Examples of using "아닙니다" in a sentence and their turkish translations:
Ne yazık ki hayır.
Ama öyle değil.
bu gerçek.
Ve Paris bir istisna değil.
Zengin miydik? Hayır.
bir tesadüf değil.
Bu iyi bir haber sayılmaz.
Bilgi veri değildir,
ki kulağa basit gelebilir -- kaçınılmazdı.
Yalnız da değil.
Bu yiyecek değil.
Bu şekilde olmak zorunda değil.
Bu kişisel bir iyilik değil, değil mi?
Mahremiyet, güvenliğin düşmanı değil.
Peki, gerçekten kanıtlandı mı? Hayır.
Öğürmemek çok zor olmalı.
Fakat gördüğümüz şey bu değil.
bu fırsat verilmiyor.
ya da var olabileceği tek yer değil.
O kadar hızlı değil.
Artık sadece plastik değil.
...yaşaması kolay bir yer değildir.
Ama bu gece değil.
Tim yalnız değil.
Aslında, para önemli bir şey değil.
sosyal çevremizde konuştuğumuz bir şey değildi.
Birden daha keşifçi bir hâl almadık.
Bağış toplama işleme dayalı değil, ilişkiye dayalıdır.
Fakat bunun doğru olmadığını biliyoruz.
Ama ben burada durmakla kalmadım.
Akıl yürütme Batı tarafından icat edilmedi.
ama çoğu insanda, bunlar baskın değerler.
Tabii ki bu sadece sınıflarda olmuyor.
Bu sadece fabrikalarda değil
ama rutin işler için yaşamıyoruz.
Ama güzellik önemsiz bir şey değildir.
Ve bu sadece sanat ve doğayla kısıtlı kalmaz.
Bu kahramanlık öyküsü başka bir efsane değil.
Artık evinize ait değilsiniz.
iyileşmek, acıların silinmesi demek değil.
Bu yalnızca bir tesadüf değil.
Bu yeni bir fikir değil.
Yalnız da değil.
Çeşitlilik ve kapsayıcılık aynı şeyler değil.
Dünyayı değiştirme amacım yok,
ama bu sefer sadece Çin'in hikayesi değil.
yetişkin olduğunuzda gitmez.
Korunan değer sıradan bir değer değildir.
Çok çalışma yanlısı değilim,
o kadar da zor bir durum değil, haksız mıyım?
Fakat bütün kültürler öyle değil.
Bu ilaç endüstrisini kötü adam yapmakla ilgili değil.
Onlar uçan mekanik makinelerden çok daha fazlası.
Ama durum, her zaman böyle değildi
ve tabii ilişkilendirmeler nedene kanıt teşkil etmiyor.
gamalı haç, kukuleta ve meşalelerle dolaşanları konuşmuyorum.
Ancak gelişme asla garanti edilemez.
herhangi bir şekilde teşhis niteliği taşımıyor, özellikle de bu aşamada.
ancak benim anlatmaya çalıştığım bu değil.
İlki, bağımsızlığın berbat bir şey olduğu.
Küçük bir tarihsel perspektifin çok yol kat ettiğini düşünüyorum.
Bunun yaşandığı tek yer Çin değil.
Kusura bakmasınlar ama işin aslı öyle değil.
Bu sadece duygu ve hareket kaybı değil.
Bunu tam belli olmayan genelleyici bir anlamda söylemiyorum.
...pek bu gençlerin dişine göre değil.
Ay'dan etkilenen tek şey hayvanlar değil.
Kutuplarda gece zifiri karanlığa boğulmaz.
...mezarlıklarda sadece ölümle karşılaşılmaz.
bu onların değil, bizim suçumuz.
Ama toprak sadece basit bir karbon deposu da değil.
Ve bu sadece bir iş yeriyle sınırlı kalmaz.
Polisin zarar verme niyetinde olduğunu söylemiyorum.
Paylaşılan kimliğe sahip tek logo bu değil.
Bu utanç ya da suçluluk ile ilgili değil.
Ama bu sadece sihirle alakalı değil.
İstediğiniz kadar yetenekli olabilirsiniz ama ben sihirbaz değilim.
VV: Hayır, aslında bayağı vakit geçiriyoruz.
Fakat bu, doğru değil -- bu, bilimin hedeflediği bir şey bile değil.
Bir hikâye gerçek değildir çünkü doğru olmayabilir.
Bu gayri resmi ya da portatif bir şehir değil.
Perde ya da ritmi ben yaratmıyorum,
Saha dışında da böyledir.
İlerlemenin sonuçlarından nefret etmiyorlar ama.
Adalete doğru yönelen tarihi bir kavis de değil.
Aynı şey olduklarını söylemiyorum,
Tek tehdit vampirler de değildir. Burada denizaslanları da yaşar.
Yağmur ormanında olayları farklı gören tek hayvan da o değil.
Ancal mantıksal tartışma olmadığı için kötü.
"Facebook bir medya şirketi değil bir teknoloji şirketi."
Ancak yalnızca sabit değil.
Kötü beslenme veya başka bir şeyle alakalı bir ifade değil.
Bu tür bir toprak yönetimi köklü bir fikir değildir.
bu sadece onların kendi sağlıkları için değil,
ancak uzun vadede her zaman işe yaramaz.
İklim değişikliğinden bahsetmiyorum.
İki yaşındaki oğlum için istediğim dünya da bu değil.
Bunu, bürokrasiyi olduğu gibi dijitalleştirerek yapmadık.