Translation of "Büyümüş" in English

0.003 sec.

Examples of using "Büyümüş" in a sentence and their english translations:

Gana'da büyümüş olsaydım,

Like if I were to grow up in Ghana,

Büyümüş de küçülmüş.

Out of the mouths of babes.

Tom tamamen büyümüş.

Tom is all grown up.

O, Avustralya'da büyümüş.

He grew up in Australia.

Tom'un göz bebekleri büyümüş.

Tom's pupils are dilated.

Bak, Mozart dinleyerek büyümüş domatesler!

- Look, a tomato which grew up listening to Mozart!
- Look, tomatoes which grew up listening to Mozart!

Benim neslim Jurassic Park’la büyümüş nesildir.

My generation grew up with Jurassic Park.

Ben Boston'da büyümüş bir adam tanırdım.

I used to know a guy that grew up in Boston.

Tom Boston'da büyümüş bir kadınla evlidir.

Tom is married to a woman who grew up in Boston.

- Japonya'da büyümüş olmasına rağmen mükemmel İngilizce konuşabiliyor.
- Japonya'da büyümüş olmasına karşın mükemmel İngilizce konuşabiliyor.

Although she grew up in Japan, she can speak perfect English.

Tıpkı çok hızlı büyümüş bir şirket gibi

And, like a company that has grown too fast,

- Tom şimdi büyümüş.
- Tom artık bir yetişkin.

- Tom is grown up now.
- Tom is an adult now.

Tom kilisede şarkı söyleyerek büyümüş gibi görünüyor.

Tom sounds like he grew up singing in church.

Artık büyümüş olan o çocuk intikam için hazırdı

now that grown-up boy was ready for revenge

Onun kızı, artık eski kıyafetleri gelmeyecek kadar büyümüş.

His daughter has grown out of all her old clothes.

Onu son kez gördüğümden beri Shelly gerçekten büyümüş.

Shelly's really filled out since the last time I saw her.

Japonya'da büyümüş olmasına rağmen İngilizce'yi akıcı bir şekilde konuşuyor.

Although she grew up in Japan, she still speaks fluent English.

Tom evin etrafında büyümüş olan pek çok yabani otları görebiliyor.

Tom can see the many weeds that had grown up around the house.

- Deyim yerindeyse, o büyümüşte küçülmüş bir bebek.
- O, adeta, büyümüş bir bebek.

He is, as it were, a grown up baby.

O bir Amerikalı, ama o Japonya'da doğmuş ve büyümüş olduğu için, oldukça akıcı bir şekilde Japonca konuşabiliyor.

He is an American, but as he was born and brought up in Japan, he can speak Japanese quite fluently.