Translation of "Blancos" in Turkish

0.010 sec.

Examples of using "Blancos" in a sentence and their turkish translations:

- Ella tiene dientes blancos.
- Ella tiene los dientes blancos.
- Tiene los dientes blancos.

- Onun beyaz dişleri var.
- Beyaz dişlere sahip.

Si son blancos,

Eğer beyaz tenliyseniz

- Tom llevaba zapatos blancos.
- Tom llevaba puestos zapatos blancos.

Tom'un beyaz ayakkabısı vardı.

- Ella llevaba unos zapatos blancos.
- Ella calzaba unos zapatos blancos.

O, beyaz ayakkabılar giydi.

Blancos, negros, rusos, franceses...

Beyazlar, siyahlar, Ruslar, Fransızlar...

Sus dientes eran blancos.

Onun dişleri beyazdı.

Tiene los dientes blancos.

Onun beyaz dişleri var.

Los perros son blancos.

- Köpekler beyazdır.
- Köpekler beyaz renklidirler.

Mis perros son blancos.

Benim köpeklerim beyazdır.

Tom lleva calcetines blancos.

Tom beyaz çorap giyiyor.

éramos directores varones y blancos?

beyaz erkek CEO'lar olduğunu söylemiş miydim?

- ¡Oh, mis pantalones blancos! Eran nuevos.
- ¡Oh, mis pantalones blancos! Y eran nuevos.

Oh, beyaz pantolonum! Ve onlar yeniydi.

Especialmente mis hermanos y hermanas blancos,

ve kız kardeşlerimizin bu gönül işiyle,

Las gallinas negras ponen huevos blancos.

Siyah tavuklar beyaz yumurtalar yumurtlar.

Sus dientes son blancos como perlas.

Onun dişleri inci gibi beyaz.

Es lo que necesitan los tiburones blancos.

Büyük beyaz daha ne istesin?

Algunos son rojos y otros son blancos.

Bazıları kırmızı ve diğerleri beyazdır.

Su vestido es azul con lunares blancos.

Onun kıyafeti mavi ile beyaz benekli.

Fueron asesinados simplemente por no ser blancos.

Onlar sadece beyaz olmadıkları için öldürüldü.

Los osos blancos viven en el Ártico.

Beyaz ayılar Arktika'da yaşar.

Incluso una gallina negra pone huevos blancos.

Siyah bir tavuk bile beyaz yumurtalar yumurtlar.

Los soldados en los botes serían blancos fáciles.

Teknelerdeki askerler kolay hedefler olacaktı.

Crecí en los suburbios blancos del apartheid de Sudáfrica,

Ayrımcı Güney Afrika'nın beyaz banliyölerinde büyüdüm,

Los tiburones blancos cazan mediante una variedad de sentidos.

Büyük beyazlar pek çok duyu kullanarak avlanırlar.

Se decía que tenían ojos blancos y pelo rojo.

Duyduğum kadarıyla, beyaz gözleri ve kızıl saçları vardı.

Y noten que dije: "¿Qué pasa con nosotros los blancos?"

Dikkat ederseniz "Biz beyaz insanların sorunu ne?" dedim.

Y el descubrimiento de que la gran mayoría de estadounidenses blancos

ve beyaz Amerikalıların esaslı çoğunluğunun böylesi çiğ ve keskin

Tres cuartos de la gente blanca no tienen amigos no blancos.

beyaz insanların dörtte üçünün beyaz olmayan arkadaşları yok.

La fuente histórica de la demonización de los hombres negros y blancos

siyah ve beyaz erkeklerin şeytanlaştırılma hikayeleri

Uno de sus tres autos es azul, y el resto son blancos.

Onun üç arabasından biri mavi ve diğerleri beyazdır.

Es lo que creían, y no era algo de negros versus blancos:

Bu neye inandıklarıydı ve siyah-beyazla alakalı değildi.

¿Hay diferencia de sabor entre los huevos blancos y los huevos rojos?

Beyaz yumurtalar ile kırmızı yumurtaların arasında bir tat farkı var mı?

En el Islam, no hay superioridad de los blancos sobre los negros.

İslam'da beyazın siyaha üstünlüğü yoktur.

Donde se sabe que los tiburones blancos cazan lobos mediante la luz artificial.

yapay ışık eşliğinde fok avladığının bilindiği dünyadaki tek yer.

La última vez que lo vi llevaba una camisa azul y pantalones blancos.

Onu son gördüğümde, o mavi bir gömlek ve beyaz pantolon giyiyordu.

El papel es blanco, la nieve también es blanca, el papel y la nieve son blancos.

Kağıt beyazdır; kar da beyazdır. Kağıt ve kar beyazdır.