.

Examples of using "Zamanlar" in a sentence and their german translations:

Zamanlar değişiyor.

Die Zeiten ändern sich.

Bir zamanlar evliydim.

Ich war ein Mal verheiratet.

Bunlar kötü zamanlar.

Es sind schlechte Zeiten.

O zamanlar gençtim.

Zu diesen Zeiten war ich jung.

O zamanlar çok gençtim.

Ich war ja noch ein Junge.

Bir zamanlar senin yaşındaydım.

Ich war einmal in deinem Alter.

- Zamanlar değişiyor.
- Devir değişiyor.

Die Zeiten ändern sich.

Bir zamanlar hepimiz çocuktuk.

Wir waren alle einmal Kinder.

O zamanlar ben öğrenciydim.

- Zu dieser Zeit war ich Student.
- Ich war zu der Zeit Student.
- Ich war zu jener Zeit Student.

O zamanlar çok zengindik.

- Zu jener Zeit waren wir ziemlich reich.
- Damals waren wir ziemlich reich.

Bir zamanlar tek gençtin.

- Man ist nur einmal jung.
- Wir sind nur einmal jung.

Tom o zamanlar hapisteydi.

Tom war damals im Gefängnis.

Otel bir zamanlar restorandı.

Das Hotel war einmal ein Restaurant.

- Zamanlar dayanıklıdır.
- Devir kötü.

Die Zeiten sind hart.

Bir zamanlar hepimiz gençtik.

Wir waren alle mal jung.

Bir zamanlar Tom'a aşıktım.

Ich war einmal in Tom verliebt.

O zamanlar daha gençtim.

Damals war ich jünger.

- Zimbabve bir zamanlar İngiliz kolonisiydi.
- Zimbabve bir zamanlar İngiliz sömürgesiydi.

Zimbabwe war einmal eine Kolonie Britanniens.

O zamanlar tabi elektirik yoktu

Natürlich gab es keinen Strom.

O zamanlar hiç radyo yoktu.

In jener Zeit gab es keine Radios.

O bana zor zamanlar yaşattı.

Er machte es mir schwer.

Bir zamanlar onu gördüğümü hatırlıyorum.

Ich erinnere mich, ihn einmal gesehen zu haben.

Bir zamanlar bir panda gördüm.

Ich habe einmal einen Panda gesehen.

Bir zamanlar o hikayeyi duydum.

Ich habe diese Geschichte einmal gehört.

Dinozorlar bir zamanlar dünyayı yönetti.

Dinosaurier haben einst die Erde beherrscht.

O zamanlar erkekler şapka takardı.

Männer trugen damals Hüte.

Bir zamanlar, her sabah koşardım.

Ich habe ehemals jeden Morgen einen Dauerlauf gemacht.

Her Harlot bir zamanlar bakireydi.

Jede Hure war mal eine Jungfrau.

Ben bir zamanlar Roma'da yaşadım.

Ich habe einmal in Rom gelebt.

Almanya bir zamanlar İtalya'nın müttefikiydi.

Deutschland war einmal ein Alliierter Italiens.

Bütün yetişkinler bir zamanlar çocuklardı.

Alle Erwachsenen waren einmal Kinder.

Zor zamanlar güzel kapılar açacaktır.

Schwere Zeiten werden schöne Türen öffnen.

Hayat o zamanlar daha kolaydı.

Damals war das Leben leichter.

Fakat o zamanlar İspanyolca'da gayet akıcıydım.

Damals sprach ich aber schon fließend Spanisch,

Yani kötü arkadaş yoktu o zamanlar

Also gab es damals keine schlechten Freunde

Onlar bir zamanlar birbirlerine yardım etmişlerdi.

Einst hatten sie einander geholfen.

O zamanlar çok kadın doktor yoktu.

Damals gab es noch nicht viele Ärztinnen.

Bir zamanlar bir astrofizikçi olmak istedim.

Ich wollte mal Astrophysiker werden.

Bir zamanlar burada bir köprü vardı.

Hier war einmal eine Brücke.

Ben bir zamanlar hikayeyi duyduğumu hatırlıyorum.

Ich erinnere mich, diese Geschichte schon einmal gehört zu haben.

Afrika'ya bir zamanlar Kara Kıta denirdi.

Afrika wurde früher der schwarze Kontinent genannt.

Bir zamanlar bir yıldız kayması gördüm.

Ich habe mal eine Sternschnuppe gesehen.

Bir zamanlar güzel bir prenses varmış.

Es war einmal eine schöne Prinzessin.

Bir zamanlar senin gibi birini tanımıştım.

Ich kannte einmal jemanden wie dich.

O zamanlar, tüm hesaplamalar elle yapıldı.

Damals wurde noch von Hand gerechnet.

Bir zamanlar bir tahta parçası vardı.

Es war einmal ein Stück Holz.

İspanya bir zamanlar Filipin Adalarını yönetti.

Spanien hatte einst die Hoheit über die Philippinen inne.

Bir zamanlar, bir zalim kral yaşarmış.

Es war einmal ein grausamer König.

Angola bir zamanlar bir Portekiz bölgesiydi.

Angola war einmal portugiesisches Hoheitsgebiet.

Bay Clinton, o zamanlar Arkansas'ın valisiydi.

Clinton war damals Gouverneur von Arkansas.

Seni gerçekten ilginç bulduğum zamanlar var.

Es gibt Zeiten, da finde ich dich wirklich interessant.

Ben bir zamanlar astrofizikçi olmak istiyordum.

Irgendwann einmal wollte ich Astrophysiker werden.

Tom, iş bulurken zor zamanlar geçirdi.

- Tom fand einfach keine Arbeit.
- Tom hatte Schwierigkeiten, Arbeit zu finden.

Tom bir zamanlar çok araziye sahipti.

Tom besaß einmal viel Land.

Buharlı trenler bir zamanlar buradan geçerdi.

Hier fuhren einmal Dampfzüge durch.

Burada bir zamanlar bir kilise vardı.

Früher gab es hier eine Kirche.

Bir zamanlar Margaret isminde bir kadın vardı.

Es war einmal eine Frau namens Miss Margaret.

O zamanlar tek yaptığım şey onu düşünmekti.

Ich konnte damals nur an ihn denken.

O ada bir zamanlar Fransa tarafından yönetildi.

Die Insel wurde früher von Frankreich beherrscht.

O bir zamanlar olduğu gibi enerjik değil.

Er ist nicht mehr so dynamisch, wie er einmal war.

Bir zamanlar onun bir sürü arazisi vardı.

Er besaß einst sehr viel Land.

Annemin o zamanlar sadece iki çocuğu vardı.

Meine Mutter hatte damals nur zwei Kinder.

Bir zamanlar İngiltere'de kötü bir kral vardı.

Es war einmal ein böser König in England.

Bir zamanlar matematik bildiğim kadar kimya bilirdim.

Es gab eine Zeit, da beherrschte ich die Chemie so gut wie die Mathematik.

Bir zamanlar sevdiğim her şey yok oldu.

Alles, was ich einmal lieb hatte, ist vernichtet worden.

Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım.

- Ich habe ihn einmal als Student getroffen.
- Ich habe ihn einmal als Studentin getroffen.

Her seri katil, bir zamanlar birinin bebeğiydi.

Jeder Serienmörder war einmal jemandes Baby.

Bir zamanlar benzer bir şey başıma geldi.

Mir ist schon einmal etwas Ähnliches passiert.

Seni bir zamanlar uyardım ama sen dinlemedin.

Ich habe dich einst gewarnt, aber du hast nicht hören wollen.

Onu bir zamanlar uyardım ama o dinlemedi.

Ich habe ihn einst gewarnt, aber er wollte nicht hören.

O zamanlar tarlaları atlar ve katırlarla sürdüler.

Damals wurden die Felder noch mit Pferden und Maultieren gepflügt.

Bunun hepsini bir zamanlar sana zaten söyledim.

Das habe ich dir alles schon einmal erzählt.

Sen bir zamanlar içinde bulunduğum aynı durumdasın.

Du bist in der gleichen Lage, in der auch ich einst war.

O kalıntılar bir zamanlar görkemli bir saraydı.

Diese Ruinen waren einmal ein prächtiger Palast.

Bir zamanlar dünyanın evrenin merkezi olduğuna inanılıyordu.

Man glaubte einstmals, die Erde sei der Mittelpunkt des Universums.

O zamanlar, şeker tuzdan daha az değerliydi.

In dieser Epoche war Zucker weniger wert als Salz.

Bir zamanlar, Tango adında bir kedi varmış.

Es war einmal eine Katze, deren Name war Tango.

Ben zaten o şarkıyı bir zamanlar duymuştum.

Ich hatte dieses Lied bereits einmal gehört.

Bir zamanlar dünya üzerinde dinozorlar hüküm sürüyordu.

Einst wandelten die Dinosaurier auf Erden.

Zor zamanlar için kenarda biraz para bulundurmalısın.

Du solltest dir etwas Geld für schlechtere Zeiten zur Seite legen.

- Bir zamanlar üç kızı olan bir kral yaşıyordu.
- Bir zamanlar üç kızı olan bir kral vardı.

Es war einmal ein König, der drei Töchter hatte.

Lejre, bir zamanlar Ledreborg, gerçekten de erken Viking

Lejre, einst Ledreborg, war in der frühen Wikingerzeit wirklich ein bedeutendes Machtzentrum

Bir zamanlar İngiltere'de çok kötü bir kral yaşarmış.

Es war einmal ein böser König in England.

Bir zamanlar, Bu köyde yaşlı bir adam varmış.

Es war einmal ein alter Mann in diesem Dorf.

Öğrenci olduğu zamanlar diskoya sadece bir kez gitti.

Als er Student war, ging er nur einmal in die Disko.

Bir zamanlar bu adada yaşlı bir adam yaşarmış.

Auf dieser Insel lebte einmal ein alter Mann.

Bu şehirde bir zamanlar zengin bir adam yaşardı.

Einmal lebte ein reicher Mann in dieser Stadt.

Eğer doğru hatırlıyorsam, sen o zamanlar oldukça iyimserdin.

Wenn ich mich recht erinnere, warst du zu der Zeit ziemlich optimistisch.

Sülfürik asit bir zamanlar kezzap yağı olarak bilinirdi.

Schwefelsäure nannte man früher auch "Vitriolöl".

Bir zamanlar üç kızı olan bir kral vardı.

Es war einmal ein König, der drei Töchter hatte.

Bir zamanlar Japonya'da altın gümüşten daha az değerliydi.

Gold war in Japan einst weniger wert als Silber.

Tom geçen sene bu zamanlar olduğundan daha varlıklıydı.

Tom steht sich besser als letztes Jahr um diese Zeit.