Examples of using "возможности" in a sentence and their turkish translations:
Başka fırsatlar olacak.
ve yeniliğin önüne geçiyoruz.
Ayrıca bir güç kaynağı
Olanakları inceleyelim.
Tom'un seçenekleri sınırlıdır.
Yeni fırsatlar olacak.
Diğer şanslar olacak.
Hâlâ imkânlar var.
İmkanlar sonsuzdur.
ve olanakları görmeye başlarsın.
yeni fırsatlar boy gösterdi:
Onların kısıtlı olanakları vardı.
Değişim potansiyeli burada.
O, kendi sınırlarını bilir.
Bu fırsatı kaçırmayın.
kaçacak çıkışlar olmasına rağmen kaçmayı reddetmek ve
Henüz bu yetiye sahip değiliz.
Ama şehirde... ...ihtimaller sonsuz.
ormanları mümkün olduğunca eski haline getirerek,
- Tüm bu olasılıkları hesaba kattım.
- Tüm bu olasılıkları düşündüm.
Olasılığın farkındayım.
Başka ihtimaller var mı?
Başka bir şansın olmayabilir.
ve bu şekilde zenginlik ve fırsat yaratarak
çoğunluğun Müslüman olduğu bir ülkeden geldiğim için
Onlar için ama aynı zamanda onlarla birlikte
Fakat orman faresinin böyle bir seçeneği yok.
Bir olayı gerçek hâliyle görme yeteneğimi kapatıyorum.
yoksa imkanı yok çıkıcak
İşi zamanında bitirmek için hiçbir ihtimal yoktu.
Sadece şansımı yakalamadım.
İkinci bir şansın olmayacak.
Bu başka bir olasılığı tamamıyla dışlamaz.
Fırsatları olmayacak.
O olasılığı göz ardı edemem.
O her fırsatta not aldı.
İmkânlar çok fazladır.
bilimsel kaynakları sınırlı bir lisede okumuştum.
Şartlar, av için haftalarca bu kadar iyi olmayacak.
Onların okula gitme fırsatları olmadı,
bu olasılıkları test etmemize olanak sağlıyorlar
- Bizim başka seçeneklerimiz var.
- Başka seçeneklerimiz var.
Yeni bir araba almak için bir fırsatım yok.
Tom bana düşünme fırsatı vermedi.
Ben sizinle konuşmak için bu fırsata sahip olduğuma çok memnunum.
Tom'un veda etmeye fırsatı bile olmadı.
Tom eline geçecek ilk fırsatta Mary'yi ziyaret etmeyi planlıyor.
Biz o fırsatı hiç yaşamadık.
Böylesine bir fırsatı es geçemem.
Tom asla bu fırsata sahip olmadı.
Bunu inkar edemeyiz -- kültürde varlık imkân yaratır.
özellikle üzerinde çok az ya da hiç kontrolünüz varsa.
imkan sağlamak için zorlu engellerin üstesinden geliyorlar.
mahrum bıraktı ve bizim uzayın nadir kişiler, zenginler
Artık... şüphe kalmadı. Karanlık, fırsat yaratır.
bu teknolojinin potansiyeli üzerine büyük bahis yaptılar
Hacı bakkalda da satılacak hali de yok
Tabloları bir kez daha komik bir şekilde çevirebilmekten mi?
İlk fırsatta onunla konuşacağım.
Benim orada dinlenmek için hiçbir şansım yoktu.
İlk fırsatta onu göreceğim.
Bu dünyada hiçbir güvenlik yoktur; sadece şans vardır.
Boston'u ziyaret etmeyi dört gözle bekliyorum.
Tom'u görmek için bir fırsatım bile olmadı.
Sizi tekrar görmek için sabırsızlanıyoruz.
- İkinci şans olmayacak.
- İkinci bir fırsat olmayacak.
Onun hastalığı onun çalışmasına devam etmesini imkansız yaptı.
Tom'un bir şey yapma fırsatı yoktu.
Bunu kullanma fırsatım hiç olmadı.
Tom bana onunla konuşmak için bir fırsat vermedi.
Tom'un Mary ile konuşmak için şansı yoktu.
Tom'un hiç onu yapma şansı olmadı.
Köşenin diğer tarafını görmeyi daha önce duymuş olabilirsiniz
Bu hedefler bize hayatımızın önemli anlarını ve fırsatlarını sunar.
Başkaları için de eşit fırsatlar yaratarak büyürler.
Avrupa'yı ziyaret etmesi için asla ikinci bir şansı olmayacak.
Mümkün olan en kısa zamanda size o resmin bir kopyasını göndereceğiz.
Tom'un Mary'ye fikrini söyleyecek fırsatı olmadı.
Ona yardımcı olmaya çalıştım ama yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
Benim bir şansım yoktu.
İşe yarayacağına inanıyorsanız fırsatları görürsünüz, yaramayacağına inanıyorsan, engelleri görürsün.
Her ihtimali göz önünde bulundurmalıyım.
ve buradaki çoğunuzun bu fırsatı olmayabilir.
Ay'a rastgele inecek halimiz yok diyordu
Bu programın hem indirme hem de yükleme olanakları vardır.
Tom'un tüm yardımları için Mary'ye teşekkür etme fırsatı olmadı.
Asla sahip olmadığım fırsatlara sahip olmanı istiyorum.
Onunla konuşmaya hiç fırsatım olmadı.
Kaçmak için şansım yoktu.
Sözünün adamı olmayı öğren ve hayallerini gerçekleştirmek için fırsatlar bul.
ve Hristiyanlık dinine bir saygısızlık olmasın diye elden gelen bütün imkanlar yapılmıştı
En kısa sürede seninle temasa geçeceğiz.
Tom ve ben konuşmak için bir şans yakalayamadık.
Tom Mary'in markette biraz diş macunu ve biraz tuvalet kağıdı almasını istedi.
Bu şansı tekrar yakalayamayabilirsin.
Ateş yakma imkanı olmadığı için, balığı çiğ çiğ yedi.
Tom yaz tatili başladıktan sonra elinden geldiği kadar çabuk Boston'a gitmeyi planlıyor.
Tatoeba'nın yeni sürümünü görmek için çok sabırsızlanıyorum.