Translation of "Yaşamaya" in English

0.016 sec.

Examples of using "Yaşamaya" in a sentence and their english translations:

Yaşamaya çalışıyorum.

I am trying to live.

- Tek yaşamaya katlanamam.
- Yalnız yaşamaya dayanamıyorum.

I can't bear living alone.

- Yalnız yaşamaya alışkınım.
- Tek başıma yaşamaya alışığım.

- I am accustomed to living alone.
- I'm used to living alone.
- I am used to living alone.

Yalnız yaşamaya alıştım.

I got accustomed to living alone.

Tek yaşamaya katlanamam.

I can't bear living alone.

Yalnız yaşamaya alışkınım.

- I am accustomed to living alone.
- I'm used to living alone.
- I am used to living alone.
- I'm accustomed to living alone.

Teyzesiyle yaşamaya geldi.

She came to live with her aunt.

Yalnız yaşamaya katlanamam.

I can't stand to live alone.

Amerika'da yaşamaya alışıyordum.

I was getting used to living in America.

Yalnız yaşamaya dayanamıyorum.

I can't bear living alone.

Hayatınızı yaşamaya başlayın.

- Stay calm and carry on.
- Start living your life.

Boston'da yaşamaya alışıyorum.

I'm getting used to living in Boston.

- Boston'da yaşamaya alıştın mı?
- Boston'da yaşamaya alıştınız mı?

Have you gotten used to living in Boston?

Yakında burada yaşamaya alışacaksın.

- You will soon get accustomed to living here.
- You'll soon get accustomed to living here.

Tek başıma yaşamaya başladım.

I began living by myself.

Mayuko yalnız yaşamaya katlanamıyor.

Mayuko can't bear living alone.

Gelirine göre yaşamaya çalışmalısın.

You should try to live within your income.

O, Avustralya'da yaşamaya isteklidir.

She is eager to live in Australia.

Yakında kırsalda yaşamaya alışırsın.

You'll soon get used to living in the country.

Yurtta yaşamaya alıştın mı?

- Have you got used to living in the dorm?
- Have you gotten used to living in the dorm?

Beklentilerinize uygun yaşamaya çalışacağım.

I will try to live up to your expectations.

Benim hayatım yaşamaya değmez.

My life isn't worth living.

Mayuko yalnız yaşamaya dayanamaz.

Mayuko can't stand living alone.

Elektriksiz yaşamaya alışık değilim.

I'm unaccustomed to living without electricity.

Sonunda burada yaşamaya alıştım.

I've finally gotten used to living here.

Gerektiğinde yalnız yaşamaya alışacaksın.

You'll get used to living alone in a pinch.

Tom Boston'da yaşamaya alıştı.

Tom has become accustomed to living in Boston.

Tom Boston'da yaşamaya alışıyor.

Tom is becoming accustomed to living in Boston.

İncelenmemiş hayat yaşamaya değmez.

The unexamined life is not worth living.

Burada yaşamaya nasıl katlanabilirsin?

How can you stand living here?

O, büyükannesiyle yaşamaya gitti.

She went to live with her grandmother.

Tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkûm.

He is condemned to live in a wheelchair.

Böyle yaşamaya devam edemem.

I can't keep living like this.

Burada yaşamaya alışabildiğimi düşünüyorum.

I think I could get used to living here.

Geçmişte yaşamaya son vermelisin.

You need to stop living in the past.

Ben burada yaşamaya alışabilirim.

I could get used to living here.

Tom yalnız yaşamaya alışkındır.

Tom is used to living alone.

Tom Boston'da yaşamaya istekli.

Tom is eager to live in Boston.

Tom bizimle yaşamaya gelmeyecek.

- Tom isn't going to come live with us.
- Tom won't come live with us.

Tom bizimle yaşamaya gelecek.

Tom is going to come live with us.

Tom burada yaşamaya alıştı.

Tom has gotten used to living here.

Böyle yaşamaya devam edemeyiz.

We can't go on living like this.

Burada yaşamaya alıştın mı?

Have you gotten used to living here?

Temelli Japonya'da yaşamaya niyetli.

He intends to live in Japan for good.

Tek başıma yaşamaya alışığım.

- I am accustomed to living alone.
- I'm used to living alone.
- I'm accustomed to living alone.

- Tek başına yaşıyordu.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
- O yalnız yaşamaya alışkındır.

She is used to living alone.

- Bir treylerde yaşamaya alışkın olduğunuzu düşünüyordum.
- Bir karavanda yaşamaya alıştığınızı düşünüyordum.

- I thought you were used to living in a trailer.
- I thought that you were used to living in a trailer.

Sebebi bilinmeyen düşmeler yaşamaya başladım.

I began to experience a series of inexplicable falls.

Onunla yaşamaya devam etmek istiyorum.

I want to keep on living with him.

Babamın beklentilerine göre yaşamaya çalışıyorum.

I've been trying to live up to my father's expectations.

Bu şekilde yaşamaya devam edemem.

I can't keep living the way I've been living.

Yakında kendi başına yaşamaya alışacaksın.

Soon you'll get used to living by yourself.

Bir gün, İzlanda'ya yaşamaya gideceğim.

One day I will go to live in Iceland.

Sen hipoksinin etkilerini yaşamaya başlayacaksın.

You'll begin to experience the effects of hypoxia.

Hiçbir zaman burada yaşamaya alışamayacaksın.

You'll get used to living here in no time.

Tom şehirde yaşamaya alışkın değil.

- Tom isn't used to city life.
- Tom isn't used to living in the city.

Tom Boston'da yaşamaya alışacağını düşünmüyordu.

Tom didn't think he'd ever get used to living in Boston.

Ben burada yaşamaya alışmaya başlıyorum.

I'm starting to get used to living here.

Boston'da yaşamaya hâlâ alışkın değilm.

I'm still not used to living in Boston.

Sonsuza dek yaşamaya çalışma. Başaramayacaksın.

Do not try to live for ever. You will not succeed.

- Yaşamaya çalışıyorum.
- Maçı idare ediyoruz.

I am trying to live.

Haklısın. Yaşamaya devam etmek zorundayım.

You're right. I have to go on living.

Senin beklentilerine göre yaşamaya çalışacağım.

I'll try to live up to your expectations.

Yerinde olsam onunla yaşamaya gitmem.

If I were you, I wouldn't go live with him.

Belki de burada yaşamaya alışabilirim.

I could probably get used to living here.

Yakında bu ülkede yaşamaya alışacaksın.

You will soon get accustomed to living in this country.

Hayatı yaşamaya değer hale getir.

You make life worth living.

Sami, Leyla ile yaşamaya gitti.

Sami went to live with Layla.

Sonsuza dek yaşamaya çalışmayın. Başaramazsınız.

Do not try to live forever. You will not succeed.

Hâlâ Avustralya’da yaşamaya alışık değilim.

I'm still not used to living in Australia.

Sevdiğim hayatı yaşamaya karar verdim.

I decided to live the life of my dreams.

Sokakta yaşamaya başladıklarında, hiç yiyecekleri yoktu.

So, when they went to live on the streets, there was no food.

Yine aynı şekilde yaşamaya devam etmesi.

and yet they just carry on like before.

Karakterlerimin gözünden o dünyada yaşamaya çalışmak

I try to live in the world through the eyes of my characters

Shizuoka'ya yaşamaya geleli on yıl oldu.

- It is ten years since I came to live in Shizuoka.
- It's been ten years since I came to live in Shizuoka.

Tom sürekli olarak Japonya'da yaşamaya niyetleniyor.

Tom intends to live in Japan for good.

Onun oğlu, hayatı yaşamaya değer kılıyor.

Her son makes life worth living.

Yurt dışında yaşamaya kolayca adapte oldular.

They easily adapted to living abroad.

Ben bu yalanla yaşamaya devam edemem.

I can't go on living this lie.

Böyle yaşamaya devam etmek ister misin?

Do you want to continue living like this?

Yakında bir yurtta yaşamaya uyum sağlayacaksın.

You will soon adjust to living in a dormitory.

Tom'la ne zaman sorun yaşamaya başladın?

When did you start having trouble with Tom?

Buraya yaşamaya geleli on yıl oldu.

It's been ten years since I came to live here.

Ben biraz bir çadırda yaşamaya alıştım.

I've kind of gotten used to living in a tent.

Kırsalda yaşamayı şehirde yaşamaya tercih ediyorum.

I prefer living in the country to living in the city.

Yakında büyük bir şehirde yaşamaya alışacaksın.

- You will soon be used to living in a big city.
- You'll soon be used to living in a big city.

O, küçük bir gelirle yaşamaya alışkındı.

She was used to living on a small income.

Tom hayatı yaşamaya değmezmiş gibi düşünüyor.

Tom started to feel like his life wasn't worth living.